Resulullah Aleyhisselâm'ın Zilhicce ayında Hudeybiye'den döndüğü ve Muharrem ayına girildiği sıralarda idi. Medine'de kalan yahudilerden bazıları, müslüman olduğunu söylediği halde münâfıklıktan ayrılmayan yahudi Lebid bin A'sam'ın yanına vardılar. Resulullah Aleyhisselâm'a sihir yapması için kendisine üç altın verdiler.
Lebid önce Resulullah Aleyhisselâm'ın tarağı ile, başından taranmış saçlarını elde etmeye girişti. Kısa zamanda elde ettiği tarak dişleri ile, saç ve sakal tarantılarını bir takım düğümlerle düğümledi ve üfledi. Sonra onları erkek cinsi hurmanın kurumuş çiçek kapçığının içine koydu, götürüp bir kuyunun içindeki basamak taşının altına yerleştirdi.
Bu sihir üzerine Resulullah Aleyhisselâm'ın sağlığı bozulmaya başladı. Yapmadığı bir işi yapmış gibi sanıyordu, gözlerinin feri azaldı. Rahatsızlığı günlerce sürdü.
Lebid ve avânesi bu durumu öğrendiler. İçlerinden birisi: "Eğer Muhammed gerçekten bir peygamberse, bu iş kendisine Allah tarafından haber verilir. Aksi takdirde bu sihir sebebiyle aklı başından gider, böylece de kavmimiz umduklarına ermiş olurlar." dedi.
Allah-u Teâlâ yapılan sihri Resul'üne gösterdi. Resulullah Aleyhisselâm Hazret-i Âişe -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz'e buyurdu ki:
"Yâ Âişe! Allah bana şifâmı bildirdi. İki melek gelip biri başucumda, diğeri ayak ucumda durdu. Birbirleriyle şöyle konuşuyorlardı:
- Bu zâtın hastalığı nedir?
- Sihirlenmiştir.
- Kim sihir yaptı?
- A'sam oğlu Lebid.
- Ne ile yaptı?
- Tarak, saç, sakal tarantısı, erkek hurma çiçeği ile.
- Nerede yapıldı?
- Zervan kuyusunda."
Resulullah Aleyhisselâm oraya doğru gitti, sonra geldi ve: "Büyü yapılan hurmanın uçları şeytanın başı gibidir." buyurdu.
Hazret-i Âişe -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz: "Yâ Resulellah! Onu çıkardınız mı?" diye sordu.
Şöyle cevap verdi:
"Hayır çıkarmadım. Çünkü Allah bana şifâ verdi. İnsanların görüp de nasıl yapıldığını öğreneceklerinden endişe ettim ve kuyuyu kapattırdım." (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 1352)
Sihir peygamberlerin ne peygamberlik sıfatlarına, ne de peygamberlik vazifelerine tesir edemez. Birer insan olmaları itibariyle hastalanmaları nasıl tabii bir şey ise, sihrin de kısa bir müddet için vücutlarında az çok bir sarsıntı, bir tutukluk ve bir durgunluk meydana getirebileceği tabii bir şeydir.
Sihir; sebebi gizli olan ve aslına uymayan, gözbağcılık, düzenbazlık gibi şeylere denir.
Aslı ve gerçeği olmayan zihnî hayallemeler, hokkabazların el çabukluğu ile gözlerden kaçırmak suretiyle yaptıkları şeyler sihrin bir çeşididir.
Allah-u Teâlâ bu çeşit sihir ve sihirbazlar hakkında Âyet-i kerime'lerinde şöyle buyurmuştur:
"Halkın gözlerini sihirlediler ve onları ürküttüler, büyük bir sihir yaptılar." (A'râf: 116)
"Değnekleri ve ipleri sihirleri yüzünden sanki yürüyormuş gibi geldi. Bunun için Musa, içinde bir korku hissetti." (Tâhâ: 66-67)
Bir sihir çeşidi de, herhangi bir suretle yaklaşıp şeytanın yardımını sağlamaya çalışmaktır.
Allah-u Teâlâ bu hususta da Âyet-i kerime'sinde şöyle buyurmuştur:
"Şeytanların kime ineceğini size haber vereyim mi? Onlar her günahkâr yalancıya inerler.
Bunlar şeytanlara kulak verirler ve onların çoğu yalancıdır." (Şuarâ: 221-223)
Sihrin bu çeşidi hayırlı ve mümin olan cinlerle, kâfir ve şeytan olan cinlerden yardım görmek biçimindedir.
İslâmiyet sihri inkâr etmemiş, ancak Tevhid itikadına zarar verdiği, İslâm ahlâk ve prensiplerini bozduğu, kötüye kullanıldığı için kesinlikle haram kılmıştır.
Bir müslümanın bunlarla meşgul olması katiyetle doğru değildir, bu gibi şeyler küfür basamaklarıdır.
Allah-u Teâlâ sihri öğrenenler hakkında Âyet-i kerime'de şöyle buyurmaktadır:
"Büyücüler kendilerine zarar verip menfaat vermeyecek şeyleri öğreniyorlardı." (Bakara: 102)
Dinlerinde, ahiretlerinde kendilerine zarar verecek, buna karşılık kesinlikle bu zarara denk düşecek hiçbir faydası olmayan şeyleri öğreniyorlardı. Bu ise sihir öğrenmenin safi zarar olduğuna delâlet etmektedir.
Bir Âyet-i kerime'de de şöyle buyuruluyor:
"Nerede olursa olsun, sihirbaz aslâ iflâh olmaz." (Tâhâ: 69)
Aslâ muvaffakiyete nâil olamaz, istediğini elde edemez. Çünkü o yalancı ve saptırıcıdır.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz sihri: "Helâk edici yedi büyük günah" tan biri saymıştır.
Bir Hadis-i şerif'lerinde ise şöyle buyurmuştur:
"Her kim arrâfe, sihirbaza veya falcıya gidip bir şey sorar ve onun dediğini tasdik ederse, Muhammed'e indirileni inkâr etmiş olur." (Bezzâr)