"İnsan her şeyden evvel Hazret-i Allah'a sığınacak ve ancak O'nun tutması ile muhafazada olduğuna inanacak. Hazret-i Allah onu tutmadıkça bilgi de kâfi değil. Fakire bu verilmiş, bunu bu kadarlığı ile söylüyoruz. Efendim; "Ben bilirim de! Ben yaparım da! Ben kurtulurum!" Hayır hayır... "Ben!" girdi mi, sen zaten o anda helâk oldun. Yapacak başka bir şeyin kalmadı. O enenin altında o felaket gizli zaten. Rabb'imiz bizi bize bırakmasın.
Şimdi aklı başında olan mürşidliği ister mi? Mürid gel gel, git git!.. O bir askerdir. Müridin burnu kanasa mürşid mesuldür. Hiçbir yolda atma yok, burada var. Niçin? Yol Allah'ındır benim değil!
Atılana karışmayın, alınana karışmayın. "Ben bilmem, sorumluluğum da yok!" deyin. Biz ahirete gidince de onlarla ünsiyet etmeyin. Atılana merhamet nefsanidir. Çünkü hiç kimse Hazret-i Allah'tan merhametli değildir. Mevlâ köle olarak bulundurursa ben bir köleyim. Atmaya da tutmaya da selahiyetim yok... Cenâb-ı Hakk bir selahiyet ihsan buyurmuştur, o selahiyet dairesinde döneriz. O selahiyetimizi kullanırız veya kullanmayız başka. Hazret-i Allah dilediğini atar dilediğini tutar, o noktada sahib-i selahiyet değiliz. Çünkü kişinin ebedi hayatına taalluk ediyor.
Bu yolun Allah yolu olduğunu bilin, öyle sığının ve öylece yürüyün."
"Hazret-i Allah'ın hıfz-ı himayesine tasarruf-u ilâhiyesine aldığı kimselerin sığınması şöyledir:
Allah'ım! Zât'ına kul eyle, Habib'ine ümmet eyle.
Onlarda başka arzu yaşamaz. Birçok boşlukları olur belki amma, lütuf ile yürütüldüklerinden o boşluklardan geçirilirler.
Hazret-i Allah murad ettiğini hıfz-ı himayesine alır ve onu sırf kendi ikram ve ihsanı ile yürütür. Bizi de yürütmesi için çok yalvarmalıyız. Kişi bir an kendisinde kalsa helâk oldu demektir. Kurtulurum diye bir şey yok, O kurtarırsa kurtuluruz."
"Nefsin birçok arzuları, muhabbet ettiği şeyler vardır. Bir ağaç büyüdüğü yere kök saldığı gibi, bu muhabbetler de insanı dünyaya bağlar.
İbtilâ ise bu bağları keser koparır. O bağlar kesilirken bir acı duyuyorsun amma, seni kabuğuna çekiyor. Dünyaya kökleşmemene, yayılmamana, dağılmamana en büyük vesile oluyor. Mevlâ seni sana bıraksaydı, köklerin uzayacaktı, dünyaya kökleşecektin.
Halbuki dünya geçicidir. Bütün ömründe bir gün bile cefa görmesen, cennetin bir saniyelik lezzetine değmez. Mademki değmiyor, nesi var değecek?
Sen ibtilâyı ateş gibi görüyorsun, halbuki en büyük rahmet."
•
"Hazret-i Allah ağlayan kulunu çok sever. Ağlamak demek; acizliğini itiraf etmek demektir."
"Hakk Celle ve Alâ Hazretleri'nin şefaat izni bahşettiği kumandanlar vardır. Onların tek gayesi Hazret-i Allah'ın izin verdiği kadarı ile ordusunu dünyada muhafaza etmek; ahirete intikal ettikten sonra da, sırat köprüsünden geçirmek ve cennete ulaştırmaktır. Cenâb-ı Hakk'ın izni ile dünya saâdetini, ahiret selâmetini sağlamaya gayret eder.
Cennet-i âlâ'ya ulaştırınca onun işi biter. Onun Cennet-i âlâ ile işi olmaz. Tekrar vazifeye döner. Çünkü ona benzer çok işleri vardır."
Bir gün yaralı bir kuş Hazret-i Süleyman Aleyhisselâm'a gelerek kanadını bir dervişin kırdığını söyler. Hazret-i Süleyman Aleyhisselâm dervişi hemen huzuruna çağırtır ve sorar:
"Bak! Bu kuş senden şikâyetçi, neden kanadını kırdın?"
Derviş kendini şöyle savunur:
"Sultanım, kuşu avlamak istedim. Önce kaçmadı, yaklaştım yine kaçmadı. Teslim olacağını düşünüp atladım. Yakalayacağım esnada kaçmaya çalışınca kanadı kırıldı."
Hazret-i Süleyman Aleyhisselâm: "Bak! Bu adam haklı, niye kaçmadın? O sinsice yaklaşmamış, hakkını savunabilirdin? Şimdi kolum kırıldı diye şikâyet ediyorsun." diyerek kuşa söyler. Kuş kendini savunur:
"Onu derviş kıyafetinde gördüğüm için kaçmadım. Avcı olsa hemen kaçardım. Derviş olmuş birinden bana zarar gelmez dedim!"
Hazret-i Süleyman Aleyhisselâm, kuşun bu savunmasını doğru bulur ve kısasın yerine getirilmesini ister.
"Kuş haklı, hemen dervişin kolunu kırın!" diyerek emreder.
Ancak bu emre kuş itiraz eder: "Efendim, sakın böyle bir şey yaptırmayın!" diyerek öne atılır.
Hazret-i Süleyman Aleyhisselâm; "Neden?" diye sorar.
Kuş sebebini şöyle açıklar: "Efendim, dervişin kolunu kırarsanız, kolu iyileşince yine aynı şeyi yapar. Siz en iyisi onun üzerindeki derviş kıyafetini, elbisesini çıkarın. Çıkarın ki, benim gibi kuşlar bundan sonra bir daha aldanmasın!"
"Vaktiyle İstanbul'da birisi kız birisi erkek iki kardeş, babaları vefat ettikten sonra kalan mirası taksim etmişler. Kız ahkâma göre taksimi tercih etmiş. Bunun üzerine abisi tutmuş o zamanın değerine göre elli bin liralık bir mücevheri kardeşine hediye etmiş. O, o babanın kızı, o da o babanın oğlu..."
•
"Hazret-i Allah'ın ihsanları kul için sermayedir. Sermaye olduğu zaman; yapılanlar zevkle yapılır, iştiyakla yapılır. Sermayesiz olduğu zaman içten gelmeyerek yapılır, zorla yapılır."
•
"O bir hiç yüzünden canını feda ediyor. Biz Allah için malımızı bile feda edemiyoruz."
"Yunus Emre Hazretleri vefat etmiş oluyormuş. Onu almak için Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hazretleri gelmiş. Yeşil bir tabuta koymuşlar, gökyüzüne doğru gidiyorlarmış. Düşmanlar aşağıdan ateş etmişler, fakat isabet ettirememişler. Bu arada gökyüzünün her yeri âyet yazılı olmuş."
"Yunus Emre Hazretleri Hazret-i Allah'ın ve Habib'inin sevgililerinden birisidir. Hazret-i Allah ona aşk bahşetmişti.
Burada Yunus Emre Hazretleri ile Hazret-i Allah'ın ve Habib'inin bir sevgilisi kastedilmektedir.
Afattan muhafaza için onu kaldırırlar götürürler, o afattan uzaklaştırırlar. Hazret-i Allah korumayı murad ettiği kimse böyle olur. Hayatı da böyledir, vefatı da..."