Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
KUR'AN-I KERİM TEFSİRİ - İhlâs Sûre-i Şerif'inin Tefsiri (35) - Ömer Öngüt
İhlâs Sûre-i Şerif'inin Tefsiri (35)
KUR'AN-I KERİM TEFSİRİ
Dizi Yazı - Tefsir
1 Eylül 2017

 

İhlâs Sûre-i Şerif'inin Tefsiri (35)

ALLAH-U TEÂLÂ'NIN İLİMDE MUVAFFAK KILDIĞI HAS KULLARI (12)

 

Mârifet ve Nur (3)

Hülâsa olarak arz edelim:

Kim bilir? Bunlar bilir. Nasıl bilir? O bildirdiği için bilir. Ve bilen de bile bile konuşuyor. Demek ki bildirdiği kimseler var ve size bildiriyor. Bildirdiği kimselerin olduğunu bildirmek için bunlar size söyleniyor.

Bunu ancak bildirdiği kimse bilir. Bildirdiği kimsenin dışında isterse âlim olsun, hacı, hoca olsun hiç kimse bilemez.

Furkân Sûre-i şerif'inin 59. Âyet-i kerime'sinde Allah-u Teâlâ bu hakikati bilenlerin olduğunu haber veriyor. Ve ben de size bildiriyorum. Demek ki bildirdiği kimseler bildirilen her şeyi biliyormuş.

Bilenler bunun böyle olduğunu bilir.

Allah-u Teâlâ Hadis-i kudsî'de:

"İşte o zaman ben onlardan haber verdiğim gibi, onlar da benden haber verirler." buyuruyor. (Hâkim)

İşte haber veriyorum.

Kişinin bu esrara vâkıf olması için;

"Men ârefe" nin sırrına vâkıf olması lâzımdır. Gerçekten hükümsüz, değersiz olduğunu görmedikçe, bilmedikçe, bu sır tecelli etmez. Yani ifnâ olmadıkça, hüküm ve hikmet yalnız Hazret-i Allah ile olduğunu görmedikçe ve bilmedikçe bu esrâr-ı ilâhiyi bilmek ve çözmek mümkün değildir.

Yani O'nu bilen kendisinin hükümsüz, değersiz bir mahlûk olduğunu bilir.

İkincisi; "El fakru fahrî" nin sırrına vâkıf olmak da şarttır. Bu gibi kimseler hiçbir şeye sahip ve malik olmadığını gözü ile görür, hükümsüz olduğunu bilirler ve ilân ederler.

Herkes nefsiyle iftihar ederken, bunlar yalnız ve yalnız Hazret-i Allah ile iftihar ederler. Çünkü O'ndan başka bir vücud ve mevcud olmadığını yalnız bunlar bilirler.

Herkes nefsiyle "Ben, ben, ben!" diyor, ama bunlar ise hep "Allah, Allah, Allah" diyor ve Hazret-i Allah ile övünüyorlar.

Zira onlar Hazret-i Allah'ı biliyorlar ve O'ndan başka bir mevcut olmadığını görüyorlar.

"İçinizde... Görmüyor musunuz?" (Zâriyât: 21)

Âyet-i kerime'sinin sırrına da bunlar mazhardır.

Gerek içinde gerekse bütün kâinâtta yalnız O olduğunu biliyor.

Ve bunlar:

"Ben ben değilim, bir benliğim var benden içeri" diyenlerdir.

Bunlar benliğinden geçmiş, benliğini ifna etmişlerdir. Çünkü Var'ı görüyor. İçinde de O, kâinâtın içinde de O.

Her şey bir perdeden ibarettir. Her şeyin içinde O var. Yalnız kişinin içinde değil, her şeyin içinde O var.

Amma kendisini bilmeyen, yaratılış gayesini göremeyen Hazret-i Allah'ı nasıl bilebilir, nasıl bulabilir?


  Önceki Sonraki