Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
HAZRET-İ MUHAMMED Aleyhisselâm - Mekke’nin Fethi (2) - Ömer Öngüt
Mekke’nin Fethi (2)
HAZRET-İ MUHAMMED Aleyhisselâm
Dizi Yazı - Resulullah Aleyhisselâm'ın Hayat-ı Saâdetleri
1 Mayıs 2017

 

HAZRET-İ MUHAMMED
Aleyhisselâm

-Hicretin Sekizinci Yılı-

Mekke’nin Fethi (2)

 

Hâtıb bin Ebî Belteâ -Radiyallahu Anh-ın Kureyş’e Gönderdiği Mektup:

Bu kadar gizliliğin yanında Ashâb-ı kiram’dan Hâtıb bin Ebî Belteâ -radiyallahu anh- durumdan Kureyş’i haberdar etmek istemiş, bir mektup yazarak bir kadınla gizlice Mekke’ye göndermişti. Resulullah Aleyhisselâm ilâhî vahiy ile bunu öğrendi. Hazret-i Ali -ra-diyallahu anh- iki arkadaşını derhal kadının arkasından gönderdi. Kadına yetişip: “Şu mektubu çıkarsana!” dediler. Kadın önce itiraz etti. Fakat: “Mektubu çıkar, yoksa elbiseni soyup arayacağız!” deyince, kurtuluş çaresi kalmadığını anladı ve saçlarının örgüsü arasından mektubu çıkarıp verdi.

Mektupta şöyle yazıyordu:

“Ey Kureyş! Resulullah size karşı büyük bir kuvvetle geliyor ki, gece karanlığı gibi korkunç olan bu ordu, sel gibi akacaktır.

Allah’a yemin ederim ki, Resulullah üzerinize yalnız başına da gelse, Allah onu size galib kılacak ve vaadini yerine getirecektir.

Bir an evvel başınızın çaresine bakın!”

Herkes şaşırıp kaldı. Çünkü Hâtıb -radiyallahu anh- gibi bir zâttan hiç kimse böyle bir şey beklemiyordu.

Resulullah Aleyhisselâm bir heyet önünde Hâtıb -radiyallahu anh-i sorguya çekti.

“Ey Hâtıb! Bu ne iş, niçin bunu yaptın?” diye sordu.

Hâtıb -radiyallahu anh- kendisini şöyle müdafaa etti:

“Yâ Resulellah! Hakkımda karar vermekte acele etmeyin. Ben Kureyş’e antlaşarak bağlı bir kimseyim. Fakat hiçbir zaman onlardan olmadım. Yanımızdaki muhâcir kardeşlerimin, Mekke’de âilesini ve mallarını koruyacak yakınları var, benim ise böyle bir himayecim yok. Kureyş’in ileri gelenlerini bir minnet altında bırakarak âilemi korumak istemiştim.

Ben bu işi dinimden dönmek için yapmadım. Müslüman olduktan sonra katiyyen küfre râzı olmam.”

Resulullah Aleyhisselâm: “Hâtıb kendisini yaman müdafaa etti.” buyurdu. Daha sonra Ashâb’ına dönerek:

“O size doğru söyledi. Bunun hakkında hayırdan başka bir şey söylemeyiniz!” dedi.

Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- ise dayanamayıp:

“Yâ Resulellah! Bırak da şu münâfığın boynunu vurayım!” diyerek çıkışınca:

“Yâ Ömer! Hâtıb Bedir savaşında bulunmuş bir kişidir. Ne bilirsin, belki de Allah-u Teâlâ Bedir mücâhidlerine: ‘Bundan böyle istediğinizi yapın, ben sizi bağışladım.’ demiş olabilir.” buyurdu.

Allah-u Teâlâ Hâtıb -radiyallahu anh-in bu tutum ve davranışı sebebiyle indirdiği Âyet-i kerime’sinde onu ve müminleri şöyle uyarmıştır:

“Ey iman edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyin.” (Mümtehine: 1)

Çünkü imanın alâmetlerinden birisi de, Allah düşmanlarına karşı dostluk ve sevgi göstermek değil, onlardan nefret etmektir.

Kendilerine düşmanlık yapılmak ve onlarla savaşmak meşru kılınmıştır.

“Onlar size gelen gerçeği inkâr etmişken, onlara sevgi gösteriyorsunuz.” (Mümtehine: 1)

Onlar Allah-u Teâlâ’yı da, O’nun Peygamber’ini de ve o Peygamber’e indirilen kitabı da inkâr ederek küfür içinde yaşamaktadırlar.

Onlar size karşı en çetin düşmanlığı yaptıkları halde onlara sevgi ve muhabbet gösteriyor ve dost oluyorsunuz.

“Oysa onlar Rabb’iniz olan Allah’a inandığınızdan dolayı Peygamber’i ve sizi yurdunuzdan çıkarıyorlar.” (Mümtehine: 1)

Onlar küfürleriyle ne Allah-u Teâlâ’nın ne de kullarının haklarını tanımıyor, onlardan tiksindiklerinden dolayı aralarından çıkarıyorlardı. Böylece inananları Mekke’den Medine’ye hicret etmeye mecbur ettiler.

“Eğer sizler benim yolumda savaşmak ve hoşnutluğumu kazanmak için çıkmışsanız, onlara nasıl sevgi gösterirsiniz?” (Mümtehine: 1)

Şayet sizler benim sizden râzı olmamın yollarını arayarak, benim yolumda cihad eden kimseler olarak çıktı iseniz, onları aslâ dost edinmeyiniz. Üstelik onlar sizleri, size olan kin ve nefretlerinden, dininize karşı olan öfkeden dolayı yurtlarınızdan çıkartmış, mallarınızdan mülklerinizden etmişlerdi.

“Ben sizin gizlediğinizi de açığa vurduğunuzu da bilirim.” (Mümtehine: 1)

Ben gizlilikleri, kalplerde olanları, açığa çıkarılanları bildiğim halde, sizin gizlediklerinize Resul’ümü muttali kıldığım halde sizler böyle mi yapıyorsunuz?

“İçinizden kim bunu yaparsa doğru yoldan sapmış olur.” (Mümtehine: 1)

İnanmış olarak Allah yolunda giderken, şeytan yoluna sapmış, böylece cezayı hak etmiş ve kendisini felâkete atmış olur.

Bundan sonra Allah-u Teâlâ müslümanlara karşı kâfirlerin kalplerinde bulunan şiddetli düşmanlığı onlara haber vermek üzere şöyle buyurdu:

“Şayet onlar sizi ele geçirirlerse, size düşman kesilirler.” (Mümtehine: 2)

Size karşı üstünlük sağlarlar da sizi hakimiyetleri altına alırlarsa, sizin onlara yaptığınız gibi dostluk etmezler, katıksız bir şekilde size düşmanca davranırlar. Kalplerinde size karşı olan o şiddetli düşmanlığı açığa vururlar.

“Size ellerini ve dillerini kötülükle uzatırlar.” (Mümtehine: 2)

Esir almak, işkence yapmak ve öldürmek suretiyle size elleriyle; sövmek saymak, hakaret etmek suretiyle de dilleriyle kötülükler yaparlar. Size eziyet verecek hiçbir işi yapmaktan geri kalmazlar.

“Zaten kâfir olmanızı istemektedirler.” (Mümtehine: 2)

Düşman için en önemli şey, düşmanının en değerli olan şeyine saldırmaktır.

Ebedî hayatın anahtarı olan iman nimetini kaybetmek kadar büyük musibet tasavvur edilemez. Kâfirlere mahkûm olanların ise, eninde sonunda musibete düşme tehlikesi her zaman için mevcuttur.

Durum böyle olduğuna göre bu gibi kimselere sevgi ve dostluk göstermek büyük bir hatadır.

Hâtıb -radiyallahu anh-in dediği gibi, içlerinde bulunan bazı akraba ve çocukları sebebiyle o düşmanlara sır verenlere gelince, bu husus şöyle ifade edilmektedir:

“Kıyamet günü yakınlarınız ve çocuklarınız size fayda vermezler.” (Mümtehine: 3)

Onları korumak kastı ile düşmanlarına yakınlaştığınız akrabalarınızın ve çocuklarınızın size faydası olmayacaktır. Onlar sizi yaptığınız günahın cezasından kurtaramazlar.

“O gün Allah onlarla aranızı ayırır.” (Mümtehine: 3)

Orada birbirinizden uzak düşmüş olacaksınız.

“Allah yaptıklarınızı görendir.” (Mümtehine: 3)

Ona göre mükâfat veya ceza verir, yoksa akrabalarınıza veya çocuklarınıza göre değil.

Artık bunu düşünerek kâfirlere temayülden ictinab ediniz.


  Önceki Sonraki  

Diğer Yazıları
TÜM YAZILAR