Rusya, Ukrayna topraklarına haksız saldırılarla işgalde bulunurken sessiz ve derinden Çin ile ilişkilerini alabildiğince geliştirmeye çalışmaktadır. Bu iki ülke Pasifik'te ABD-Japonya-Hindistan ve Uzakdoğu ülkelerine karşı bir blok oluşturmakta ve geleceğin savaşlarının yörüngesini bir miktar aralamaktadırlar.
Rusya'nın Alaska'yı geri istemesi, Baltık ülkelerini tehdit etmesi, Kuzey Buz Denizi'nde petrol arama faaliyetlerine Çin'i de katması, Çin'in Deniz Kuvvetleri'ne ait 20 adet gemisinin bu sularda bulunması üzerinde durulması gereken gelişmelerdir.
Ukrayna krizi nedeniyle Avrupa ile büyük bir gerilim yaşayan Rusya, en büyük doğalgaz müşterisi Avrupa'nın elini zora sokarken Ukrayna gaz hattından daha fazla pay almayı ve Rusya'ya bir darbe vurmayı planlamıştı. Bu plana alternatif bir planı devreye sokmakta gecikmeyen Rusya diğer taraftan tam 10 yıl süren müzakereler sonucunda Çin ile tarihi bir doğalgaz anlaşması imzalamıştır.
Rusya 30 yıl boyunca her yıl 38 milyar metreküp(bcm) doğalgaz satmayı Çin'e taahhüt etmiştir. Bu anlaşmanın toplam değeri 400 milyardolardır.Rusya, Çin ile böylesine bir birlikteliği sağlamlaştırırken, Karadeniz ve çevresinde de nüfuzunu artırmaya başlamıştır. Bir yandan Balkan ülkeleri, diğer yandan Kafkasya'daki mevcut yönetimleri kendi rayına oturtmakla her gün bir adım daha ileriye gitmektedir.
Rusya ile ABD ilişkileri Suriye politikasına endeksleniyor. ABD'nin yeni Başkanı Trump; "Rusya ile güçlü, uzun vadeli ve sürekli bir ilişki kurmayı dört gözle beklediğini" vurgularken Çin ile ilişkilerine atıf yaparak; "Çin-Amerikan ilişkileri başkanlığım döneminde çok daha büyük gelişmelere tanık olacak!" diyerek Pasifik Savaşları'na şimdilik ara vermek niyetinde olduğunu göstermektedir.
Rusya, Çin ile ilişkilerine yeni boyutlar katarken, ŞANGHAY Örgütü'ne Türkiye'nin dâhil edilmesi fikrini açıktan dillendirmektedir. AB tarafından hedef tahtasına oturtulan ülkemiz bu fikre sıcak bakmaktadır. NATO bir tehdit ordusu hüviyetine bürünmektedir.
NATO, Rusya'ya karşı askeri tedbirlerini alıp genişleme siyasetine yenilerini eklerken Rusya, Kırım'ı ilhak ettikten sonra ciddi bir şekilde eski Sovyetler Birliği siyasetini takip etmeye başlamıştır. Amerika'dan sonra İngiltere'nin Estonya'ya 800 asker göndereceğini duyurması, Romanya'ya Typhoon Uçaklarını 2017'de göndereceğini açıklaması; 'NATO, Rus sınırına dayandı' diye yorumlanmış ve bu durum Rusya'nın karşı askerî hareketlerine sebep olmuştur.
NATO'nun,Letonya,Litvanya, Polonya ve Romanya gibi ülkelere Füze Savunma Kalkanı yerleştirme kararı Rusya'yı çok telaşlandırmıştır. Rusya, Avrupa'dan gelecek tehditleri Kaliningrad'da Pasifik'ten gelecekleri ise Kuril Adaları'nda durdurma kararı alarak cevap vermiştir. Kaliningrad'da S–400 Füze savunma sistemleri ile nükleer başlık takılabilen İskender Füzelerini bölgeye yerleştirecekler ve ayrıca yeni birlikler oluşturacaklar.
Japonya ile aidiyet tartışması yaşadıkları Kuril Adaları'na ise 'Bal ve Bastion' tipi füze sistemleri yerleştirdiler. Denizdeki hedeflere karşı 600 Km menzile sahip sistem doğrudan Amerikan'ın Pasifik hâkimiyetine karşı alınmış bir önlem olarak görülüyor.
NATO, Rusya'ya karşı Estonya, Letonya, Litvanya ve Polonya'ya 4 Tümen konuşlandırma ve Karadeniz'e filo çıkarma kararı alarak sınırlarını genişletmeye çalışmaktadır.
NATO-Rusya sınırı mayınlı tarla olarak örülmeyi sürdürecektir.
İngiliz İşçi Partisi Lideri Jeremy Corbyn; "Şu an, NATO devletleri ile Rusya arasındaki sınırı silahsızlandırmaya çalışacağımız bir süreç olmalı. Yeni bir soğuk savaşın içine düşemeyiz." demiş ve buna ilave olarak şaşırtıcı bir teklifte bulunmuştur: "Rusya'nın da dâhil olduğu Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı NATO'nun yerini alabilir."
Çek Başbakanı Bohuslav Sobotka benzer yaklaşımlarda bulunmaktadır: "-Çek topraklarında bir radar Rusya ile ilişkilerde daha fazla gerginlik anlamına gelir. D. Trump'ın seçilmesinden sonra ABD ve Rusya'nın uzlaşması fırsatını iyi değerlendirmeliyiz." derken İngiliz Dışişleri BakanıBoris Johnson ise AB'nin liderlerini azarlayarak; "AB liderleri Trump konusunda sızlanmayı kessin." açıklamasında bulunmaktadır.
Yani karmaşık ve geleceğin ne olacağı, nelerle karşılaşabilineceği kestirilemiyor. Çin, Rusya, ABD, AB, Ortadoğu, İslam ülkeleri, Şanghay Beşlisi, NATO üyesi ülkeler hepsi bir plan içinde, geleceği kurguluyorlar.
Rusya başta Halep olmak üzere Suriye'yi kan gölüne çevirirken Akdeniz' de 'Ben de varım' demekte, varlığını artan bir şekilde ilerletmektedir. Rus Uçak Gemisi Amiral KuznetsovRus tarihinde ilk kez savaşa katılmak için Akdeniz sularında boy gösterdi.
RusyaErmenistan ile işbirliğini ilerleterek 1995 yılında Türkiye sınırına yakın Gümrü kentinde kurduğu Askeri üssü'nü genişletmeyi hedeflemektedir. Ermenistan'ın savunması için bu ülke ile askeri anlaşma yapmayı planlıyor. Ermenistan'a 10 milyar dolarlık silah satışı için pazarlık yapıyor. Bizzat Başkan Putin'in Ermenistan ile oluşturulmasına onay verdiği ortak askeri gücün başına Ermenistan Genelkurmayı'nın atayacağı, Rusya'nın onaylayacağı bir komutan olması düşünülüyor. Çatışma dönemlerinde ise komutayı Rusya devralacak ve bu güçle Ermenistan'ı koruyacak. Ermenistan'ı kime karşı koruyacak? İkili ilişkilerini en üst düzeye çıkarmak istediği Türkiye'ye karşı mı? Yoksa Azerbaycan topraklarında işgalci olarak savaşına devam eden Azeri soydaşlarımıza karşı mı? Ermeniler fırsat buldukça Azerbaycan topraklarına saldırmaya ve Azeri askerleri şehit etmeye devam ediyor.
Karadeniz ve çevresinde önemli gelişmeler yaşanmaktadır. Batı'nın silahlı gücü NATO Romanya'da yeni üs edinirken, Gürcistan biraz daha Batı'nın avuçlarının içine kayarken Rusya boş durmuyor. Bulgaristan Hava Kuvvetleri eski Komutanı; "Avrupa yerine tekrar Rusya ile yakınlaşmamız gerekmektedir." derken Bulgaristan, AB'nin Rusya'ya yaptırımlarına karşı çıkıyor.
Rusya İran ile 10 milyar dolarlık askeri malzeme pazarlığı yapıyor. Bu satışta tank, topçu sistemleri, uçak ve helikopterler yer alıyormuş. Rusya diğer taraftan Türkiye'ye S–400 Hava Savunma Sistemi satmak istiyor.
Batı dünyası ABD'ni yöneten Üst akıl'ın ince ayarlı planı ile 11 Eylül 2001'de dünyaya yeni bir savaş başlatmıştır. Rusya yavaş yavaş bütün tecride rağmen kendine gelip Büyük Rusya yolunda adım adım ilerlerken dünya üzerinde savaşın cephelerinde özellikle Ortadoğu'da kan akmaya devam ediyor. ABD ve Avrupa ülkelerinde şimdilik bir savaş yok, kendi iç düzenlerini tasarımlamak için sahneye sürdükleri birkaç terör saldırıları müstesna edilirse Batı rahat. Ama İslam ülkeleri üzerinde kendi emperyalist emellerinin devamı ve sömürgelerini artırmak için çıkardıkları savaşlar 'Demokrasi, özgürlük, insan hakları' diyerek Arap Baharı, Turuncu Devrim gibi adlarla başlattıkları ayaklanma ve karışıklıklar hedef ülkeleri kasıp kavurmakta, binlerin, yüz binlerin ölmesine, milyonların yurtlarından olmasına sebep olmaktadır. Gizli bir savaş aynı anda birkaç bölgeyi içine alacak şekilde, cephesini genişleterek sürdürülmektedir.
NATO da bu sinsi saldırılara iştirak ederek gerçek yüzünü ortaya koymaktadır. Hedef ülkelerde kendi etki ajanları olan siyasi iktidarlar, gruplar, topluluklar, yerli işbirlikçiler tetikçi olarak hazır bir şekilde kullanılmaktadırlar.
Afganistan'ın, Irak'ın, Suriye'nin, Libya'nın işgalini göz önüne almak lazım. Bu kahpe savaş yöntemleri Müslüman ülkelerde en ağır bir biçimde uygulanıyor. Tabi buna Afrika ve Latin Amerika'daki müdahaleleri de eklememiz gerekir. Batı, savaş alanlarını kendi bölgesinden uzak tutarak, başka ülkelerde terör bahanesiyle işgaline devam etmektedir. Dünyada böyle bir savaş sürerken Çin -Rusya ile ilişkilerini Askeri, Stratejik anlaşmalarla ilerletiyor, Hindistan Pakistan ile savaşmaya bahane arıyor, Japonya olası bir Çin saldırısını ihtimal dışı tutmadan ABD ile çok sıkı işbirliğine gidiyor. Herkes her an başkalarıyla savaşabilir veya barışabilir, yeni ilişkilere girebilir. Üçüncü Dünya Harbi'nin fitili yavaş yavaş tutuşturuluyor. Eldeki biyolojik, konvansiyonel ve kimyasal silahlar değişik oranda ve hedef ülkelerde kullanılırken Nükleer Silahların kullanılacağı zamana doğru gidiliyor. Daha çok ölüm, zulüm ve yıkım devrine doğru hızla sürüklenen dünyanın dümenindeki zihniyetin doyacağı, duracağı yok.
Biz istersek yeni dünya kurulur ve insanlığın da kurtuluşu olur. Yabancılardan, Batıdan, Rusya'dan, ABD'nden, AB'nden, NATO'dan, ŞANGHAY Beşlisi'nden bize fayda gelmeyeceğini bilmeliyiz. Önümüzde koskoca bir İslam Âlemi, çok stratejik öneme haiz Türk Dünyası ve bizden her zaman ümitle imdat dileyen Afrika gibi ezilmiş, sömürülmüş mazlum topluluklar var. Onlarla bir ve beraber olmaya; ilişkilerimizi geliştirmeye, ortak hareket etmeye, yeni paktlar, ortaklıklar oluşturmaya bakalım. Bizden olmayan başkaları ile ilişkilerimizi 'çıkar' ilişkilerinden dışarıya taşırmadan devam ettirmekte fayda var.
Çin'in, Rusya'nın, ABD'nin kılıcından müslüman kanı damlarken; Batı çifte standart'ını ikiyüzlü oyunlarla devam ettirirken; NATO, Batının işgal Kuvveti görevini yaparken onlarla nasıl bir arada ve ittifak kurabilir, geleceğimizi emniyet altına alabiliriz? Bu mümkün mü?
Siyasi, iktisadi, askeri ve kültürel alanlarda bize yakın olan ülkelerle ve diğer tüm mazlum milletlerle yarını inşa etmek için elimizden geleni yapmaya çalışmalıyız.