Türkiye gerekeni yaptı, "Harim-i ismet"ine tecavüz eden Rus savaş uçağını düşürdü.
Son yıllarda hızlı bir teknolojik atılım yapan savunma sanayiimiz sayesinde bileğimiz güçlenmişti. Yüreğimizin de güçlü olduğunu gördük ve gösterdik. Elhamdülillah.
Bu millete, ayağa kalkamasın diye yıllardır "Aşağılık kompleksi" pompalayan Batı ve içerideki uzantıları ölümcül bir darbe daha aldı.
Bu kararlılığı ve cesareti gösterenlere teşekkür ederiz. Hazret-i Allah vatanımıza zeval vermesin.
Bundan sonrası akıllı ve dirayetli bir siyaset.
Yaşanan olayın ayrıntılarını irdelemeden önce savunma sanayiimiz ve silah üretimimiz hakkında mühim bir hatırlatmada bulunmak isteriz. Zira bu hadise göstermiştir ki harp tehlikesi her an mevcuttur ve daha da önemlisi en büyük ordularla, Rusya ile, Amerika ile harp etme tehlikesi vardır. Çünkü bu ülkeler Türkiye'nin çıkarlarını çiğneye çiğneye, İslâm ülkelerini tarumar ede ede ilerliyorlar.
Savunma sanayiimizi irdeleyen yazılarımızda; elde edilen muvaffakiyetleri büyük bir iftiharla dile getirirken hep şunu da söyledik: "Vakit iyice daraldı, daha hızlı çalışmalıyız."
Birçok şeyi kendimiz yapıyoruz. Ancak yapacaklarımız var. Savaş jetimizi, balistik füzemizi, uçak gemimizi, elektronik harp araçlarını, insansız araçlarımızı, uydumuzu yapmaya başladık. Ancak 8-10, 10-15 sene beklemeyelim. 1-2, 3-5 adetle yetinmeyelim. Harpteymiş gibi büyük bir gayret gösterelim. Gerekirse devlet para, insan gücü takviyesi yapsın.
Yakın bir gelecekte büyük bir dünya savaşı ve arkasından çok daha büyük bir savaş var. Ondan önce Kerkük'e doğru Irak ve Suriye'ye girme ihtimalimiz var, Yunan Harbi var.
Üçüncü Dünya Harbi yakın. Müslümanların esas büyük savaşı ise Üçüncü Dünya Harbi'nden sonra. Bu harp Hadis-i şerif'lerde Resulullah Aleyhisselâm'ın Antakya harbi dediği, İslâm kaynaklarında Melhame-i Kübra olarak geçen, Hıristiyanların Armagedon dedikleri Hazret-i Mehdi zamanında yaşanacak olan harptır.
Hadis-i şerif'lerde bu harbin çok çetin olacağı, düşmanın (Rum'un yani Amerika öncülüğündeki Hıristiyan ülkelerin) bütün gücü ile müslümanlara saldıracağı, nihayetinde zaferin müslümanlara ait olacağı, ancak misal bir babanın yüz evladı olsa, birisi hariç hepsinin öleceği haber verilmektedir.
Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri bu harplerin vaktinin yaklaştığını haber vermişlerdi. Allah-u alem yirmi-otuz sene içerisinde çok büyük hadiseler yaşanabilir, bu harpler zuhur edebilir. Dikkat ederseniz Suriye-Irak tam bir kaynayan kazana dönüştü. Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri'nin buyurduğu gibi "Bir kıvılcıma bakıyor."
Hiç şüpheniz olmasın küffar hazırlanıyor. İslâm dünyasındaki bütün devletlerin yıkılmak istenmesi, bütün orduların dağıtılmak istenmesi bu yüzdendir ve bilinçli bir siyasettir. Bu siyasetin arkasındaki birinci ülke İsrail ve küresel siyonist çetedir. Bunların arkasından Amerika ve İngiltere gelir.
Diğer yandan siyonist çete Amerikan-Rus harbini hazırlıyor. Türkiye'yi bu harbe sürüklemeye çalışıyor. Çünkü hem İran, hem Rusya siyonist çeteyi, İsrail'i çok rahatsız etmiş durumda. İngiltere de bu ateşe odun taşıyor. Avrupa'yı da kendi derdine düşürmeye çalışıyorlar. Binaenaleyh herkesin bir hesabı, kendine göre bir planı ve çıkarı var. Petrol var.
İran'ı vurmak azmindeler. Üçüncü Dünya Harbi çıkarsa Rusya da dağılır. Arabistan ve Mısır da hedefte. Bölgede devlet namına, ordu namına bir şey istemiyorlar. Türkiye de hedefte ancak güçleri yetmiyor, daha doğrusu Hazret-i Allah'ın lütuf ve desteği ile, sevgililerinin, İslâm ümmetinin duaları ile ayakta duruyoruz.
İran ve Rusya'nın yıkılması Türkiye'nin önünü açabilir. Diri ve dirayetli durursak önümüzde çok ciddi gelişmeler var. Suriye nihayetinde bize kalabilir. Kafkaslar, Balkanlar, Orta Asya, Rusya'nın içindeki özerk cumhuriyetler başıboş kalabilir. Bu boşlukları dolduracakmış gibi hazırlıklar yapmamız, bu ülkeleri yönetecekmiş gibi fikir ve bilgi altyapımızı oluşturmamız lazım. Her bir ülke için, her ülkenin içindeki millet ve gruplar için ayrı bir çalışma masası kurulması lazım. Buraları yönetecekmiş gibi, yönetici atayacakmış gibi hazırlık yapması lâzım.
Dünya tarihi bir harp tarihidir aynı zamanda. Daha yeni sayılabilecek bir tarihte dünya iki büyük savaş yaşadı. Bu arada irili-ufaklı yüzlerce savaşta milyonlarca insan ölmeye devam etti. Halen de öyle.
Binaenaleyh buna göre hazırlanalım. Silah sanayiimizi geliştirirken "İhtiyacımızı yerli karşılayalım." mantığı güzel ama eksik bir mantık. "Büyük hadiseler yaklaşıyor, tahkimatımızı süratle yapalım." zihniyeti ile hareket etmemiz lâzım. Durum hakikaten çok ciddi.
Rusya'nın Suriye'ye yerleşip, Suriye'nin hava kuvvetleri gibi hareket etmesinden sonra Suriye'de hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı biliniyordu. Ancak birkaç yıl önce birisi çıkıp, ilk çatışmanın Türkiye ile Rusya arasında olacağını, Türk-Rus ilişkilerinin bu kadar hızlı bir şekilde bozulacağını söylemiş olsa herhalde kimse inanmazdı.
Putin emperyalist Batı'nın karşısında Rusya'yı yükseltirken kazandığı bütün sempatiyi kısa zamanda yıkıp yok etti. Bütün Doğu Avrupa ülkelerini, Baltık ülkelerini, Kuzey Buz Denizi'ne komşu ülkeleri ve Türkiye'yi kaybetti. Rusya'yı İran, Suriye, Ermenistan ve biraz da Çin'den başka dostu olmayan bir ülke durumuna getirdi. Pervasızca Türkiye'nin üzerine gelip, "Harim-i ismeti"ni çiğneyerek Türkiye'yi silahlı müdahalede bulunmak zorunda bıraktı.
Putin'in pervasızlığı aptallık boyutuna ulaştı. Hem Türkiye'nin büyük destek verdiği Türkmenleri -bütün ricalarımıza rağmen- İran ve Lübnan Hizbullahı militanları ile bir olup bombalayacaksın, işgal etmeye çalışacaksın, hem de Rus uçakları bölgeyi bombalamak için Türk hava sahasını çiğneyerek geçecek. Bu kadar pervasızlık, bu kadar aşağılama, bu kadar izansızlık olabilir mi?
Sonuç ne oldu? Türkiye izzet-i nefsini müdafaa etmek zorunda kaldı. Ancak aynı zamanda şöyle de bir şey oldu: Türkiye büyük devletler sınıfına terfi etti. Putin istemese de Türkiye'yi sınıf atlamaya zorladı. Türkiye de istemeyerek de olsa süper güce kafa tutabilen büyük bir ülke konumuna yükseldi. Putin'in karizması çizilirken, Türkiye; Rus uçağı düşürebilen bir askerî güç olduğunu göstermiş oldu. Bu durum şüphesiz bölgedeki her ülkeye de bir mesaj niteliği taşıyor. Müttefik görünümlü sinsi düşmanlar cephesinde de durum böyle.
Rusya uzun zamandır Batı'ya askerî meydan okumalarda bulunuyordu. Batı'nın harpten kaçınan tavrını iyi okuyan Putin, tehditlerini pervasız işgallerle taçlandırdı. Rusya, kendisine atfedilen "ayı" sıfatını ne kadar hakettiğini cümle aleme teşhir ederken geldi Türk sınırına tosladı.
Küresel süper güç olma iddiasındaki bir devletin Türkiye gibi bir ülkeyi, hele ki Ortadoğu'da yanına alamasa bile karşısına almaması gerekir. Oysa Rusya "Alemin ayısı benim, kimseyi dinlemem, çiğnerim, istediğimi yaparım, bana ses çıkartamazsın." edasıyla hareket etti. Türkiye'nin bütün taleplerini görmezden geldi. Türkiye'nin çıkarlarını aleni bir şekilde çiğnemekte beis görmedi. Amerika ve şürekasının pasifliğini fırsat bildi. Türkiye sesini çıkartamaz zannetti. Oysa Türkiye çok zaman Batı'nın tepkilerini göğüsleyerek Rusya ile ticaretini ve yakınlığını artırmıştı.
Putin Rusyası bu pervasızlığı ile dünya savaşı çıkarmak isteyenlerin ekmeğine yağ sürüyor. Rusya böyle hareket ettiği müddetçe savaş çıkartmak isteyen siyonist çetenin fazla gayret göstermesine gerek kalmıyor.
Amerika, Rusya, İsrail, İngiltere bilimum küffarın PYD'yi Suriye'de ana aktör haline getirmesi hiçbir ülkenin Türkiye'nin menfaatini ve toprak bütünlüğünü düşünmediğinin en büyük kanıtı. Türkiye askerî ve siyasî baskısını kullanarak Amerika ile belli bir anlaşmaya vardı. Fırat'ın batısında hiçbir şekilde kendisine düşman bir yapıya müsaade etmeyeceğini deklare etti. Amerika da bir yerde bunu kabul etmek zorunda kaldı. Ancak tam da bu esnada buradaki alanı doldurması gereken yerel unsurlara ve özellikle Türkmenlerin yaşadığı bölgeye Suriye-İran-Hizbullah kara gücünün Rusya'nın ağır bombardıman desteği altında saldırması Türkiye'nin sırtına vurulan bir hançer oldu. Hoş Rusya ve şürekası bütün güçleri ile saldırmasına rağmen istedikleri başarıyı elde edemediler. Ancak hançeri sırtımıza önce Putin vurdu. Türkiye de karşılığını verdi.
Burada akla gelen bir soru var:
Rusya'nın bu hareketi ile PYD'nin önünü açma noktasında İngiltere, İsrail, Amerika ile aynı çizgiye gelmesini nasıl yorumlamamız gerekmektedir? IŞİD belasının arkasındaki ana aktörlerden olan ve bugünlerde hiç sesi çıkmayan İngiltere bu karmaşık durumun neresindedir? Herkes IŞİD ile savaştığını söylüyor, ancak kimse IŞİD'in yok olmasını istemiyor. Zira herkes çıkarını, menfaatini, siyasi hesabını IŞİD bahanesine dayıyor. Amerika da öyle, İsrail de öyle, Rusya da öyle, İngiltere'si de öyle.
Bu sorunun tartışılma yeri bu olay değildir. Zira Türkiye'nin savaşa girme tehlikesinin olduğu bir durumda herkese düşen gönüllerde kararsızlık husule getirecek tartışmalardan sakınmak, birlik ve beraberliğimizi pekiştermeye çalışmaktır.
Üstelik Suriye artık geri dönüşü olmayan bir duruma düşmüştür. Artık bundan sonrasına bakmamız gerekmektedir. Buna baktığımızda da Türkiye Suriye'de işgal gibi algılanabilecek bir duruma girmeyecek olsa da kurmay desteği ile bölgedeki ağırlığını ortaya koyması gerekiyor. Nitekim basına yansıyan haberlerden bu yönde bir hareket içinde olduğumuz anlaşılıyor.
Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri, ilk Körfez Harbi günlerinde Türk hükümetini eleştirirken işi "Saddamcılık" boyutuna getirenler için yazdıkları bir yazılarında şöyle söylemişlerdi:
"İrancılar İran'a hayran, Saddam'cılar Irak'a hayran, dinsizler komünistliğe hayran... Hayran oldukları yerlere gidiversinler."
Sanki bugünler için söylenmiş bir söz değil mi? Üçüncü kelimeyi şöyle de tevil edebiliriz: "Rusçular Rusya'ya hayran"...
Herkesin hayran olduğu bir yer var.
Biz vatanımıza hayranız.
Herkes hayran olduğu yere gitsin.