Allah'ım güzel haliyle hemhâl ettiği kullardan etsin, bizi bize bırakmasın, lütuf ve rızâsından ayırmasın. Zât'ına has bir kul yapsın.
"Has bir kul" demek kulun varlığından çıkıp Var ile hemhâl olduğu zamandır. Çünkü insan daima nefsi ile hemhâldir, yanındaki sevdikleri ile hemhâldir. Fakat onlar yaratılmıştır. Eğer insan Yaratan ile olursa; kabirde de mahşerde de hep O'nunladır.
"Ey Rabb'imiz! Bize dünyada iyilik ve güzellik ver, ahirette de iyilik ve güzellik ver!" (Bakara: 201)
Bu Âyet-i kerime'ye birçok Müfessirân-ı izâm Hâzeratı muhtelif mânâlar vermişlerdir.
Hazret-i Ali -radiyallahu anh- Efendimiz: "Dünya iyiliğinin sâliha bir hanım, ahiret iyiliğinin ise huri olduğu" nu söylemiştir.
Fakir kendimizi bildiğimiz andan beri bu Âyet-i kerime'nin üzerinde çok dururuz. Dünya hasenesi de Hazret-i Allah ile olmak, ahiret hasenesi de Hazret-i Allah ile olmaktır. Biz bunu böyle kabul etmişizdir. Çünkü başka bir şey yaşatmamış Hazret-i Allah.
Rabb'im bana başka bir şey tanıtmadı. Çünkü O'nunla olursan hayattasın, O'nsuz olursan vefattasın. İki kelime. Herkes kendisini burada ölçtüğü zaman kaç gram olduğunu öğrenir.
Fakat insan yaratılmışları gördüğü için onlara meyilli olup, onları yakın sanıyor.
Çok sene evvel Ravzâ-i Mutahhara'dayım. Galiba yirmili yaşlardaydım.
"Bu âlem mi büyük Resulullah mı büyük?" buyurdular.
Âlemi büyük gördüm, durakladım. "Olmadı!" buyurdular.
Olmadığını bende biliyorum. Çünkü mütemadiyen bunun üzerine bir beyanatımız var:
"Allah-u Teâlâ nurundan nurunu yarattı ve o nur ile âlemleri donattı. Sebebi mevcudattır, Allah-u Teâlâ'nın nurudur, âlemlerin gurur ve sürûrudur."
Bunu her zaman söylüyoruz. Fakat orada durunca, "Olmadı!" buyurdular. Olmadığını bende biliyorum. Çünkü Allah-u Teâlâ onu yarattı, o nur ile âlemleri donattı. İnsan, yaratılmışları büyük gördüğü için, onlara meylettiği için, onlarla hemhâl oluyor.
Fakat ben size bir tek söz ile Hazret-i Allah'ı anlatayım:
Burası çok ince. Bu sır; "Gerçek Mürşid Hazret-i Allah'tır" kitabında var. Ama bunu hiç kimse anlamıyor. Şu gördüğünüz kâinat bir perdeden ibarettir. Fakat bunu kim anlayacak? Bunu size, sizin anlayabileceğiniz şekilde anlatayım.
Allah nedir? Yaratılmışlar nedir?
Allah-u Teâlâ Hazretleri bu perdeyi halk etmiş. Bütün yaratılan kâinat bir perdeden ibaret. Bu perdeyi size şöyle tarif edeyim. Dünyanın her tarafından nakışçılar gelse bir perdenin üzerine süs yapsalar, herkesin nakışı ayrı ayrıdır, fakat cansızdır. Şimdi o perdeyi biri dürüp atabilir mi? Çok ince yerden geçiyoruz. Sizin dimağınızı işletmeye çalışıyorum. Hazret-i Allah öyle bir Allah'tır ki bu kâinat yalnızca bir perdeden ibarettir. Ama öyle bir perde ki canlı, kanlı. Ona mesuliyet vermiş ve kendisini bilmesi için ihsas ettiriyor. Yani her şeyi vermiş olduğu bir perdedir. İşte Allah-u Teâlâ öyle bir Allah ki bu perdeyi istediği zaman alır, dürer, atar. Çünkü Allah var başka bir şey yok.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz;
"Allah var idi, Allah'tan başka bir şey mevcut değildi." buyurdular. (Buharî)
Yine de öyle.
Bu Hadis-i şerif'in gizli sırrını şimdi açmaya çalışıyorum. Burayı kavrayabildik mi? Allah-u Teâlâ var idi ondan başka hiçbir şey yoktu. Yine de öyledir.
Şimdi bunun bir basamak aşağısına inelim.
Sıddîk-ı Ekber -radiyallahu anh- Efendimiz buyururlar ki;
"Ben Allah'ımı gördüm başka bir şey görmedim."
Bu gün size bu ders verilmeye çalışılıyor; "Başka bir şey görmedim!"
Amma diyeceksiniz ki biz orada değiliz. Orada olmadığınızı biliyorum. Fakat beni çekerlerse, bunları "Duymadık!" dememeniz için anlatıyorum.
Size Allah-u Teâlâ'nın ne olduğunu, yaratılmışların ne olduğunu anlatmaya çalışıyorum. Bu yaratılmışlardan olan dünya, cennet, cehennem, âlemler, arş-u rahman hepsi bu perdenin içindedir. Şimdi burayı kavrayabildik mi? Hazret-i Allah'ı tanıyabildik mi? İsim olarak. Çünkü aynel yakîn var, Hakkal yakîn var, bunlar bambaşka şeyler. Burada yalnız isimle duyabildik mi? Demek ki; "Hazret-i Allah var başka bir şey yok." Yine de öyle.
Şimdi bu yaratılanlara gelince; fakir derki; zavallı insan zavallı insan neler yapıyor, onu neler bekliyor?
İnsanın yaratılışını şöyle bir düşünün. Bir damla kerih sudan yarattı. O kerih su o kadar kerih ki üzerine bulaşsa namaz kılamıyorsun. Hazret-i Allah öyle bir Allah ki o kerihlikten dilediği şekilde inşa ediyor. Ve sonra şöyle buyuruyor: "Bak O ne güzel yaratıcı." Biraz önce bir damla pis su idin, biraz sonra her şeklini vermiş, azalarını yerli yerine koymuş bir bebek olarak, bir insan olarak çıkarıyor. İnsan sabahleyin ayık dimağla bir bebeğin yüzüne baksa, Allah-u Teâlâ'nın azâmetini o çocukta görür. Ne güzel yaratmış. Amma ne çok da gafiliz değil mi?
Bu sabah ki mevzumuz neydi? Yaratıcı kimdir? Bunu bilmiş olalım. Sonra, O insanı bir damla kerih sudan yaratmış, dilediği şekilden şekle geçirmiş, ruhundan da üflemiş. Sonra onu mücadele etmesi için ruh ile akıla, nefis ile şeytanı musallat etmiş. Bundan sonrada yolu bulması için; Kelâmullah'ı, Resulullah'ı ve yolun rehberini tarif etmiş.
"Sâdıklarla beraber olunuz." (Tevbe: 119)
Âyet-i kerime'si buradan uç veriyor.
Niçin?
"Sen rehberi bulursan beni bulursun, bulamazsan neyi bulacaksın?" şaşırırsın...