Fakat Bedir savaşına katılmayan ve hususiyetle bu savaşta bulunanlar hakkında nâzil olan beşaretli Âyet-i kerime'lerin etkisi altında kalan gençler düşmanın dışarıda karşılanmasından yana fikirler ileri sürdüler:
"Yâ Resulellah! Sen bizi düşmanlarımıza karşı çıkar. Bizim kendilerinden korkup sinmediğimizi anlasınlar."
"Eğer onları dışarıda karşılamazsak, düşman bizi zayıf zanneder, cesaretlenir."
"Biz Allah'tan bugünü istiyorduk. Savaşı kazanırsak ne âlâ! Ölürsek, bu uğurda şehit olmayı tercih ederiz." diyorlardı.
Hazret-i Hamza -radiyallahu anh- de meydan savaşına taraftardı.
"Yâ Resulellah! Sana kitabı indiren Allah'a andolsun ki, kılıcımla Medine dışında Kureyşliler'le çarpışmadıkça bir şey yemeyeceğim." diyordu.
Bu arada Resulullah Aleyhisselâm Medine'de kalıp savunmada kalmakla ilgili fikrini tekrar açıkladı. Fakat "Medine dışına çıkalım" fikrinde olanlar ısrarla bunu istiyorlardı.
Sa'd bin Ubâde -radiyallahu anh- ve Numan bin Mâlik -radiyallahu anh- gibi hatırı sayılır sahabiler de bu arzuyu taşıyanları desteklediler.
Çoğunluk şehir dışına çıkma taraftarı olunca, Resulullah Aleyhisselâm da Medine'den çıkmaya karar verdi. Günlerden Cuma idi. Mescidde Cuma namazı kılındı. Cuma'dan sonra müslümanlara öğütlerde bulundu. Cihadı, cihad için nasıl hazırlanacağını anlattı.
"Eğer sabrederseniz bu sefer de Allah size yardım eder." buyurdu.
O gün cemaate ikindi namazını da kıldırdı. Müslümanların hazırlandığını görünce şahsen hazırlanmak üzere hâne-i saâdete girdi. Hazret-i Ebu Bekir -radiyallahu anh- ile Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- de birlikte giderek zırhını giymesine, kılıcını kuşanmasına yardım ettiler.
Bu arada Ensâr'dan Sa'd bin Muâz -radiyallahu anh- geldi. Orada bulunanlara: "Medine'den çıkmak istemediği halde, siz Resulullah Aleyhisselâm'a ısrar ettiniz durdunuz. Halbuki ona emir semâdan iner. Siz bu işi ona bırakınız." dedi.
Düşmanı Medine dışında karşılamak fikrinde olanlar, Resulullah Aleyhisselâm'ın arzusuna aykırı davranmakla hata ettiklerini anladılar. Onu sıkıntıya düşürmüş olmaktan endişelendiler ve yaptıklarına pişman oldular.
Resulullah Aleyhisselâm'ın üst üste iki zırh giymiş, kılıcını kuşanmış başına miğferini geçirmiş olarak hane-i saâdetten çıktığını görünce:
"Yâ Resulellah! Biz sana muhalefet ettik. Sen nasıl murad edersen öyle yap!" dediler.
Ancak Resulullah Aleyhisselâm:
"Bir peygamber, zırhını giydikten sonra, savaşmadan onu çıkarmaz." buyurdu.
•
Ebu Bekir, Ömer, Ali, Zübeyr, Talha, Abdurrahman, Sa'd, Ebu Ubeyde, Habbab, Ebu Dücâne -radiyallahu anhüm ecmaîn- gibi Muhâcirler'den ve Ensâr'dan mücâhidler Resulullah Aleyhisselâm'ın etrafında halka çevirmişlerdi.
Ebu Dücâne -radiyallahu anh- Resulullah Aleyhisselâm'ın kalkanı oldu, kendisinden aldığı kılıcın hakkını ödedi, birçok yara aldı.
Talha bin Ubeydullah -radiyallahu anh-in kolu kesildi, çolak kaldı.
Abdurrahman bin Avf -radiyallahu anh- ise topal kaldı.
Sa'd bin Ebi Vakkas -radiyallahu anh- çok iyi ok atardı. Resulullah Aleyhisselâm kendisine:
"At! Anam babam sana fedâ olsun!" buyuruyordu. (Müslim: 2411)
Ondan başka hiç kimse için annesiyle babasının isimlerini bir araya getirmemiştir.
Resulullah Aleyhisselâm'ın çevresinde toplanan otuz kadar bahadır sonuna kadar sebat ettiler.
Müşriklerin okçuları Resulullah Aleyhisselâm'ı hedef alarak ok yağmuruna tutunca Resulullah Aleyhisselâm'ı ortalarına aldılar.