Hayber Medine'nin kuzey cihetinde Şam tarafında, Medine'den dört günlük bir mesafede bulunuyordu. Resulullah Aleyhisselâm devrinde yahudiliğin merkezi idi.
Müslümanlığın düşmanları arasında en mühimleri müşriklerle yahudilerdi. Hıristiyanların Arabistan'da nüfuzları bunlar kadar değildi. Müşriklerle yahudiler arasında din ayrılığı bulunduğu halde siyasi menfaatleri, bu iki düşmanı müslümanlara karşı birleştiriyordu.
Hudeybiye antlaşmasıyla müslümanlar, kendilerine karşı olan üç büyük cenahın birinden artık tam olarak emin olmuşlardı. Yahudiler ve Necid kabileleri olmak üzere geriye iki cenah kalıyordu.
Hayber'in fethinden önce Medine-i münevvere'den çıkarılmış olan yahudiler Hayber şehrine sığınmışlar, Nadîr oğulları'nın reisleri de orada yerleşmişlerdi. Müslümanlara karşı bütün Araplar'ı ayaklandırmak için, Hayber bir fesat ocağı haline gelmişti. Hendek savaşında Kureyş'in müttefiklerini harekete geçirenler, Hayber yahudileriydi. Bedevî Araplar'la Mekkeliler'i birleştirerek Medine muhasarasına yollayanlar da bunlardı. Hendek Savaşı'nın en nazik devresinde Kureyza yahudilerine vatandaşlık antlaşmasını bozdurarak düşmanlarla işbirliği yaptıranlar da yine bunlardı. Yahudilerde İslâm düşmanlığı hiç eksilmemişti. Münâfikların reisi Abdullah bin Ubeyy ile de gizli gizli toplantılar yapıyorlardı.
Gatafân oğulları kabilesi Hayber yahudilerinin hem komşuları, hem de müttefikleri bulunuyordu. Resulullah Aleyhisselâm ise Hayber halkı ile antlaşma yapmak istiyordu. Bu iş için Ashâb-ı kiram'dan Abdullah bin Revâha -radiyallahu anh-ı Hayber'e kadar göndermişti. Fakat yahudilerin niyetleri kötü olduğundan Resulullah Aleyhisselâm ile antlaşmaya yanaşmadılar. Münâfikların reisi Abdullah bunları harbe teşvik edip duruyordu. O zaman Resulullah Aleyhisselâm, Gatafân oğulları'yla yahudilerin birleşerek Medine'ye saldırmalarını önlemek için hemen hareket etmeyi kararlaştırarak Ashâb'ına:
"Cihad isteyenler bizimle gelsin!" diye ilân ettirdi.
•
Bir takım özürler ileri sürerek Hudeybiye seferine katılmayanlar, Hayber'in servet bakımından Hicaz'ın en bereketli yeri olduğunu bildikleri için, ganimet maksadıyla sefere katılmak istemişlerdi.
Resulullah Aleyhisselâm: "Allah yolunda cihad etmek isteyenden başkaları bizimle gidemeyeceklerdir. Onlara ganimetten de bir şey verilmeyecektir." buyurdu.
Sefer hazırlıkları başlayınca Medine'de oturan yahudilerle, münâfıklar telâşlandılar. Hayber yahudilerinin kuvvet ve üstünlüğünden bahsederek müslümanların mâneviyatlarını sarsmaya çalışıyorlardı.
Abdullah bin Ubeyy Hayber yahudilerine: "Muhammed sizinle savaşmak için yola çıkmıştır. Dikkatli olun! Ondan korkmanıza gerek yok. Çünkü siz sayı ve teçhizat yönünden ondan üstünsünüz. Onlar sayıca az ve düzensiz bir topluluktur, silâhları da çok azdır." diye haber gönderdi.
Hayberliler bu haberi alınca heyecanlandılar. Yardım istemek üzere hemen iki kişiyi müttefikleri olan Gatafân kabilesi'ne gönderdiler. Müslümanlara galip geldikleri takdirde Hayber'in senelik mahsulünün yarısını kendilerine vereceklerini bildirdiler.
Hayber yahudilerinin on bin kadar askeri vardı. Hergün silâhlarını kuşanıp savaş düzenine göre saf bağlıyorlar, kalelerinin sağlamlığına, sayılarının çokluğuna bakarak gururlanıyorlar: "Muhammed mi bizimle çarpışacak? Ne uzak şey!" diyorlardı.
Hicretin yedinci yılı Muharrem'inde iki yüz atlı, bin altı yüz piyade kuvvetiyle Resulullah Aleyhisselâm Medine-i münevvere'den yola çıktı.
Kâbetullah'ı ziyaret dâvetine icabet etmeyenlerden bazıları bu sefere iştirak etmek istemişlerse de Allah-u Teâlâ:
"De ki: Siz bizim arkamıza aslâ düşemezsiniz." Âyet-i kerime'si ile onları reddetti. (Fetih: 15)
Ordu için üç sancak hazırlandı. Biri Hubâb bin Münzir -radiyallahu anh-a, ikincisi Sa'd bin Ubâde -radiyallahu anh-e, üçüncüsü siyah Peygamber sancağı da Hazret-i Ali -radiyallahu anh-a verildi. O zamana kadar orduda yalnız küçük bayraklar vardı.
İslâm ordusunda ayrıca Ümmü Seleme -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz'le birlikte yirmi kadar da müslüman hanım bulunuyordu. Yaralanan mücâhidleri tedavi etmek, onlara yemek pişirmek gibi ihtiyaçlarını karşılamakla meşgul olacaklardı.
Resulullah Aleyhisselâm Medine'de yerine Siba' bin Urfutâ -radiyallahu anh-i vekil bıraktı.
Medine'den hareket edildiği günün ikindi vaktinde Sahbâ denilen mevkiye ulaşıldı. Resulullah Aleyhisselâm orada müslümanlara ikindi namazını kıldırdı. Akşam ve yatsı namazları da orada kılındı.
Resulullah Aleyhisselâm Gatafân ile yahudiler müttefik olduklarından, onların yahudilere yardıma koşacaklarını bildiği için, Hayber ile Gatafân arasındaki Recî mevkiine indi. Nakil vasıtaları, ağır çadırlar ve kadınlar burada bırakıldı. Gatafânlılar'dan yahudilere gelebilecek herhangi bir yardımın önü kesilmiş oluyordu. Nitekim bu durum karşısında Gatafânlar, yahudilere hiçbir yardımda bulunmayıp yurtlarında oturmak zorunda kaldılar.
•
Seleme bin Akva -radiyallahu anh- der ki:
"Biz Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- ile beraber Hayber gazâsına çıkmıştık. Bir gece giderken kafileden bir kişi amcam Âmir bin Akvâ -radiyallahu anh-e: 'Ey Âmir! Kısa vezinli şiirlerden bize bir parça dinletsene!' dedi. Şâir bir kişi olan Âmir bunun üzerine hayvanından aşağıya indi ve şu şiiri okudu:
'Allah'ım! Sen bize hidayet vermemiş olsaydın, bize doğru yolu göstermemiş ve bize rahmet etmemiş olsaydın (biz muhakkak ki şaşırırdık.)
Rabb'im! Hayatım senin rızân uğrunda fedâ olsun! Bizi işleyegeldiğimiz geçmiş günahlarımızdan yarlığa. Ve gönüllerimize sükûnet ve metanet koy. Düşmana kavuştuğumuzda da ayaklarımızı sâbit kıl (sürçtürme).
Rabb'imiz! Din düşmanları bizi fenalığa dâvet ettiklerinde imtina eder, kaçınırız. O düşmanlar ki, onlar müşrikleri haykırarak üzerimize dâvet etmişlerdir.'
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz: "Şiir okuyup da develeri hızlandıran kimdir?" diye sordu. Âmir -radiyallahu anh- olduğu söylenince: "Allah ona rahmet etsin!" diye duâ etti. Âmir -radiyallahu anh- Hayber'de şehit oldu. (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 1606)
•
Ebu Musâ el-Eş'arî -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Hayber'e gazâya giderken mücâhidler bir vâdiye eriştiklerinde yüksek sesle "Allahu Ekber, Allahu Ekber, Lâ ilâhe illâllah!" diye tekbir almışlardı.
Bunun üzerine Resulullah Aleyhisselâm onlara:
"Nefsinize acıyınız (yavaş tekbir getiriniz). Çünkü siz sağıra veya uzaktakine duâ etmiyorsunuz. Siz işiten ve size çok yakın olan Allah'a sesleniyorsunuz. O her zaman sizinle beraberdir." buyurdu. (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 1608)