Bin küsür sene önce yaşamış bulunan Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- Hazretleri, doğup büyüdüğü Tirmiz şehrine nisbetle "Tirmizî" diye adlandırılan, hikmetteki gayeye eriştiği ve her sözünü hikmetle söylediği için de "Hakîm" diye anılan Ebu Abdullah Muhammed bin Ali bin Hasan bin Bişr -kuddise sırruh- Hazretleri'dir.
Onun ilk mürebbisi, Horasan'lı muhaddis ve fakihlerden olan, babası Hasan bin Ali et-Tirmizî -rahmetullahi aleyh-dir.
Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- Hazretleri Hanefî mezhebi'ne mensuptu.
Tasavvuf tarihinde peygamberlik ve velilik konusunu ilk defa geniş olarak ele alıp inceleyerek "Hatmü'l-Evliyâ" adı ile bir eser yazmıştır.
Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- Hazretleri "Hatmü'l-evliyâ" ve "İlelü'ş-şerîa" kitapları'nı yazması nedeniyle, Tirmiz fukahâsı tarafından küfürle damgalanmış ve Belh'e göçetmek zorunda bırakılmıştır.
Eserlerinde tamamen ilâhî bir hikmet ve asırların ötesine ışık tutan bir mârifetle konuşması; bunu yaparken akla hayâle gelmedik gizli meseleler üzerinde durması ve zâhirî meselelere bâtınî bir nazarla yaklaşarak, hafsalanın alamayacağı hakikatleri ortaya koyması nedeniyle, çok defa itham ve hakârete uğrayıp Tirmiz'den sürülmesi de, onun hikmetinin yüceliğini ve eserlerinin esrârengizliğini gösteren; ilmî ve mânevî dehâsını gözler önüne seren bambaşka bir delil olarak karşımıza çıkmaktadır.
Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- Hazretleri vefat ederken; arkasında, yaşadıkları devrin en meşhur ve güzide zâtları olacak engin kemâlât ve mârifet sahibi muhteşem talebeler ve kendi ismiyle anılan nurlu bir yol bırakmıştı.
"Hatmü'l-Evliyâ", "İlmü'l-Evliyâ", "Şifâu'l-Alîl", "Bâbu fî Beyânu'l-Müferridîn", "Nevâdirü'l-Usûl", "Tahsîlü Nezâiri'l-Kur'an" ve "er-Reddu ale'r-Râfıza" gibi eserleri vardır.
Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- Hazretleri'nin Hatmü'l-Evliyâ, İlmü'l-Evliyâ, Şifâu'l-Alîl ve Nevâdirü'l-Usûl adlı eserlerinde yer alan ifşaatları daha önce dergimizin çeşitli sayılarında arz edilmiş; bunlardan Hatmü'l-Evliyâ Kitabı müstakil bir eser olarak, Şifâu'l-Alîl kitabı ise bu yazı dizisinin birbirini izleyen serilerinde parçalar halinde tümüyle neşredilmişti.
Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- Hazretleri'nin Hâtemü'l-evliyâ'nın kavuştuğu "ferdiyyet" mertebesine dair sırları, "ferdiyyet"in derecelerini ve onun bu makada "ferdleşme"sinin mâhiyetini ele almak üzere kaleme aldığı üçüncü müstakil eseri ise,nüshalarından biri Beyazıt Devlet Kütüphanesi'nde bulunan Bâbu fî Beyânü'l-Müferridîn adlı kısa risâlesidir.
Dergimizin bu sayısından itibaren Hazret'in, safha safha "ferdiyyet"in derecelerini ve müferridliğin Hâtemü'l-velâye'de son bulan kemâl mertebesini işlediği bu kısa risâlesini neşretmeye çalışacağız.
Ebû Abdullâh (Muhammed bin el-Hakîm et-Tirmizî) -rahimehullâh- buyurur ki:
Sen bana, Allah'ın farz kıldığı sevabı talep etmekten ve azaptan kaçınmaktan uzak bir halde bulunan şahıstan soruyorsun.
Cevaben sana derim ki:
Allah Tebâreke ve Teâlâ kullarınına tevbeye rağbet etmeyi ve azaptan kaçınmayı; "Dârü's-selâm"a, yani "Esenlik yurdu"na çağırmayı farz kılmış (Yûnus: 25) ve sonra da onlara icâbet etmeyi farz kılarak şöyle buyurmuştur:
"Ey iman edenler! Allah ve Resul'ü sizi, size hayat verecek şeylere çağırdığı zaman icabet edin." (Enfâl: 24)
Öfke yurdunda ikâb (azâb)a uğramaktan onları sakındırarak, ondan kaçınıp firâr etmeyi onlara farz kılmak üzere ise şöyle buyurmuştur:
"Yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten sakının!" (Bakara: 24)
Bil ki ismi mübârek olan Allah, kullarını yaratıcı ismiyle yaratmış, sonra kendi yaratılışlarındaki gibi kul olmalarını onların üzerlerine farz kılmış; bunu onların üzerine sevap, azâbı ise ziyan kılmıştır.
Bu nedenle kıyamet günü meydana geldiği vakit:
"O gün bir fırka cennette, bir fırka da çılgın alevli cehennemdedir." (Şûrâ: 7)