Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
EVLİYÂ-İ KİRAM -kaddesallahu Esrârehüm- Hazerâtı'nın "Hâtemü'l-Evliyâ" Hakkındaki Beyan ve İfşaatları (205) - Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- (9) - Ömer Öngüt
Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- (9)
EVLİYÂ-İ KİRAM -kaddesallahu Esrârehüm- Hazerâtı'nın "Hâtemü'l-Evliyâ" Hakkındaki Beyan ve İfşaatları (205)
Dizi Yazı - "Hâtemü'l-Evliyâ" Hakkındaki Beyan ve İfşaatlar
1 Aralık 2017

 

EVLİYÂ-İ KİRAM
-Kaddesallahu Esrârehüm- HAZERÂTI'NIN
"HÂTEMÜ'L-EVLİYÂ" HAKKINDAKİ
BEYAN ve İFŞAATLARI (205)

Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- (9)

Menâzilü'l-Ubbâd mine'l-İbâde:
Yedinci Menzil:Yakınlık Menzili / 3

 

"Allah Azze ve Celle bu hususta şöyle buyurmuştur:

"O noksan sıfatlardan münezzehtir, yücedir." (En'âm: 100)

Böyle buyurarak kendisini tenzih etmiştir.

Sonra, diğer Âyet-i kerime'lerde ise Allah Tebâreke ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

"Bilâkis onlar, ikrama erdirilmiş kullardır. O'ndan önce söz söylemezler." (Enbiyâ: 26-27)

[99] İşte onlar Melik'lerinin kapısında dururlar; O'nun karşısında söze başlamazlar. Onlar O'nun emrine bakarlar ve O'nun işlerini murâkabe halinde bulunurlar. İlâhi işlerle ilgili durumlarını sürekli kontrol altında tutarlar:

"Allah, onların önlerindekini de bilir." (Enbiyâ: 28)

Onlar gerek dünyaları, gerekse âhiretleri hakkında kendilerine hazırlanmış olanlar hususunda, kendileri için tedbir edilen şeyi bilir. O'nun ilmi her şeye karşı onlara yeter. Yalnız O'na karşı olan muhabbetleri ile, kendi irâde ve dileklerinden hâli kalmak onların kalpleri üzerinde gâlip gelir. O'nlar O'nun Celâl'ine ve Azamet'ine tazîm gösterenlerdir.

"O'ndan önce söz söylemezler ve yalnız O'nun emriyle hareket ederler." (Enbiyâ: 27)

Onlar şu belâ ve mihnetler karşısında, O'nun işinden ve emrinden başkasını bilmezler. Onlar, O'nun öncülüğe ehil kıldığı kimselerin hidâyet rehberleridir.

Nitekim her iki sınıf, indirilen Âyet-i kerime'de şöyle zikredilmişlerdir:

"Allah dilediği kulunu Zât'ına seçer. Kendisine yönelen kimseye de hidâyet eder." (Şûrâ: 13)

Seçilme, O'nun diledikleri; hidâyet ise yönelme ehli içindir. Bu sebeple ilgilidir, öteki ise sebeple ilgili değildir. İşte onlar O'nun tarafından seçilmeye ehildir ve O'nun himâye ve muhâfazası içindedir. Onlar O'nun ilâhi kabzasının içerisindedir; O'nun hem hamiyetine, hem de Velâyet'ine ehillerdir.

Onlar, kendisinden râzı olunmuş kimseden başkasına şefâat etmezler.

Kendisine merhamet olunacak kimseden başkasına merhamet göstermezler.

Sâlim olan kimseden başkasını selâmete eriştirmezler.

İdâre etmeye ehil olan kimseden başkasına idâreyi teslim etmezler.

Aşağılık ve âdî olan kimseden başkasını aşağılayıp tahkir etmezler.

Yön ve istikâmet sahibi olan kimseden başkasına istikâmet ve yön tayin etmezler.

Onlar O'nun ilâhi kabzasındadır. O onları dilediği şekilde idare eder ve kullanır.

Nitekim bunun hakikati, İbrahim İbnü'l-Müstetir el-Hezelî el-Basrî'nin bize sözünü ettiği, onunla ilgili bir haber yoluyla söylenmiştir.

Ebu Âmîr el-Akdî'nin Abdülvâhid ibn Meymûn, Urvetibnü'z-Zübeyr'in efendisi Ebu Hamza'dan; onun Urve'den, onun Âişe'den, onun Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-den, onun Cibrîl'den, onun ise Allah Tebârekesmuhû'dan ilettiği; yine İsmaîl bin Nasr'ın Ebû'l-Münzir el-Katî'î'den, onun Abdülvâhid'den, onun Urve'den, onun Âişe -radiyallahu anhâ-dan,[100] onun Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-den, onun ise Allah Tebârekesmuhû'dan naklettiği; aynı şekilde Dâvud bin Hammâd'ın, Ömer bin Sa'îd ed-Dımaşkî'den, onun Sadakatibnü Abdullah'tan, onun Abdülkerîm el-Cezerî'den, onun, onun Enes bin Mâlik'den, onun Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-den, onun Cibrîl -Aleyhisselâm-dan, onun ise Celâl'i büyük olan Allah'tan -Tebârekesmuhû- bize bildirdiğine göre, Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:

"Her kim benim bir velî kuluma eziyet ederse, bana doğrudan savaş ilân etmiş gibi olur. Kulumu bana, farz ibâdetleri yerine getirmesiyle yaklaştığı kadar yaklaştıracak hiçbir şey yoktur. Şüphesiz kulum nâfile ibadetlerle de bana o kadar yakın olur ki, nihâyet ben onu severim. Sevince de, gözü olurum, onunla bakar; kulağı olurum, onunla işitir; eli olurum, onunla dokunur; ayağı olurum, onunla yürür; kalbi olurum, onunla anlar; dili olurum, onunla konuşur. Bana duâ ederse ona mutlakâ icâbet eder, benden ne dilerse ona veririm. Ben onun ölümü hususunda tereddüt ettiği gibi hiçbir şeyde tereddüt etmem. Zira o ölümden ikrâh eder, ben de onun ikrâh ettiği şeyi yapmayı sevmem."

Bu ümmetin içinde Allah'a çokça hamd ile O'nun nimetine şükreden bu sınıfı tekid eden şeye gelince; Ömer ibnü'l-Hattâb -radiyallahu anh-in yaralı bir kimse hakında Ali -radiyallahu anh-a söylediği sözdür:

"Sana Allah'ın gözlerinden bir göz isâbet etmiş!"

Bu Hadis'i bize Ebu Bekir bin Sâbık el-Emevî Ömer bin Abîd'den, o ise el-Ameş'ten bildirmiştir:

"Ömer ibnü'l-Hattâb -radiyallahu anh-e bir kimse gelerek:

'Ali -radiyallahu anh- beni yaraladı!' dedi. Ali -radiyallahu anh-için:[101] "Niçin yaraladı?" diye sorunca:"Onunla yürüyordum. O kadınların yanında durdu, ben biraz açıldım; ancak kulağımı ona doğru çevirdim. Kulağımı çevirmemden rahatsız olup onu yaraladı."

Bunun üzerine şöyle dedi:

"Şüphesiz Allah'ın yeryüzünde gözleri vardır. Allah'ın gözlerinden biri de Ali'dir."

Kullanılma bâbında Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-den rivâyet edilen hadisler ise sayılamayacak kadar çoktur. Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bir işle karşılaşınca, kolay olanı zor olana tercih ederdi.

O -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

"Sâlim kişi, Allah'ın kendisini eriştirmesiyle selâmete erer. Affedici de Allah'ın kendisine vermesiyle affeder."

O kendiliğinden konuşamaz, onu konuşturan Allah'tır. Nitekim denilir ki;

"Allah peygamberinin lisânı üzere şöyle buyurmuştur:'Allah, kendisine hamd eden kimseyi işitir.'"

Bir Hadis'te de yine şöyle buyurulmuştur:

"O kurtulamazdı, fakat Rabb'im onu kurtardı."

Yâni Ali -radiyallahu anh-i kastetmişlerdir.

Menzillerin zikrine dâir ise bizim katımıza şunlar gelmiştir:

"Onlar kendilerine kahırla nazardan dolayı parçalanırlar", "Onlar yollarında muhabbetle seyredenlerdir.", "Likâları nedeniyle çözülüp alçalırlar.", "Allah onların kalplerini mesken tutmuştur.", "Hakk, onların sadrlarına (göğüslerine) yerleşmiştir."

Nitekim bunu tahakkuk ettirecek olan da, Sehl bin Selîm -rahimehullah-ın Süveyd bin Sad el-Enbârî'den bize bildirdiği bir rivâyettir. O Hafsa bin Mesîre'nin İbrahim ibn Muhammed bin Fâris'ten, onun ise Vehb bin Münebbih'ten şöyle bildirdiğini söylemiştir:

"Rabb Tebâreke ve Teâlâ buyurdu ki:

'Benim için evler inşâ edin! Hangi ev beni içine sığdırabilir ki? Gökler Kürsî'nin bir uzvundan ibârettir, [102]yeryüzü ise benim kademimin yeridir. Ben bunların hepsini Velî'm için yarattım. Şüphesiz ben yarattıklarımdan ancak verâ ve takvâ ile dolu bir kalbe sığarım."

Abdullah bin Ebâ Ziyâd'ın Seyyâr'dan, onun Cafer bin Süleyman'dan, onun ise Umrân el-Kasîr'den naklettiğine göre İsâ Aleyhisselâm:

"Sana nasıl ulaşabilirim yâ Rabb?" deyince, şöyle buyurdu:

"Ben, kalpleri kırık olanların yanındayım! Ben onların en düşük seviyede olanına dahi her gün ulaşırım. İşte bu olmasaydı, onun mâmur olan şeyini ben yıkmazdım."

Bu haberlerin hepsini doğrulayan şey ise, Cibrîl Aleyhisselâm'dan nakledilen Hadis'te geçen, Allah Tebâreke ve Teâlâ'nın:"Ben onun kalbi olurum, onunla anlar." buyruğudur. Çünkü onun aklının nuru Allah'ın Nûr'uyla söner ki, bu da en şerefli kalbe yerleştirilmiştir. Burada artık aklın tutunması mümkün değildir. (Menâzilü'l-Ubbâd mine'l-İbâde/Menâzilü'l-Kâsıdîn ilâllâh, neşir ve tahkik:Ahmed Abdürrahîm es-Sâyih, Beyrut 1990, s. 99-102)


  Önceki Sonraki