İstiâze; sığınma, korunma, talep etme mânâlarına gelir. Nefisten, şeytandan, şeytanlaşmış insanlardan, kötülük ve şerlerden, haramlardan, günahlardan, belâdan, cezadan, cehennemden... Hazret-i Allah, hıfz-u himayesine sığınanları, engin rahmetine merhametine güvenenleri, O'na yönelenleri, O'na dayananları, yolunda olanları sever. Kapısına gelenleri boş çevirmez, kendisine iltica edip sığınanları hususi himayesine alır, muhafaza eder.
İstiâze; Allah-u Teâlâ'ya yaklaşanların vasıtası, O'ndan korkanların sarıldığı ip, suçluların barınacakları çare, musibete uğrayanların merciidir. İstiâze, düşman sıldırısa karşı sağlam bir kaleye sığınmak gibidir. Kalp ve ruhu şeytanın istilâsından kurtarmaya ve Allah-u Teâlâ'nın hıfz-u himâyesi altına girmeye vesiledir.
İstiâze "Firâr-ı ilâllah" makamıdır. Şirkten Tevhid'e, küfürden imana, zulümden adalete, nifaktan sadakate, riyâdan ihlâsa, kibirden tevâzuya, cimrilikten cömertliğe, israftan kanaate, adâvetten muhabbete, tefrikadan ittifaka, kötülükten iyiliğe, günahtan sevaba... kaçıp sığınmaktır.
Nitekim Allah-u Teâlâ bir Âyet-i kerime'sinde:
"Allah'a sığın!.." buyuruyor. (Mümin: 56)
Hıfz-u himayesine sığınılacak, yardım istenecek, kapısına başvurulacak yegâne mâbud O'dur. Sığınanları, sığındıkları şeyden ancak O korur.
"Resul'üm! De ki: Ağaran sabahın Rabb'ine sığınırım!" (Felâk: 1)
Gecenin karanlığından sonra sabahın aydınlığının yeryüzüne yayılması, gecenin âfetinden çıkılarak gündüzün âfiyetine erilmesi de ilâhî nimetlerdendir.
Allah-u Teâlâ gecenin karanlığını kaldıran sabahın seher vakitlerinde günahlarından pişmanlık duyarak tevbe ve istiğfar edenleri Âyet-i kerime'lerinde övmektedir.
Günün sabahı aynı zamanda Mahşer gününü hatırlatır. Çünkü uykuya dalan ve ölülere benzeyen halk, sabah olunca uyandığı gibi; gün gelecek kabirlerinden kalkarak mahşer meydanındaki yerlerini almış olacacaklar.
Karanlıktan sonra aydınlığın gelmesi ayrıca; acılı günlerden sonra tatlı günlerin, üzüntüden sonra sevincin, zorluktan sonra kolaylığın, darlıktan sonra bolluğun, ibtilâdan sonra ferahlığın gelmesini müjdeler.
İnsan her zaman için şerlerden, kötülüklerden Allah-u Teâlâ'ya gönülden sığınarak muvaffakiyet dilemelidir.
•
Bu noktada bâtınî sığınmayı arzedelim:
Allah-u Teâlâ'nın öyle kulları vardır ki, onlar O'nun hıfz-u himâyesinde ve tasarruf-u ilâhîsindedir. Onlar Rabbü'l-âlemîn'e sığınmışlardır, onlar mahfuzdurlar ve Hakk iledirler.
Allah-u Teâlâ'ya gerçek sığınma nasıl olur? Farz-ı muhal ki bir insan bir tulumun içine girdi, her tarafı kapatıldı, tulumda nefes alıp veriyor. Bu sığınma da aynı bunun gibidir. O Allah-u Teâlâ'nın hıfz-u himâyesine girmiştir, O'nunla nefeslerini almaktadır. Bu, bilinmeyen bir mevzudur. Oraya hiçbir şey giremez.
O kişi, o anda kabre girmiş gibidir, dış âlemle her türlü ilgisi kesilir. O'na sığındığı zaman O'nunla hemhâl olur, O'nunla nefes alır ve O'nun ilhamı ile konuşur. O anda ne hitap edeceğini, kalbine neyi ilham edeceğini, ne duyurmak istediğini, nasıl bir şey akıtacağını, ne nur vereceğini ancak O bilir. Bunlar Allah-u Teâlâ'nın hususiyetine aldığı has kullarıdır. Ona bir ilham verir, o ilham kitap yazar...