Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
Eğitim - "O, Ölüden Diri Çıkarır, Diriden de Ölü Çıkarır." (Rum: 19) - Ömer Öngüt
"O, Ölüden Diri Çıkarır, Diriden de Ölü Çıkarır." (Rum: 19)
Eğitim
Canan Büşra Kara
1 Aralık 2017

 

"O, Ölüden Diri Çıkarır, Diriden de Ölü Çıkarır." (Rum: 19)

Eğitmen sınıfa girerken iki ay önce küçük öğrencileri ile beraber dikmiş oldukları patateslere tekrar baktı. Yaratan ve yaşatan Rabb'ine hamdetti.

 

"Büyümek istemiyorum" diye bağırdı küçük Ahmet. "Büyümek istemiyorum!" diye tekrarladı kararlı bir şekilde cümlesini, annesi, babası ve abisinin gözü önünde.

Şaşkınlık içerisinde kalan aile bireylerinden annenin ilk işi bu konuyu Ahmet'in eğitmenine anlatmak oldu.

Eğitmen konuyu anneden dinledikten sonra çocuk ile ilgileneceğini ve bu konu ile ilgili aileye döneceğini söyledi. En uygun bir vakitte Ahmet'i arkadaşları Hamdi, Hamza ve Ömer'le birlikte salıncakta sallanmaya davet etti. Eğitmen ile birlikte öğrenciler de salıncağa oturup sallanmaya başlayınca eğitmen konuya giriş yaptı:

– "Ooo maşallah hepiniz de büyümüşsünüz. Zor sığdım." dedi.

Oradan Hamza:

– "Öğretmenim ben her gün sabah simidimi bitiriyorum. O yüzden çok büyüyorum." dedi. Akabinde Ömer:

– "Öğretmenim ben de kendi yatağımda yatıyorum ve boyum çok uzuyor ve büyüyorum." dedi. Eğitmen:

– "Aferin size." dedi. Bu arada Hamdi söze geldi:

– "Öğretmenim ben büyüyünce baba olacağım, sonra da asker olacağım." dedi.

– "Hımm çok güzel. Evet, oğlanlar büyüyünce baba olur. Tabikî bir de meslekleri olur. Peki, Ahmet sen büyüyünce ne olmak istiyorsun?" diye sordu Ahmet'e dönerek. Kesin, bir o kadar da net bir cevap geldi Ahmet'ten:

– "Ben büyümek istemiyorum. Annemin de büyümesini istemiyorum." dedi. Eğitmen istediği cevaba ulaşmış olmanın sevinci ile merakla sordu:

– "Neden, Ahmetciğim?"

– "Çünkü insanlar büyüyünce ihtiyarlar ve ölürler. Ölmek de çok kötü korkunç bir şey, ben asker ve polis de olmak istemiyorum, onlar hep ölüyorlar, kötü meslek bunlar."

Eğitmenin az önceki sevincini beyninde kopan fırtınalar aldı. Belli ki küçük Ahmet haberlerden etkilenmişti. Şimdi Ahmet'e ne demeli ne yapmalıydı? Onu bu duygu ve düşüncelerden nasıl arındırmalıydı? Yanlış bir şey söylemeden bu küçük yüreklere ve akıllara doğru bilgiyi nasıl ekmeliydi. Zira bu yaşlarda verilen bilginin bir ömür boyu etkisi ve eğitmen olarak da kendisine de bir vebali vardı.

"Allah'ım sen doğruyu göster" diye niyazda bulundu.

Eğitmen, tam bu düşünceler içerisinde iken gözü iki ay önce sınıfça, kızların ve oğlanların patatesleri olmak üzere diktikleri, büyümüş, yeşil dalları görünen iki patates bitkisine gözleri takıldı. Ve bir lütuf ile gönlüne gelen senaryo eğitmenin beyninde hazırdı. Çocuklara şöyle sordu:

– "Hamdiciğim, peki sen istesen şimdi polis olabilir misin? Ömer ve Hamzacığım, peki siz şimdi tren süren bir makinist olabilir misiniz?"

Ya sen Ahmetciğim söyle bakalım şimdi şu anda füze kullanabilen bir astronot olabilir misin?"

Öğrenciler hep bir ağızdan:

– "Hayır!" dediler.

– "Peki neden?"

– "Daha küçüğüz"

– "Büyüyünce olabiliriz"

– "O işlerden şu anda anlamayız" diye geldi cevaplar. Eğitmen devam etti:

– "Biliyor musunuz patatesleri ektiğimiz gün, toprağı kazıp patatesi içine koyup üstünü toprakla örttüğümüzde bir arkadaşınız 'Patates öldü' demişti."

Bütün öğrenciler gayr-ı ihtiyari büyüyen patateslere doğru baktı ve Ahmet bir sevinç ile:

– "Aaa öğretmenim oğlanların patatesi kızlarınkini geçmiş!" dedi.

Ömer bir heyecanla:

– "Ölmemiş yeşil olmuş!" dedi.

"Evet, Allah toprağın altına gömdüğümüz patatese can vermiş. Ama bunu nasıl olduğunu şimdi anlayamıyoruz. Çünkü beynimiz bunu anlayacak kadar büyük değil. Aslında anlayamadığımız konulara 'Şu anda anlamıyorum' demek, korku ve öfke beslememek gerek. Üstelik polis ve askerlerimiz bu ülkeyi korumak gibi çok yüce bir meslek yapmaktalar. Hz. Allah onlar için Kuran-ı Kerim'de: 'Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin, bilâkis onlar diridirler. Fakat siz farkında değilsiniz.'buyuruyor." (Bakara: 154)

Yüzyılın buluşunu yapmış bir eda ile Hamza:

"Aaa, öretmenim toprağın altında canlanıp büyüyen patateslerimiz gibi!"

– "Evet, toprağın altında patateslerimize can veren Rabb'imiz şehitlerimize de can veriyor. Onlar yaşıyorlar ama biz anlamıyoruz. Ölümden sonra da hayat devam ediyor fakat anlayamıyoruz. Ama Müslümanlar olarak Hz. Allah böyle dedi diye bunun böyle olduğuna inanıyoruz.

Bu arada sonbahar başladığında bu patateslerimizin bu sefer de yaprakları ve sapları solacak sararacak ve ölecek, bu sefer de onları tutup topraktan çektiğimizde köklerinde bir patates yerine birçok taze patates olduğunu göreceğiz." dedi.

Araya Hamdi atladı heyecanla:

– "Öğretmenim şimdi söksek ve baksak olur mu?" Ahmet kararlı bir şekilde

– "Hayır olmaz. Onların da ilk önce bizim gibi güzelce büyümesi lazım." dedi.

– "Evet, Ahmetciğim güzelce büyümeliyiz. Şimdi de artık salıncaktan inip sınıfa girmeliyiz." dedi.

Eğitmen ister istemez içeriye girerken tekrar patateslere baktı. O gün patates sepetinde buruşmuş ve çillenmiş patatesleri tam atarken okula getirip dikmeyi ilham eden ve bugün bununla küçük Ahmet'e büyümeyi sevdirten Rabb'ine yöneldi:

"Hiç şüphesiz bütün güzellikler senden Rabb'im!" diyerek sonsuz şükürler etti.


  Önceki Sonraki