"Çocuk gözü ile hayata bakış" isimli seminerinde eğitmen:"Hayata çocuğunuzun gözü ile bakabiliyor musunuz?" diye sordu. Veliler belirsiz ifadelerle birbirleri ile bakışmaya başladılar. Eğitmen belirsizliği gidermek için devam etti:
"Bunun formülü şudur:
Eğer siz çocuğunuzu sürekli öpen ve koklayan durumdaysanız ve çocuğunuzdan bu doğrultuda bir geri bildirim almıyorsanız pek de çocuğunuzun gözü ile hayata bakıyor sayılmazsınız. Fakat çocuğunuz hiç karşılıksız gelip sizi, sizin onu öpmenizden daha çok öpüyor ve sevgi gösterisinde bulunuyorsa, iletişiminizde sesler yükselmiyorsa, karşılıklı itirazlar ve dahi hakaretler yoksa işte o zaman çocuğunuzun "gözü" ile hayata bakabiliyorsunuz demektir. Bir eğitimci olarak böyle ebeveynleri tebrik ederim."
Sözünü bitirir bitirmez salondaki dinleyicilerden: "Ay hocam maalesef, özellikle ders çalıştırırken çok zorluk ve tatsızlıklar yaşıyoruz." şikâyetleri yükseldi. Eğitmen, bir iç çekerek:
"Meslek hayatımda hep şunu anlatmaya gayret etmişimdir. Okul öncesi bir çocuğun dersi olmaz. Olmamalıdır. Zira okul öncesi bir çocuk "Oyun çocuğu" dur. Maalesef bunu üzülerek belirtiyorum, ülkemizde bu olay göz ardı ediliyor ve okul öncesi çocuklara anlayıp kavrayabileceklerinden ve taşıyabileceklerinden daha fazla yük veriliyor. Bu da daha ileriki yaşlara kadar uzanan sonuçlara yol açıyor, çocuklar okuldan, defter, kalem ve kitaptan soğuyor. Bu da büyük fotoğrafta ülkemiz gençlerinin başarısını düşürüyor. Oysaki çocuğun okul öncesi dönemi;
- El göz koordinasyonunun,
- Kas gelişiminin,
- Sözel ifade yeteneğinin,
- Kelime haznesinin gelişmesi,
- Sorumluluklarını alışkanlık hale getirmesi ve
- Değerler eğitimi alanında da yatırım yapmak için çok önemli bir dönemdir. Yani asla boş geçmemesi gereken bir dönemdir.
Ama bu davranışlar bir "Öğretim" havasında değil bir "Eğitim" havasında aşılanmalıdır.
Yani öğrenme olgunluğu gelişmemiş, eğitim yaşındaki çocukları bir "oyun arkadaşı" gibi davranarak eğitmek yerine; onlara bir "öğretmen" edası ile bir şeyleri öğretmeye çalışıyoruz.
Yapamadıklarını görünce, göstererek, yaparak, söyleyerek yardım etmeye başlıyoruz. Böylece çocuğun bilinçaltına yavaş yavaş şu düşünceyi yerleştiriyoruz: "Ben kendim, yardımsız bu sorumluluklarımı yapamam ki!.."
Ayrıca hiç farkına varmadan kendimizi de çocuğa bağlıyoruz. Böylece ilkokuldan tekrar ve tekrar çocuk sayımız adedince mezun oluyoruz.
Dahası, öğrenme olgunluğu gelişmemiş çocuğa bir şey öğretemiyorum diye üzülüyor, çocuk bir şey öğrenemiyor diye sinirleniyor ve daha acısı kızıyor ve bazen de çok daha ileri giderek dövüyoruz. Böylece okumayı, araştırmayı ve düşünmeyi sevmeyen bir neslin oluşmasına bizzat kendi ellerimizle sebep oluyoruz."
Velilerden biri hararetli bir şekilde:
"Peki hocam nasıl davranmalıyız" diye sorduğunda eğitmen:
"Bu sorunuza yaşamış olduğum bir olayı örnek vererek cevap vermek isterim." dedi.
"Bir ay önce bir veli, çocuğuna çizgi çalışması yaptıramadığından şikâyet etti. Ben de kendisine "Çocuğunuza nasıl yaklaşıyorsunuz?" diye sordum "'Hadi gel şimdi dersini yapalım' diyorum. O da 'Hayır istemiyorum' diyor." dedi. Şöyle cevap verdim:
"Bundan sonra şöyle yaklaşın:
Renkli kalemleriniz oyuncak arabalarınız gibi olsun. Çocuğunuz "şoför", çizgiler "yol", kalem çizgilerden dışarı çıkınca "kaza", silgi kazayı bertaraf eden, "tatü-tatü" diye gelen "polis arabası" olsun. Bir de bu süreci böyle deneyin, bakalım neler olacak?" dedim.
Bu veli ile bir ay sonra tekrar karşılaştığımızda şöyle dedi; "Hocam tavsiye ettiğiniz uygulama metodu inanılmaz bir etki yaptı. Oğlum 'Anne daha yol yok mu, getir arabalarımı süreyim' demeye başladı." dedi. Seminer böylece çocuğun hayatında uygulanabilecek örnekler ile devam etti.
Kısacası "Çocuk gözü" ile hayata bakmak "Oyun" ihtiyaçlarını göz ardı etmemekten başlar.
Ve hiç bir zaman unutmayalım;
Aslında her çocuk şu mesajı vermek ister bize:
"Bana yardım Et(me)! Kendim Yapabilmem İçin Bana Yardım Et!"
Her konudaki en güzel rehberimiz, Muhammed Mustafa -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bu konuda; "Çocuğu olan çocuğu ile çocuklaşsın" buyurmuşlar ve bizzat kendileri çocuklarla çocuklaşarak bize numune olmuşlardır.
Çocukları için;
İçindeki çocuğu canlı tutanlardan olma duası ile....