Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
EVLİYÂ-İ KİRAM -kaddesallahu Esrârehüm- Hazerâtı'nın "Hâtemü'l-Evliyâ" Hakkındaki Beyan ve İfşaatları (190) - Seyyid Muhammed Nûru'l-Arabî -kuddise sırruh- - Ömer Öngüt
Seyyid Muhammed Nûru'l-Arabî -kuddise sırruh-
EVLİYÂ-İ KİRAM -kaddesallahu Esrârehüm- Hazerâtı'nın "Hâtemü'l-Evliyâ" Hakkındaki Beyan ve İfşaatları (190)
Dizi Yazı - "Hâtemü'l-Evliyâ" Hakkındaki Beyan ve İfşaatlar
1 Mayıs 2016

 

EVLİYÂ-İ KİRAM 
-Kaddesallahu Esrârehüm- HAZERÂTI'NIN 
"HÂTEMÜ'L-EVLİYÂ" HAKKINDAKİ 
BEYAN ve İFŞAATLARI (190)

Seyyid Muhammed Nûru'l-Arabî -kuddise sırruh-

HAYATI ve ESERLERİ

Seyyid Muhammed Nûru'l-Arabî -kuddise sırruh- Hazretleri 1225/1810 yılında Mısır'da doğmuş olup, babası Kudüs'lü Seyyid İbrahim Efendi'dir. Yedi yaşında iken Mısır Ezher Medresesi'nde, Şeyh Hasan el-Kuveysî'den zahirî ilim tedrisine başladı. İlim tahsili kemâle erdikten sonra 1831 yılında hocasının emriyle, Şeyh Yanyalı Ahmed Efendi ile birlikte Rumeli'ye gönderildi. Ahmed Efendi vasıtasıyla Nakşibendî şeyhi Yûsuf Efendi ile tanıştı ve kendisiyle bir süre sohbet etti.

Sultan İkinci Mahmud zamanında 1832'de tekrar Mısır'a dönüp Hacc farîzasını ifa eden Hazret, burada Derviş Muhammed Mekkî -kuddise sırruh- Hazretleri ile tanışmış ve kendisinden feyz almıştır. Hacc dönüşü Hasan el-Kuveysî'ye uğrayan Muhammed Nûru'l-Arabî -kuddise sırruh- Hazretleri'ne, Şeyh'i artık mânevî kemâlinin tamama erdiğini söylemiş ve tekrar Rumeli'ye geçip irşad vazifesiyle meşgul olmasını emretmiştir.

Şeyh'inin emri üzerine İskenderiyye limanı üzerinden Antalya'ya, oradan Gelibolu yoluyla Serez'e çıkan Hazret, Koçana, Prizren ve Üsküp medreselerinde tedris ve irşadla meşgul olmuştur. Mânevî kemâli gittikçe artan Hazret, aslen Mısır'lı olması nedeniyle Rumeli çevresinde daha çok "Arap Hocaefendi" ve Hazret-i Ali -kerremallâhu veche- Efendimiz'in Nokta Risâlesi'ni şerh etmesi sebebiyle de "Noktacı Hoca" olarak anılmıştır.

Sultan İkinci Mahmud'un vefâtını müteâkip 1255/1839'da İstanbul'a, Sultan Abdülmecid'i cülûs için tebrike gelen Muhammed Nûru'l-Arabî -kuddise sırruh- Hazretleri, burada pek çok âlim ve şeyhle tanışmıştır.

Hayatının önemli bir kısmını "Meslek-i Celîl-i Muhammedî" olarak tavsif ettiği Melâmîliği yeniden ihyâ etme yolunda harcayan Hazret, irşadla geçen 79 yıllık bir ömürden sonra 1305/1889 yılında Yugoslavya'ya bağlı Usturumca şehrinde vefât ederek buraya defnedilmiştir.

Muhammed Nûru'l-Arabî -kuddise sırruh- Hazretleri 38'i Türkçe, 17'si Arapça olmak üzere Tasavvufî mâhiyette 55 eser yazmışlardır. Türkçe yazdığı eserlerinin en meşhurları; Mısrî Niyâzî Dîvânı Şerhi, Salât-ı Usbûiyye Şerhi, Gavsiyye Şerhi, Delâi'lü'l-Hayrât Şerhi ve Akâidü'n-Nesefiyye Şerhi'dir. Ayrıca Tevhîdü'l-Behiyye Risâlesi, Sülûk-ı Hakîkat Risâlesi, Risâle-i Saîdiyye ve Menbâu'n-Nûr Risâlesi  ile, Fâtiha, Yûsuf ve Fetih Sûresi  tefsirleridir.

Bu gibi Türkçe eserlerinin yanı sıra; Merecü'n-Nusûs fî Şerh-i Nakşi'l-Fusûs, Salâvâtü'l-Kübrâ ve Suğrâ Şerhleri, Şerh-i Envâru'l-Muhammediyye, Vâridât Şerhi, Risâletü'n-Kerâmâti'l-Evliyâ ve Mürşîdül-Uşşâk gibi Arapça eserler de telif etmiştir.

 

"HÂTEMÜ'L-EVLİYÂ'" HAKKINDAKİ
BEYAN ve İFŞAATLARI

Son devir Melâmî şeyhlerinin en meşhurlarından biri olan Muhammed Nûru'l-Arabî -kuddise sırruh- Hazretleri, Mısrî Dîvânı Şerhi  ve diğer bazı tasavvufî eserlerinde Hâtemü'n-nübüvvet ve Hâtemü'l-velâyet ile ilgili sırlara değinmiş ve bu beyanlarında genellikle her iki makamın mâhiyet ve hususiyetlerine ilişkin mühim sırlara yer vermiştir. Nitekim aşağıda nakledeceğimiz beyanları bu mühim ifşaatlarından birisidir.

 

Hâtemü'r-Risâlet ve Hatemü'l-Velâyet Makamının Sırrı:

Muhammed Nûru'l-Arabî -kuddise sırruh- Hazretleri Şeyh Niyâzî-i Mısrî -kuddise sırruh- Hazretleri'nin Dîvân'ına yazdığı şerhte, Hâtemü'l-enbiyâ olan Muhammed Aleyhisselâm'ın velâyetinin temelinin "el-Fakru fahrî" sırrından ibaret olduğunu beyan ederek "Hatm"in mânâ ve keyfiyeti üzerinde durmuş; onun bu "Has Velâyet"ine vâris olan Hâtemü'l-evliyâ'nın da aynı sırra mazhar olacağına işaret ederek, bu seçkin makamın "Kaabe kavseyn", "Cemü'l-cem" ve "Ehadiyyet" makamından başka bir şey olmadığını beyan buyurmuştur:

"Bütün Resuller'in sonuncusunun fahri 'El-fakru fahrî' fehvâsınca fakr ü fenâdır. Fenâ, fakrın atf-ı tefsîridir, yani fakr bir insanın ef'âlini Hakk'ın ef'âlinde, sıfatını Hakk'ın sıfâtında, vücûdunu Hakk'ın Zât'ında fenâ etmektir; yani fâil, mevsuf ve mevcûd Hakk'tır. Fiil, sıfât vücûd benimdir diyen şirk ehlidir. Meselâ, şu kitabı buradan kaldırıp şuraya koydun, bu fiili kim işledi dersen, şirk ehli, ben işledim, ben gördüm, ben işitirim ve söylerim ve bu vücûd benimdir, derse, o zaman bu işlerin yaratıcısı da sen oluyorsun demektir. Hayır, Hâlik Allah'tır!

İşte, cevap veremez. Görülüyor ki seni ve senin yaptığın her şeyi yaradan Allah'tan başkası değildi, o halde nasıl ben yaptım, ben ettim, ben işitirim dersin?

...

Dersini aklından alırsan, akıl seni tehlikeye atar. Akıl insana delil olamaz. Dersini Allah'tan al ki, o zamân ilmin sana delil olsun."

"Hazret-i Mûsâ:

'Senin gidişin başka, benim gidişim başka' diyerek Hızır Aleyisselâm' dan ayrıldı. Çünkü evvelce de beyan ettiğimiz gibi, nebiler şefkat ve merhamet-i ilâhiye ile, veli ve melekler ise gayret-i ilâhiye ile zahir olurlar.

Lût Aleyhisselâm kavmini mahv etmek üzere Allah tarafından gönderilen Cebrâil ve Mikâil'i karşısında görünce şefkatinden ağladı, çünkü mahvolacak kendi ümmeti idi. Peygamberler mucize göstermek üzere emr olundukları zaman ellerini dizlerine vurup: 'Eyvâh! Şayet ümmetim göstereceğim bu mucizeye inanmazlarsa halleri nice olur? Sonunda kendilerine ilâhi gadap tecellî edecek ve mahvolacaklar!' diyerek mucize göstermekten kaçınırlardı. Zira onların merhametleri çok fazladır.

Düşmanlar yanar yanar, nihayet kimya olur; yani Tevhîd'e gelerek dost olurlar. Sen de kayna, kimya ol!..

Burada 'Kaabe kavseyn'den murad edilen, Tevhîd'in 'Cemü'l-cem' makamıdır. Bu makamda çok kalma, çünkü birçok peygamberlerin makamları bu makama kadardır. En son makam olan 'Ehadiyyet' makamına ise Hazret-i Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz mânen telkin buyurursa geçilebilir." 

(Mısrî Niyâzî Dîvânı Şerhi, haz. M. Sadettin Bilginer, İstanbul 1976, s. 34-36)


  Önceki Sonraki