"Lebbeyk Allahümme lebbeyk. Lebbeyke lâ şerîke leke lebbeyk. İnnel-hamde ven-ni'mete leke vel-mülk. Lâ şerîke lek"
"Ey Allah'ım! Senin dâvetine her zaman icabet ettim. Hamd sana yaraşır, her nimet sendendir, mülk sana mahsustur. Senin eşin ve ortağın yoktur." (Buhârî)
• İhrama girildiğinde "Telbiye"yi bir defa okumak farzdır. Birden fazla okumak ve hâl ve hareketlerin değişikliğinde, bir yere girerken, çıkarken, otururken, kalkarken, başkalarıyla karşılaşırken tekrarlamak sünnettir. Her sabah ve akşam sık sık okumak müstehaptır.
• "Telbiye"ye her başlayışta üç kere tekrarlamak, sonra "Tekbir", "Tehlil" ve "Salâvât-ı şerif" okumak sünnettir. Hanımlar seslerini yükseltemezler, sadece kendilerinin işitebilecekleri bir ses tonu ile okurlar.
Zeyd bin Hâlid el-Cühenî -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuştur:
"Cebrâil bana gelerek:'Yâ Muhammed! Ashabına emret. Lebbeyk duâsını yüksek sesle okusunlar. Çünkü telbiye Hacc'ın alâmetlerindendir.' dedi." (İbn-i Mâce: 2923)
Sehl bin Sa'd -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde ise şöyle buyuruyorlar:
"Telbiye'yi okuyan herhangi bir kimse bunu okuduğu zaman onun sağında ve solunda bulunan taş, ağaç ve kerpiç de Lebbeyk zikrini yapar. Yer küresi şuradan ve şuradan bitinceye kadar." (İbn-i Mâce: 2921)
"Allahu Ekber, Allahu Ekber. Lâ ilâhe illâllahu vallahu Ekber. Allahu Ekber Velillâhil-hamd"
"Allah büyüktür, Allah büyüktür. Allah'tan başka ilâh yoktur. Allah büyüktür, Allah büyüktür. Hamd O'na mahsustur."
"Lâ ilâhe illâllahu vahdehu lâ şerîke leh. Lehül-mülkü velehül-hamdü vehüve alâ külli şey'in kadîr"
"Allah'tan başka ilâh yoktur. Tektir, eşi ve benzeri yoktur. Mülk O'nundur, hamd O'na mahsustur. O'nun her şeye gücü yeter."
• "Niyet" ve "Telbiye"nin yapılması ile ihrama girilmiş ve "İhram yasakları" başlamış olur.
Telbiyenin mânâsı Allah-u Teâlâ'nın dâvetine icabet etmektir. Bu nokta çok hassas ve çok mühimdir. Sen geldin amma, "Lebbeyk" diyerek davete icabet ettiğini söylüyorsun amma, senin gelişinden hoşlandı mı hoşlanmadı mı? Bunu biliyor musun? Bilmiyorsun.
Size bunun temsilini arzedelim:
Hazret-i Hüseyin -radiyallahu anh- Efendimiz'in oğlu Ali Zeynelâbidin -radiyallahu anh- Hazretleri ihrama girmişti. O anda benzi sarardı ve titremeye başladı, dili tutuldu konuşamıyordu. Onun bu halini görenler: "Niçin Lebbeyk demiyorsun?" dediler.
Buyurdu ki:
"Ben burada sığıntı gibi duruyorum. Korkuyorum ki 'lebbeyk' dediğim zaman, Allah'ım bana:'Seni buraya kim çağırdı? Ne lebbeyk ne de sa'deyk!' diye cevap versin."
Buna rağmen "Lebbeyk" dediği zaman baygınlık geçirdi, Hacc'ı bitirinceye kadar da baygınlığı devam etti.
Bunun içindir ki, oralarda korku ile ümit arasında bulunmak lâzımdır. Çünkü Allah-u Teâlâ senin gelişinden hoşlanmamış olabilir.
Bu neye benzer? Hiç hoşlanmadığın bir kimsenin evine misafir gelmesine benzer. Allah-u Teâlâ gelişinden hoşlanmadığı bir kişinin zikrinden de fikrinden de hoşlanmaz.
Allah-u Teâlâ Musa Aleyhisselâm'a şöyle vahyetmişti:
"Yâ Musâ! İsrailoğullarının zâlimlerine söyle ki beni zikretmesinler! Çünkü beni zikrederlerse ben de onları lânetle anacağım."
Dâvud Aleyhisselâm'a ise şöyle vahyetmişti:
"Zâlimlere söyle beni zikretmesinler. Çünkü ben, beni zikredenleri zikrederim. Onları zikretmem ise, onlara lânet etmem şeklindedir." (Deylemî)
Kendilerine böyle söylenip söylenmediğinden kim emindir?
Bu husus sadece Hacc'la ilgili değildir. Namaz da böyledir, oruç da, zekât da, diğer ibadetler de böyledir...