Mescidlerin dinimizde hususi bir yeri ve fazileti vardır.
Âyet-i kerime'de şöyle buyurulmaktadır:
"Allah'ın mescidlerini ancak Allah'a ve ahiret gününe inanan, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah'tan başkasından korkmayanlar imar eder. İşte hidayet üzere bulunanlardan olmaları umulanlar bunlardır." (Tevbe: 18)
İbadetlerin toplu halde edâ edilebilmesi için câmi ve mescidler yapılmıştır. Cemaatte rahmet ve bereket vardır.
"İmar" tâbiri câmilerin inşâsı, onarımı, döşenmesi, aydınlatılması ve temiz tutulması gibi maddî imarı içine aldığı gibi; oralarda ibadet etmek, Kur'an-ı kerim okumak, ilim öğrenmek ve öğretmek gibi mânevî imar faaliyetlerini de ihtivâ eder.
Câmilerin yapılış maksadı dışında kullanılması, yıktırılması, satılması câiz değildir.
Bir Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:
"Allah'ın mescidlerinde Allah'ın adının anılmasını engelleyen ve onların harap olmasına çalışan kimseden daha zâlim kim olabilir?" (Bakara: 114)
Nitekim Allah'a şirk koşmak en büyük zulümdür. Allah-u Teâlâ'nın mescidlerini, içlerinde O'nu zikretmekten menetmek ve harap olmalarına çalışmak da son derece büyük bir zulümdür. Bunu yapabilen zâlimler, hiçbir zulümden çekinmez, her türlü haksızlığı yapar.
•
İnşâsı yedi ay süren mescidin yanına ayrıca Resulullah Aleyhisselâm'ın ve âilesinin kalmaları için odalar yapıldı. Kur'an-ı kerim'de bu odalardan "Hucûrât" diye bahsedilir.
Önce birisi Hazret-i Sevde -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz'e, diğeri Hazret-i Âişe -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz'e mahsus olmak üzere kerpiçten iki oda yapıldı. Daha sonra diğer Ezvâc-ı tâhirat'la evlendikçe onlar için de birer oda yapılmış ve sayıları dokuz olmuştur.
Resulullah Aleyhisselâm mescid ve odalar tamamlanınca misafir kaldığı Ebu Eyyüb Ensâri -radiyallahu anh-in evinden buraya taşındı.
•
Mescid-i nebevî'nin ilk yapıldığında minberi yoktu. Resulullah Aleyhisselâm hutbe okurken bir hurma kütüğüne dayanırdı. Minber yapılıp da hutbelerini artık orada vermeye başlayınca bu kütük, yüklü devenin feryadına benzeyen bir ses ile inlemeye başladı. Resulullah Aleyhisselâm'ın minberden inip onu okşaması üzerine ancak sustu. (Buhârî)
Bu hâdise üzerine mescidde bulunan sahabeler kütüğün başına üşüşerek rikkat ve heyecanla ağlaştılar, mescidin içi çalkalandı. Resulullah Aleyhisselâm'ın emri üzerine minberin altına bir çukur kazılıp oraya gömüldü.
•
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmaktadır:
"Benim şu mescidimde kılınan bir namaz, başka mescidlerde kılınan bin namazdan efdaldir." (Müslim: 1394)
Mescid-i nebevî yalnızca ibâdet evi değildi. Resulullah Aleyhisselâm mescidde Ashâb'ı ile görüşüyor, bir taraftan İslamiyet'i yaymaya ve güçlendirmeye çalışırken, diğer taraftan da onlara dinlerini en ince noktasına varıncaya kadar öğretiyor, her türlü müşküllerini hallediyordu.
Ashâb-ı kiram'ı yetiştiren medrese Mescid-i nebevî idi. Resulullah Aleyhisselâm'ın sohbetlerinden aldıkları feyz ve bereket sebebiyle onlara sahabi denilmiştir. Sohbetin verdiği kemâlât ile, peygamberler hâriç bütün insanlardan üstün oldular.
•
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde Resulullah Aleyhisselâm'ın ve Ashâb-ı kiram'dan bir zümrenin geceleri kalkarak bir müddet gece ibadeti ile meşgul olduklarını beyan buyurmuştur:
"Resul'üm! Şüphesiz Rabb'in biliyor ki sen, gecenin üçte ikisinden biraz eksik ve yarısında ve üçte birinde kalkıyorsun. Seninle beraber olanlardan bir tâife de kalkıyorlar. Geceyi ve gündüzü (onun vakitlerini) Allah takdir eder. O, sizin bunu sayamayacağınızı bildi de sizi affetti." (Müzzemmil: 20)
Geceleyin kalkıp belirli vakitlerde teheccüd namazı kılmayı size farz kılmadı, af ve keremi ile tecelli ederek size kolaylık gösterdi.
Başlangıçta bu emr-i şerif'in muhatabı Resulullah Aleyhisselâm idi. Fakat zamanla Ashâb-ı kiram'dan bazıları sevap kazanmak için coşkuyla ona uyarak teheccüd namazına önem vermeye başladılar.