Mukarrebler huzur-u ilâhide bütün mertebelerin ilerisinde bulunan öncülerdir.
Çünkü dünyada da Hazret-i Allah iledir, orada da Hazret-i Allah iledir.
Onlar O'nun has kullarıdır, onları dünyada gönül cennetinde yaşatıyor. Hem içten hem dıştan en güzel hayatı onlara bahşetmiştir. Onlar en güzelini tercih ettikleri için en güzelini onlara vermiştir. Onların tercih ettiği Hazret-i Allah'tır, Hazret-i Allah'ın da tercih ettiği bunlardır. Daha doğrusu onları kendisi için yaratmıştır. O kulunu sevmiş, seçmiş, kendisine çekmiştir. Kendisine muhabbet etmesi için de muhabbet vermiştir. Başka bir şeyle meşgul olmasını, başka bir arzu beslemesini katiyyen istemez. O kulun da gerçekten Hakk'tan gayrı hiçbir arzusu yoktur. Nasıl bir hayat yaşadıklarını kimse bilmez.
"Bu Allah'ın fazl-u ikramıdır, kime dilerse ona verir." (Cum'a: 4)
Şimdi cennetin zâhirine varis olanları arz edelim:
Sonra cennetlikler vardır ki, onlar hem Hazret-i Allah'a iman etmişlerdir, amel-i sâlih işlemişlerdir hem de cihad etmişlerdir. Bunlar cennetin zâhirine varis olanlardır.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyururlar ki:
"Elbet cennette yüz derece vardır. Allah onu Hakk yolunda cihad edenlere hazırlamıştır. İki derece arasındaki mesafe, gökle yer arasındaki mesafe gibidir. Allah'tan istediğiniz zaman Firdevs'i isteyiniz. Çünkü o, cennetin ortası ve yücesidir. Üzerinde Allah'ın arşı vardır, ondan cennetin ırmakları akar." (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 1179)
Buraya nail olmayıp da, dereceye lâyık olmayıp da cennete girenler vardır. Bunlar da Hazret-i Allah'a iman etmiş, amel-i sâlih işlemişler, şirkten korkmuşlar, kaçmışlar. Allah-u Teâlâ da onları muhafaza etmiştir. Bunları da cennete koyacak.
Dünyada iken küfür ve diğer günahlardan nefsini sakındıran muttaki kullar cennette bağlar ve bahçeler içinde, akan pınarların kenarlarında refah ve saâdet içinde yaşarlar.
Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:
"Muttakiler Rabb'lerinin kendilerine verdiğini alarak cennetlerde ve pınar başlarında bulunurlar.
Çünkü onlar bundan önce dünyada güzel davranırlardı." (Zâriyat: 15-16)
Bu pınarlar o bahçelerde gezilebilecek yerlerin sonuna kadar akar. Orada hiç kimse susuzluk görmez ve hiç susamaz. İçmek isteyen zevk için içer.
Bu muttaki kullar da cennetin zâhirine vâristirler. Çünkü dünyada iken zâhirde kalmış, iç âleme intikal edememişlerdi.
İman etmeleri, ibadet ve taatta bulunmaları sebebiyle onlara bahşedilen lütuflar da sonsuzdur.
Bir de "Ebrar" vardır. Onlar da Hazret-i Allah'ı, Cenâb-ı Hakk lütfettikçe seyrederler, Cemâl-i bâ-kemâl'ini müşahade ederler.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'lerinde "Ebrar" adı verilen müminlere bahşedilecek ikram ve ihsanları arzederken şöyle buyurmaktadır:
"Kendilerine ağzı kapalı, mühürlü, saf bir içki içirilir. Sonunda misk kokusu bırakır." (Mutaffifin: 25-26)
Onun içine hiçbir şey karışmamıştır, tortusu yoktur. Allah-u Teâlâ onlara o içkiyi öyle güzelleştirmiştir ki, sonunda misk gibi olur.
Çünkü onlar dünyada iken Allah-u Teâlâ'yı tercih ettiler, yalnız O'na ihtimam gösterdiler. Allah-u Teâlâ da bunu bildiği için bu ikramı yalnız onlara yapıyor.
"Yarışanlar bunun için yarışsınlar, imrenenler buna imrensinler." (Mutaffifin: 26)
"Onun karışımı tesnimdendir." (Mutaffifin: 27)
"Tesnim"; cennet içkilerinin en güzeli, en üstünü ve en değerlisidir. Cennetin gayet yüksek yerlerinden geldiği için Tesnim denilmiştir.
"Ebrar" olanlara o saf içkiden içirileceği zaman içine Tesnim'den de bir miktar karıştırılır. Katık olarak verilir. Bu da onlar için büyük bir lütuftur.
Tesnim'i katıksız olarak içmek Allah-u Teâlâ'ya yaklaştırılmış olan "Mukarreb"lere mahsustur.
Cennet şaraplarının en güzeli ve değerlisi olan Tesnim'den "Mukarreb'ler saf olarak aynen içerler.
Nasıl ki, cennet içkilerinin en değerlisi, en güzeli cennet pınarlarının en üstünü tesnim'dir, mukarrebun da cennetliklerin en üstünüdür...