Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
GÜNDEM - -Paralel Yahudi Devleti'nin Güdümündeki- ABD Şansını Zorluyor! - Ömer Öngüt
-Paralel Yahudi Devleti'nin Güdümündeki- ABD Şansını Zorluyor!
GÜNDEM
Uğur Kara
1 Kasım 2016

 

-Paralel Yahudi Devleti'nin Güdümündeki-

ABD Şansını Zorluyor!

Bugün gelinen noktada İsrail ve Amerika'nın "PKK Devleti" planını neticelendirmeye çalıştığını ve Türkiye'nin düşmanlığını göze aldıklarını görüyoruz. Bunların bu alçak planları bilindiği için Türkiye en üst perdeden aleni olarak "Musul'a gireriz!" diyor. "Ne yaptığını biliyorum!" demeye getiriyor.

 

Suriye'de, Irak'ta, Musul ve Kerkük'te yaşanan gelişmeler, PKK'nın hendek terörü, Türkiye'de yaşanan darbe teşebbüsleri, terör örgütlerinin senkronize saldırıları, PKK'nın Suriye uzantısı PYD'ye verilen Amerikan desteği ve Amerikan Merkez Ordusu'nun (CENTCOM) icraatları ve açıklamaları birlikte değerlendirildiğinde şu yalın gerçek önümüze çıkıyor:

Amerika Türkiye'yi enterne etmek, zayıflatmak, küçültmek, parçalamak ve bölgede büyük bir PKK devleti kurmak istiyor(du).

Bu planın en büyük manivelası ise Fetullah Gülen ve imanlarını İslâm'dan çıkartıp "Küfrü Hoşgörü" dinine, neseplerini Türklükten çıkartıp "Amerikalı"lığa soktuğu, küffara peşkeş çektiği avanesi idi.

Amerika'nın Türkiye'yi hedef alan askerî ve politik siyaseti artık mide bulandırıcı bir şekil almaya başladı.

Amerika'nın bu düşmanca siyasetini gizlemek için taktığı bütün maskeler 15 Temmuz'da sapır sapır döküldüğü, bize karşı planladığı bütün art niyetleri alenen ifşa olduğu halde; hâlâ sinsilikle yol almaya çalışıyorlar. Türkiye'nin milli çıkarlarını, toprak bütünlüğünü gözümüzün içine baka baka çiğnemekten çekinmiyorlar. Bu durum Türkiye'nin ve Türk halkının düşmanlığını üzerlerine çekiyor. Bundan çekinmeleri lâzım. Çünkü celbettikleri bu düşmanlık kendi ürettikleri-yönlendirdikleri, Amerika-İsrail düşmanlığını ideoloji haline getirmiş örgütlerin "Kahrolsun Amerika" diye slogan atmalarına benzemez.

 

Amerika ve Batı'nın Tespit Edemediği Sosyolojik Gerçek:

Artık ifşa olduğu için Amerika ve Batı'nın hesap edemediği Türk halkının sosyolojik bir özelliğini burada dile getirebiliriz:

Bu milletin ortalama bir ferdi sabırlıdır, fevrî hareket etmez, kolay kolay sokağa çıkmaz. Karışıklıklara pek karışmaz, ailesinin selametini düşünür, çamura bulaşmak istemez. Halbuki yüreğinde büyük bir cesaret ve mücadele duygusu vardır. Bu durağan durumu korktuğu için değildir, ilerisini düşündüğü içindir. Bunu bilmeyenler zanneder ki, bu milletin tepesine binsen de sesi çıkmaz. Ancak bu orta sınıf; büyük bir cesarete, gözü karalığa, fedakârlığa sahiptir. Tehlike kapısına dayandığında, düşman memleketin-vatanın sınırına tecavüze başladığında; tehdit kâr-zarar hesabını aştığında cevherinin derinliklerinde bulunan cengâverliği bütün ihtişamıyla meydana çıkar.

Küffar bu ihtişamı yok etmek için her yerden saldırdı. Dizilerle saldırdı, eğitimle saldırdı, ahlaksızlıkla saldırdı, "Haçlılar işgal etse de olur", "Bunca yıl cihad boşuna yapıldı." zihniyetini pompalayan FETÖ vb. ile saldırdı. (Yeni bir dizi çıkıyor, adı "Vatanım sensin". Bunlar "Vatan" bilincini bozmak içindir. FETÖ'nün "Haçlının ülkenizi işgal etmesi çok tehlikeli değildir" dediği gibi; "Keşke Yunan galip gelseydi." diyen Mısıroğlu diye bir adam çıkıyor, herkese saldırıyor ancak Süleymancıların avukatlığını yapıyor.)

Aile yapımıza, imanımıza, dinimize, örfümüze, edebimize, vatanımıza, bütün değerlerimize saldırdılar. 300 yıldır saldırıyorlar. 15 Temmuz'da son darbeyi vurmak istediler. Ancak Hazret-i Allah bunlara fırsat vermedi. "Her şeyi ele geçirdik, artık işi bitirdik." dedikleri bir anda karşılarında tarihin tozlu sayfalarından ortaya çıkıp kükreyen bir aslan buldular.

Bu cevheri bizden almayan ve tarih boyu cihad meydanında küffara meydan okumayı nasip eden Hazret-i Allah'a sonsuz şükürlerimizi arz ederiz.

Türkiye'nin Suriye'ye girmesini, "Musul'a gireceğim" demesini ve girmeye azimli olmasını da buradan okumak lâzımdır. Bugüne kadar bu harekâtların yapılamamasının arkasında FETÖ gibi bürokrasiyi işgal eden ihanet şebekelerinin etkisi olduğu kadar, bu milletin ve bu devletin kâr-zarar hesabını denk getirememesinin de etkisi bulunmaktaydı. Halbuki bugün küffar alenen sınırlarımıza kastetmeye çalışıyor; PKK'yı devlet haline getirmeye; Musul'u, Kerkük'ü, Diyarbakır'ı, Urfa'yı, Antep'i, Erzurum'u, Giresun'u, Ordu'yu, Mersin'i, Sivas'ı, Trabzon'u, Rize'yi, Artvin'i...; PKK-Asala-Pontus üçlüsüne peşkeş çekmeye çalışıyor.

Burada artık "Girelim-girmeyelim"in kârı-zararı, hesabı-kitabı kalmadı. İş; "Nasıl girelim, nereden girelim, ne zaman girelim, kimlerin canına okuyalım?" ın hesabını-kitabını yapmaya kaldı...

Binaenaleyh "Türkiye Musul'a girecek mi? Amerika'ya rağmen, CENTCOM'a rağmen girer mi?" gibi soruların Batı mahfillerinde ve siyonist merkezlerde de cevap bulmuş olması lâzım.

Küffar FETÖ-PKK-PYD-DAEŞ-IŞİD-DHKPC bilumum terör örgütlerini kullanarak Türkiye'nin etrafını çevirme ve Türkiye'yi bu örgütleri kullanarak parçalama planı yapmıştı. Büyük bir duvara tosladı. Ancak ajandasını yürütmeye çalışıyor. Türkiye de kılıcı ile bu ajandayı parçalayıp duruyor.

Peki bu ajandayı yazanlar kim? Amerikan çıkarlarına aykırı, Amerika'ya da bütün dünyaya da zarar veren bu yıkıcı Amerikan politikalarının planlayıcıları kim?

Şunu bilmek lâzım: Bu kararların arkasında Amerikan paralel devleti, küresel paralel çete var. Daha net bir ifade ile; yahudi ve hıristiyan siyonistler var, İsrail var.

 

Amerikan Paralel Yahudi Devleti:

Amerika'nın iç durumunu dünyada en iyi anlayabilecek bir millet ve devlet varsa o da Türkiye'dir. Zira biz paralel bir çetenin devleti nasıl ele geçirdiğinin ve ne kadar acımasız olabildiklerinin birebir tanıklarıyız. Bu çete Türkiye'de başarılı olamadı ancak neredeyse ülkeyi ele geçirecekti. Fakat Amerika'daki çete, "Amerikan Paralel Yahudi Devleti" FETÖ'nün Türkiye'de yapamadığını Amerika'da yapmış durumda. Orada hiçbir Amerikalı bu sisteme karşı koyamaz. Karşı koymak isteyenin işini hukukla, entrika ile, skandalla, daha olmadı suikastle bitirirler. Başkan dahi olsa. Yavru Bush hukukla tehdit edildi yola geldi, Bill Clinton skandalla terbiye edildi. Kennedy suikastle götürüldü.

Bu Amerikalı paralelcilerin büyük bir planı var. Ortadoğu merkezli, küresel, ideolojik, dînî boyutları bulunan; "Küresel Kraliyet" planı. Bu büyük plana engel gördükleri her ülkeyi ve milleti düşman görüyorlar. Devletleri, milletleri, orduları bölüp parçalamak istiyorlar. Dünya harbi, nükleer harp dahil her türlü alçaklığı reva görüyorlar. Bu alçaklıklara "Kaos teorisi" gibi isimler adı altında akademik (!) kılıf da hazırlıyorlar. Zombileştirdikleri Amerikan halkını ve ele geçirdikleri Amerikan devletini bu büyük plana alet ediyorlar. Mümkünse diğer bütün milletleri de zombileştirmeye ve planları için kullanmaya çalışıyorlar.

Bu Amerikan paralelcilerinin en büyük projelerinden birisi FETÖ idi. FETÖ ile bütün dünyada kök saldıkları gibi, İslâm dünyasının merkezini, Türkiye'yi de ele geçirip işi bitireceklerdi. Hiç beklemedikleri bir şey oldu. En büyük projeleri bir gecede ellerinde patladı, bütün hayalleri suya düştü, çok büyük bir darbe aldılar. "Türkiye'yi ele geçiririz, en kötü ihtimalle kaosa, iç harbe sürüklenir" diyorlardı. Ancak Türkiye Allah-u Teâlâ'nın lütfu ve desteği ile içindeki ihanet virüslerinden bir anda kurtuldu. Eskisinden daha güçlü ve bağımsız bir şekilde meydana çıktı. Küresel ihanet şebekesinin büyük planının en önemli ayağı çöktü. Bu durum bizim gördüğümüzden çok daha büyük gelişmelere sebep oldu ve olacak. Bu ihanet şebekesi artık kontrolsüz bir şekilde sağa sola saldırabilir, büyük harpler çıkabilir. Çok uyanık ve tetikte olmamız lazım. Amerikan-NATO silahlarına olan bağımlılığımızdan bir an önce kurtulmamız lâzım.

Binaenaleyh Amerikan Paralel Yahudi Devleti'nin "Küresel Kraliyet" planının dinsel bir altyapı ve idelojiye dayandığını bilirsek; ABD'nin fütursuz, Amerika'ya ve bütün dünyaya zarar veren icraatlarının son bulmayacağını söyleyebiliriz. Ve çok daha büyük olaylar yaşayacağımızı, bu uğurda Amerikan halkının oluk oluk kanının akıtılacağını, nihayetinde bu cinnetin Amerika'yı Deccalistan'a dönüştüreceğini tahmin edebiliriz.

 

CENTCOM (Amerikan Merkez Ordusu):

Bildiğiniz üzere Türk ordusu dört ordudan oluşur: 1 nci, 2 nci, 3 ncü Ordu ve Ege Ordusu. Türkiye'nin coğrafi sınırlarına ve muhtemel tehditlere göre yapılan bu görev ve coğrafya paylaşımında Suriye, Irak, İran sınırları 2. Ordu'nun görev alanına giriyor. Kafkas Cephesi 3. Ordu'nun, Trakya 1. Ordu'nun, Ege ve Akdeniz Ege Ordusu'nun.

Burada isimlendirmeye dikkat çekmek istiyoruz. Sadece Ege ordusu coğrafyadan gelen bir isimlendirmeye sahip. Peki Türkiye'nin "Merkez Ordusu" adı altında bir ordusu olsaydı hangi coğrafyadan sorumlu olurdu, merkezi neresi olurdu? Hemen hepimiz "Ankara" derdik değil mi?

Şimdi bir de Amerikan ordusuna bakalım:

 

Amerika Muharip Ordularının
isimlerini ve sorumluluk alanlarını gösteren harita

NORTHCOM (Kuzey Komutanlığı), SOUTHCOM (Güney Komutanlığı), AFRICOM (Afrika Komutanlığı), EUCOM (Avrupa Komutanlığı), PACOM (Pasifik Komutanlığı) ve CENTCOM (Merkez Komutanlığı)

Şimdi şöyle düşünelim: Bir Amerikalı olsanız; bütün muharip ordularınızı sorumlu olduğu coğrafi alana göre isimlendirirken hangi muharip orduya "Merkez Komutanlığı" adını verirdiniz?

Haritada görüleceği üzere ABD'nin içinde bulunduğu Kuzey Amerika'daki muharip ordunun adı NORTHCOM (Kuzey Komutanlığı) iken ortasında İsrail'in bulunduğu Mısır'dan Pakistan'a kadar olan coğrafi alandan sorumlu muharip ordunun ismi CENTCOM (Merkez Komutanlığı)'dır.

Bunu şuna benzetebiliriz: Bizdeki paralel örgütün elebaşı Fetullah Gülen Rusya'nın uzakdoğusunda bulunan bir Türk yurdu olan Yakutistan'dan bahsederken "Yakutistan biraz ötede, Alaska'nın ötesinde..." diye konuşuyor. Bu vb. sözleri bunların gönül ve zihin dünyalarının Amerika merkezli çalıştığını gösterdiği gibi, yukarıdaki durum da Amerika'nın paralellerinin gönül ve zihin dünyalarının İsrail merkezli çalıştığını gösteriyor.

Amerika önderliğindeki Musul operasyonunun harekât merkezleri arasında İncirlik'in olmaması, ana harekât merkezinin Kuveyt olması, CENTCOM'un Amerikan siyasilerini dinlemeyen başına buyruk hareketleri, Amerikan yönetiminin bu hareketleri sineye çekmeleri, Amerika'daki "Pentagon-CIA farklı düşünüyor, aralarında çekişme var." türlü yorum ve tartışmalar, Amerikalı yetkililerin verdikleri sözlere rağmen PKK-PYD'nin Menbiç'ten çekilmemesi hatta El-Bab'a ilerleyen ÖSO'ya ve Türk askerine saldırmaya cüret etmesi, "DAEŞ karşıtı uluslararası koalisyon" isimli oluşumun ABD'li komutanı Korgeneral Townsend'in "YPG Rakka'da olacak", "Münbiç'te koalisyon güçleri var." şeklinde açıkça Türkiye'nin taleplerine ve ABD yöneticilerinin ürkekçe dile getirdikleri isteklerine aykırı açıklamaları, CENTCOM komutanı Votel'in Kobani'yi, PKK-PYD'yi su yolu yapmasını, bu komutanın ve CENTCOM sözcülerinin Türkiye aleyhine yaptıkları bütün açıklamaları bu pencereden tahlil edersek Amerika'nın nereyedoğru gittiğini daha iyi anlarız ve tedbirimizi de ona göre alırız.

"ABD Merkez Kuvvetler (CENTCOM) Komutanı Joseph Votel, terör örgütü YPG'nin cirit attığı bölgelerden vazgeçmedi. Son 10 ay içinde 12 kez Rojava'ya gitti. YPG'lilerle bir araya geldi..." (Takvim, 21 Haziran 2016)

"... General Votel, FETÖ'cü darbecilerin müttefikleri olduğunu açıkladı. Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilerin geleceğinden 'endişeli' olduklarını belirten Votel, "ABD'nin Türk ordusundaki yakın müttefikleri tutuklandı" ifadelerini kullandı." (Yeni Şafak, 28 Temmuz 2016)

FETÖ'nün Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki örgütlenmesinde dikkat ederseniz 2. Ordu'ya ayrı bir önem verdiklerini görürsünüz. Votel'in CENTCOM'u ile komşu olan hemen bütün sınır birliklerimizin komutanlarının ve 2. Ordu Komutanı'nın FETÖ'den tutuklanmış olmaları bir tesadüf olabilir mi? Bazı FETÖ'cü general ve subayların PKK-PYD bölgesine kaçmaya çalışmaları, Afganistan'daki Türk Görev Gücü'nün komutanı iki generalin Dubai'de yakalanması da bu bağlamda değerlendirilmesi gereken ayrıntılardır.

Bunun gibi; Amerika'nın paralel yahudi devletinin de devlete tamamen sızmış oldukları halde CENTCOM'a ayrı bir önem atfettiklerini kolayca tahmin edebiliriz.

 

ABD Ne Yapmaya Çalışıyor?

CENTCOM'un Musul Operasyonu ve DAEŞ'le Mücadeledeki Samimiyeti:

Yukarıda izah etmeye çalıştığımız realiteyi göz önünde bulundurduğumuzda bu sorunun cevabını tahmin etmek için İsrail'in açıklamalarına bakmak gerekmektedir. Bu noktada İsrail'li yetkililerden gelen iki önemli açıklama var.

Birincisi; DAEŞ'in temizlenmesi İsrail'in işine gelmiyor ve İsrail; şii İran-Hizbullah'ı DAEŞ'ten daha büyük bir tehdit olarak görüyor:

"İsrailli komutandan şok itiraf

İsrail askeri istihbarat şefi Halevi, ABD'nin başını çektiği uluslararası koalisyonun IŞİD'le mücadelesini desteklemediklerini açıkladı. ...

IŞİD'in son üç ayda hilafet ilan ettiği günden bu yana 'en zor günlerini yaşadığını' söyleyen Halevi,"İsrail, Suriye'deki durumun IŞİD'in yenilmesiyle sona ermesini istemiyor" ifadelerini kullandı.

Halevi sözlerini şöyle sürdürdü: "Süper güçlerin bölgeden çekilerek İsrail'i Hizbullah ve İran'ın karşısında yalnız bırakması İsrail'i güç bir duruma sokar. Bu nedenle de kendimizi böyle bir pozisyonun içinde bulmamak için elimizden geleni yapmak zorundayız."

Eski İsrail Savunma Bakanı Moşe Ya'alon da ocak ayında yaptığı bir konuşmada İran karşısında IŞİD'i tercih edeceklerini, çünkü İran ve onun desteklediği grupların İsrail için tehdit oluşturduğunu söylemişti." (Takvim, 23 Haziran 2016)

İkincisi; İsrail "Kürt Devleti" (PKK devleti) isteğini artık açıkça dile getiriyor:

"Netanyahu: Bağımsız Kürdistan kurulmalı

İsrail Başbakanı, 'Orta Doğu'daki ılımlı güçler arasında daha geniş bir ittifakın parçası olarak bağımsız bir Kürdistan devletinin kurulması' çağrısı yaptı. Başkent Tel Aviv'deki bir düşünce kuruluşunda konuşan Netanyahu, 'Kürtler'in kendi devletlerine sahip olmayı hak ettiklerini' belirtti." (BBC Türkçe, 30 Haziran 2014)

"İsrail Adalet Bakanı Ayaled Shaked, "Bağımsız Kürdistan"ın zamanı geldiğini ifade ederek, "Tüm gücümüzle Kürt devletinin arkasındayız" dedi. ... devletin nerede kurulması gerektiğine dair koordinat da verdi. Şaked'e göre Kürdistan Türkiye ve İran arasında kurulmalı." (internethaber.com, 20 Ocak 2016)

2006 yılında "Armed Forces Journal" dergisindeki bir makalede yayınlanan Albay Ralph Peters'e ait parçalanmış Ortadoğu ve bölünmüş Türkiye haritası; Amerika'nın Ortadoğu ve Türkiye planlarının resmi olarak konuşulduğu, NATO brifinglerinde gösterilmeye başlandığı bir sürecin başlangıcıydı.

Bugün gelinen noktada İsrail ve Amerika'nın bu süreci neticelendirmeye çalıştığını ve Türkiye'nin düşmanlığını göze aldıklarını görüyoruz.

Ortada dolaşan çok harita var. Ancak en son plan ve haritayı şöyle özetleyebiliriz:

İran'dan Hatay'a uzanan, Irak ve Suriye'nin kuzeyini tamamen kaplayan, mümkünse Türkiye'den de toprak kopartmış bir PKKistan, güneyinde İran'dan Şam'a kadar uzanan, Suudi Arabistan ve Ürdün'le komşu bir Sünnistan mümkünse IŞİDistan. Daha güneyinde İran'ın hayal ettiğinden daha küçük bir Şiistan. Yani Lübnan'daki şii Hizbullah ile İran'ın arasına tampon sünni bölge, Türkiye ile Arapların arasına PKK, Türkiye ile Kafkasların ve Orta Asya'nın arasına bir Ermenistan. Ve orduları dağıtılmış, parçalanmış; Mısır, Arabistan, İran, Rusya ve Türkiye...

Dikkat ederseniz İran sık sık ABD ordusunun IŞİD'e havadan silah yardımı yaptığını iddia ediyor. Tanıdık bir iddia değil mi?

Amerika'nın Deyr ez-Zor'da yanlışlıkla (!) DAEŞ'le savaşan Suriye ve Rus askerlerini vurması, İsrail'in bazı DAEŞ militanlarını her türlü tehlikeyi göze alarak İsrail'e tedavi için götürmesi, diğer taraftan Amerika'nın DAEŞ'e etkili bir taarruz yapmadığı halde El Bab'a ilerlemesi için PYD'nin önünü açacak şekilde bombardıman yapması, Musul'da da yine PKK-PYD'ye zemin hazırlamak için DAEŞ'i bombalaması, Irak ordusu adı altında şiilerle işbirliği yapması; bu arka planın sahaya yansımalarıdır. Rusya'nın Musul'da DAEŞ militanlarının Rakka tarafına kaçması için koridor bırakıldığını bunun Suriye için tehdit olduğunu, gerekirse kaçanları vurabileceğini açıklaması bu arka planın bölgedeki ülkeler tarafından bilindiğini gösteriyor. Bazı AB yetkililerinin DAEŞ'in yok edilmesi durumunda Avrupa'ya gelebilecek militanlardan endişeli olduklarını açıklaması da AB ülkelerini bu noktada İsrail ile aynı çizgide buluşturuyor. DAEŞ ayrıca İslâm'ı vahşi ve barbar gösterme zihniyetine hizmet ediyor. (Bu siyaset bir taraftan Batı'nın kendine de büyük zarar veriyor. Yabancı düşmanlığı adı altında faşizm hortluyor. Batı'da faşizm demek savaş demektir.)

Bütün bu planları Türkiye'nin az bir kuvvetle desteklediği ve sayıları iyice azalan ÖSO militanları ile yürüttüğü Fırat Kalkan'ı operasyonu bozuyor. Çünkü Batı kamuoyu nisbeten küçük ve etkili bu operasyonla DAEŞ'in yok edilebildiğini görmüş oldu. Balon patladı.

Bütün bunlar birlikte değerlendirildiğinde Amerika'nın Rakka'ya operasyon ve DAEŞ'i bitirme söylemleri ne kadar ciddiye alınabilir?

Amerikan yönetimi ve CENTCOM (Pentagon) DAEŞ'ten vazgeçebilir ancak yukarıda sınırlarını belirttiğimiz "Sünnistan"dan vazgeçmez. DAEŞ gider MAEŞ gelir.

Peki o halde Musul Operasyonu'nda Amerikalıların Irak ordusu adı altında şiilerle, İran'la, terörist ilan ettikleri Haşdi Şabi militanları ile işbirliğini nasıl yorumlamak gerekir?

Burada Amerika'nın İran'ın ve şiilerin ihtiraslarını bir manivela olarak kullandığını söyleyebiliriz. Musul'u karıştıracak, parçalayacak, şii teröristlere yem edecek, arkasından da bombardıman desteği ile PKK-PYD'yi "Hooop kurtarıcınız geldi" diyerek buraya sokacak. Kerkük'te yaptıkları gibi.

Bunların bu alçak planları bilindiği için Türkiye en üst perdeden aleni olarak "Musul'a gireriz!" diyor. "Ne yaptığını biliyorum!" demeye getiriyor.

FETÖ'cü bürokrasinin Türkiye'yi nasıl yönlendirdiğini, bizi İran ve Rusya ile savaşın eşiğine nasıl getirdiğini bugün görüyoruz. Aynı şekilde Amerikan Paralel Devleti de ABD'yi ve ABD yöneticilerini kendi siyasetlerine kanalize ediyorlar.

Serdar Turgut görevli gittiği ABD'de ismini vermek istemeyen bir yetkiliden duyduklarını "ABD'nin Kürt Stratejisi" başlıklı yazısında şöyle anlatıyor:

""Geçtiğimiz aralıkta Başkan Obama ana gündemin DEAŞ olacağı bir toplantının Pentagon'da yapılmasını istedi. 14 Aralık'ta tüm birimler bir araya geldiler ... özellikle CIA'dan Türkiye ile ortak çalışılmasının öneminin anlatılmasına rağmen ... DEAŞ ile mücadelede Suriye Kürtlerine PYD'ye ağırlık verilmesi devlet kararı olarak alındı. Bunun Türkiye'yi ne kadar rahatsız edeceği de konuşuldu. ... Pentagon'daki toplantıdan bir hafa sonra Savunma Bakanı Ashton Carter ... direkt İncirlik Üssü'ne uçtu. ... Bu ... bundan sonra o kararın Amerika tarafından değiştirilmesinin imkânsız olduğu mesajıydı aslında." ... ama orada fikir bildirmek için değil fikirleri dinlemek ve aktarmak için bulunduğumdan görüşmemiz sona erdi." (Haber Türk, 24 Ekim 2016)

 

ABD'nin, Batılı Yamyamların Siyasetini Değiştirebilir miyiz?

Görüldüğü üzere ABD mahfillerinde karar verilmiş, Türkiye yerine PKK tercih edilmiş.

Bu zorlu süreçte ABD içinden yahut Batılı bazı ülkelerden kendimize müttefik bulabilir miyiz?

Amerika'daki başkanlık seçimleri ve sonrası yeni bir dönemin başlangıcı olacak. Bütün paraleller iştiyakla desteklediği Hillary'nin kazanması, Trump'un kaybetmesi için; hile yapmak dahil her şeyi yapacaklar. Fakat ABD'de sistem öyle işliyor ki, Trump kazansa dahi yola getireceklerdir, olmazsa kim vurduya götürürler.

Peki Avrupa'dan meselâ kendisini bölgenin sahibi gören İngiltere'den müttefik bulabilir miyiz?

Bu Batılılar yamyam gibidir. Sömürmek karakterlerinin en temel vasfıdır. Bu uğurda soykırım yapmaktan bile çekinmezler. Her türlü alçaklığı yaparlar, sonra da kitabına uydurmak için yalan, dolan, kibir, iki yüzlülük her türlü melaneti işlerler. Amerikan yerlilerinin, Afrika'nın, Ortadoğu'nun, bütün dünyanın yüzyıllardır bunlardan çektiği zulüm meydanda. Bu yamyamlar Ortadoğu'nun petrollerine konmuşlar, sömürüyorlar. Arapların kendilerine kalan paralarını da önce kendi bankalarında kullanıyorlar sonra da bir bahane ile mütemadiyen el koyuyorlar. En son Libya ve Arabistan örneğinde olduğu gibi.

Bunların önüne kemiklerini attığınız zaman peşinizi bırakma ihtimalleri vardır:

"Fransa ve İngiltere tıpkı bugün olduğu gibi, Suriye-Irak coğrafyasındaki aşiret unsurlarını kullanarak tarihin ilk "vekalet savaşını" sürdürüyordu. ABD ise, İngiltere'nin bu havzaya hakim olmasının kendi petrol liderliğini sarsacağını düşünüyordu.

Mustafa Kemal, bu küresel iklimin farkındalığıyla, "Musul meselesini" İngiltere ile hesaplaşma zeminine çekmeyi başardı, çünkü, Fransa ve ABD'nin desteğini arkasında bulmuştu!..

Bu nedenle Winston Churchill 1922 yılında, "Amerikalılar Irak petrolünde bir paya sahip olmadıkça Ortadoğu'daki sorunlarımızın sona erdiğini asla göremeyeceğiz" demişti. Savaş sonrası bir İngiliz şirketi olan Türk Petrol Şirketi'nin başkanı Sir John Cadman, 1922 sonlarında Washington'a gitti, ABD ile anlaşmanın yolunu açtı, Washington'un Ankara'ya verdiği destek bıçak gibi kesildi, konu, 1926 Ankara Anlaşması ile bağlandı, ..." (Ardan Zentürk, "MUSUL-KERKÜK: Bu kez, Türkiye de var...", Star, 24 Ekim 2016)

 

Bizden Korkuyorlar:

Türk milletinin tarihten ve atalarından gelen şöhretinden korkuyorlardı. 15 Temmuz bu korkularına tüy dikmiş oldu.

Bu sebeple önce etrafımızdaki ülkeleri bize musallat etmeye çalışacaklar. İran'ı senelerdir deniyorlar. Rusya'yı denediler. Başarısız oldular. Şimdi her türlü teknolojiyi ve silahı verdikleri, verecekleri Yunanistan üzerinden bir vekalet savaşı deneyecekler. İçeriden başaramadıklarını, yapamadıkları darbeleri dışarıdan yapmaya çalışacaklar. Diğer yandan etrafımızı boşaltacaklar. Bizimle çarpıştıramadıkları ülkeleri yok edecekler. Rusya'yı, İran'ı... Zira kendilerinin doğrudan üzerimize gelmeye cesaretleri yok. Çünkü kendilerini şeytanın desteklediğini, bizim arkamızda Hazret-i Allah'ın, O'nun görünmez ordularının olduğunu hissediyorlar, biliyorlar. Hazret-i Allah kalplerine korku veriyor.

En son kendileri gelecek.

Kaybedeceklerini, yüzbinlerce askerlerinin telef olacağını bildikleri halde gelecekler...

Kaybedecekler...


  Önceki Sonraki