Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
EVLİYÂ-İ KİRAM  -Kaddesallahu Esrârehüm- HAZERÂTI'NIN  "HÂTEMÜ'L-EVLİYÂ" HAKKINDAKİ  BEYAN ve İFŞAATLARI (219) - Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- (23) - Ömer Öngüt
Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- (23)
EVLİYÂ-İ KİRAM  -Kaddesallahu Esrârehüm- HAZERÂTI'NIN  "HÂTEMÜ'L-EVLİYÂ" HAKKINDAKİ  BEYAN ve İFŞAATLARI (219)
Dizi Yazı - "Hâtemü'l-Evliyâ" Hakkındaki Beyan ve İfşaatlar
1 Mart 2019

 

EVLİYÂ-İ KİRAM
-Kaddesallahu Esrârehüm- HAZERÂTI'NIN
"HÂTEMÜ'L-EVLİYÂ" HAKKINDAKİ
BEYAN ve İFŞAATLARI (219)

Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- (23)

"Menâzilü'l-Kurbe":"Yakınlık Menzilleri" / 14

 

[Kalp Hakkında] Bir Mesele (3)

Kalp, sürekli hâlden hâle döndüğü için "Kalp" diye adlandırılmıştır. O, hizmetinin büyüklüğünden dolayı bir öyle, bir böyle dönmek suretiyle inkılâp edip hâlden hâle geçer.

Onun hizmetiyle ilgili de birtakım renkler vardır. Diğer şeylerin bir şeceresi vardır, şecere ise sonu gelmeyecek derecede güçlü ve sağlamdır.

İşte bu kalp, O'nun yarattıklarına hizmet için var ettiği kimseye aittir. Çünkü onu kendi meşîeti, yani irâde ve dilemesi ile kendi Zât'ı için yaratmış; içindeki renkleri kendi irâde ve dilemesiyle daha önde kılmıştır. O'nu, nazar ettirmek için kendi meşîet ve dilemesiyle hâlden hâle koymuşken, O'nun diledikleri ile birlikte bu kulu daha süratle geçebilecek bir kimse var mıdır?

Süratin anlamı; ilâhi irâde ve dilemesiyle O'nun onu çabucak sevmesi ve ona âşık olmasıdır. Dilemesindeki sevginin tatlılığı nedeniyle [bu] işi unutturacak bir işte kendisine uzaklık verildiğinde, artık kendi nefsini de unutur.

O bu işlerde O'nu dilemesiyle koşar, uçar, iki dudağıyla O'nun tatlılığından dolayı çığlık atar. Kendi içinde nefsi tamamen bitip tükenmiş olur.

O, onun harflerini yaldızlayıp parlatır, ömrünü fena halde geçirsin istemez. Tereddüde kapılır, neşeden yoksun bir şekilde amelini ağırlaştırır, tekrar tereddüde düşer ve nihâyet bu işte dudağının rahat hareket etmesini sağlar.

Azîz ve Mâcid olan Rabb'inin hükmüne bakar, mânevi incilerine nazar kılar. Huysuz bir deve gibi Sahib'i ile bir türlü ülfet kuramaz.

"Biz onu herhangi birine aslâ benzemeyen bambaşka bir yaratılışla yarattık. Çünkü biz onu kendi sevgimiz için yarattık ve onu ancak bizimle rahata kavuşturduk."

İşte bunu yerine getirmek için yaratılan kimse O'na hizmet eder, ilâhi huzurda bulunur.

O'nun yaratıcısının senin üzerindeki irâde ve dilemeleri ihtilâfladır ve onu senin için kimini kimine bağlayamayacağın bir şekilde cârî kılar.

O'na hizmet için yaratılan kimse yaratılmışların en hayırlısıdır. İçlerinde ebediyyen kalacak oldukları Adn cenneti işte onlar içindir.

"Allah onlardan râzı olmuş, onlar da Allah'tan râzı olmuşlardır." (Beyyine: 8)

İlâhi hizmetten geri kalanlar yaratılmışların en şerlileridir. Allah-u Teâlâ'nın indirdiği Âyet-i kerime'de bize haber verdiği gibi; cehennemin içinde ebediyyen kalırlar.

Hizmeti artıp çoğalmış öylesi de vardır ki; bir insan onu hesaplamaya tâkat getiremez. Onun bütün işlerinde ve vakitlerin her birindeki tüm hallerinde, kalbi Allah-u Teâlâ'nın dilemeleri ile beraber geçer. O Allah'tan hoşnud ve râzıdır, Allah'ın dilediği dışında bir şey istemez. Nitekim onun nefsinin irâde ve isteği, Azîz ve Celîl olan Allah'ın irâde ve isteğinde yok olmuştur. Çünkü kulun irâde ve dilemesi, şehvetlerin tatlılığı nedeniyle olur. Allah'ın irâde ve dilemesi gelip kalbin içinde mevcut olduğu vakit, o Mevlâ'sını sever. Nitekim O'na âşık olur ve bu sevginin tatlılığı kalbini tümüyle tutar.

Kalp irâde ve dilemenin tadını bulamazsa, kalpte bir açlık meydana gelir. Çünkü Allah'ın irâde ve dilemesinin tadı kalbini tamamen tutmuş, onu doldurmuştur. Şehvet sevgisi ise onun yerinde hiçbir tat bırakmaz, sevginin tadı bakımından karışıklığa sebep olur.

Biz Allah'ın muhibbleriyiz, diğer yaratılanlar ise ona mahbûbdur. Onlar bizi kuşatıp ele geçirebilmek için zorlanırlar.

"Onların içinde arzu ve dileme yoktur, biz onları kendisini sevmek için yarattık."

Diğer yaratılanlar ise kendilerini O'na karşı zorlamak için yaratılmıştır. Onların hepsi kendilerini sonu gelmeyen bir zorlamanın içinde kalmış bulurlar.

Biz O'nun sevgisi sayesinde ayakta duruyoruz, bizi ayakta tutan ancak sevgi olabilir. Ferahlık, tatlılık ve hayâ ancak sevgi sayesinde mümkündür.

İşte bu şeyler birleşince sevgi meydana gelir.

Bizim içimizde ateş için yaratılma da yine O'nun ilâhi tedbirinden meydana gelmiştir. Onun kapısı için yaratılanlar ziynet ve rahatlıklar içindedir. O'nun içinde ise bir kızıllık vardır. Bu şeytandandır, onun için yaratılan ölüm de şeytanla alâkalıdır.

Kalbi öldüren şehvetler içindeki bu ferahlıklar da aynen böyle olur. Ona sahip çıkınca, kişi Azîz ve Celîl olan Allah'tan yana gaflet içinde olur. Bu ziynet ve ferahlıklardan âdemin (insanın) içine konulunca, ateş de onun aracılığıyla öğrenilir.

O ise Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-in:

"Ateş ancak şehvetlerle bilinir." buyruğunun içindedir.

Biz bedenlerimizde iki sevgi ve iki ferahlığı yerleşmiş bulduk: Allah'la ferahlık ve O'nu sevmek, nefisle ferahlık ve onu sevmek. Bu Allah'la ferahlık ve O'nu sevmenin kaynağı, kalbin içindedir. Nefis ve onun şehvetleriyle ferahlamanın kaynağı ise, göğsün içinde onunla ferahlamaktır.

Bunların her ikisi; O'nunla rahatlık, ancak Allah ile ferâha kavuşmak ve onun sevgisi, kulun hangi şeyle amel etmek istediğinin görüldüğü diyâr ve ona meyletme bâbı da aslında yine Allah'tandır.

O'nun sevgisine ulaşmak ve O'nunla rahata kavuşmak; emri ve nehyi hususunda Allah'a itaat etmek ve alâkaları kesmek suretiyle Dârü's-selâm için amel eylemektir. Ya da rahatlık ve ziynetlerden, ateşin kapısının rahatlığına ulaşmaya meyletmek ve hududu aşmak, farzları zâyi etmek, hevâ ve hevesle amel etmek, nefsi için kalbinin üzerine bunu gâlip getirinceye kadar amel etmektir.

Nefis ve kalp uğrunda cihad etmek işte burada vâki olur. Kalp, kalbin ferahlıklarına ve sevgisine meyleder; nefis ise şehvetlerin ferahlıklarına ve onun sevgisine meyleder.


  Önceki Sonraki