O'nun (Hatmü'l-evliyâ'nın) ilim ve taatinin zenginliğine işaret eden kimse işaret ettiği vakit; daha önceki şerefli nüktede zikri geçen, onun en ulu nesepten oluşunu bilen kimse bilir, bilmeyen kimse bilmez. O da öyle bir kimsedir ki; işlere mülâkî olmuş ve gönlü açılmıştır, bu nüktenin tâyini sayesinde de ondan haberdâr olur. O'na yetişmek artık ona, tıpkı saat (kıyamet) gibi gelir. Bu hususta hastalığı bol olan kimsenin ise, onunla ilgili olarak kulağı da hastadır, onu diline dolamaktan aslâ geri kalmaz!
Halbuki onunla ilgisi bulunan bir kimse, bu "Hatm" hakkında; gerek Allah-u Teâlâ'nın Kitab'ında zikretmiş olduğu sırlardan, gerek Peygamber Aleyhisselâm'dan onun hakkında vârid olan haberlerden; gerekse Azîz Kitab'a dayanarak, onun makamları ve alâmetleri ile ilgili olarak zikredilenlerle ve isimleri ve sıfatları hakkında geniş biçimde izâh edilenlerle meydana gelen işten, (onu) kuvvetli bir biçimde çözebilir.
Allah seni teyid etsin, hikmetlerinin bilgisini sana versin ve onun kıdemini sana açıklasın!
Bil ki, velâyet bayrağının taşıyıcısı ve makamın ve gayenin nihayeti olan Hatm, hiç bilmezken "Hatm" oldu ve cesedlenmiş bir rûhâniyyet ve müteaddit bir ferdâniyyet içinde, dilemeksizin ve tasarruf etmeksizin iş onda vâroldu. Hatm'in cismî işi gizli ve örtülüdür. Hatm ile ilgili olarak açığa çıkarılan ise, (onun) yalnız makamî olan işidir. Ondan sonra, onun âlî makamıyla zuhur edecek herhangi bir velî yoktur. O ancak onun tâbîleri, ashâbı ve taraftarları cümlesindendir.
Görmez misin ki [52a] İlâhî emir "Hatm"i, Peygamber'imiz Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-in gönderildiği şeye göre velî yaparak; kulağını açmaya, ilâhî hükme tâbi kılmaya, ümmete karıştırmaya ve dönüp duran bazı bulutlardan yapmaya hükmetmiştir ve O'nun takdiri yerine gelecektir!
İşte "Büyük Hatm"den sonra gelecek olan bu velî hakkında cârî olan hüküm böyledir. Zirâ "Hatm" zamanla sınırlı değildir; taayyün edebilen bir makamın yeniden alevlenmesi iledir. Onun, feleğin hareketi ile bitişmesi uzak da değildir. [72] Buna göre onun zamanı, vakti ve devri, herhangi bir zamana nispet de edilebilir. Onun diğer mertebeler hakkındaki işi de tıpkı böyledir.
Bil ki Allah-u Teâlâ, kendisine tâbi olunan en büyük imamı; velâyet bayrağının ve mühürünün taşıyıcısı, cemaatin ve hikmet ehlinin öncüsü olan bu kerem sahibi "Hatm"i zikretmiş; Azîz Kitab'ının pek çok yerinde ondan haber vererek, bir ayırım ortaya koymak için, onun mertebesiyle ilgili olarak tembihte bulunmuştur.
İmam "Mehdî", kendisine tâbi olunan bir imam olduğu vakit, Peygamber'in Ehl-i beyt'ine mensup olacaktır. İşi duyanlar kimi zaman (onu), onun sıfatı üzere bir şahsa benzetirler ve ondan dolayı onun kim olduğunu karıştırılar.
İsâ Aleyhisselâm'a gelince; onun alâmetleri hususunda ise herhangi bir ortaklık ortaya konulmaz. Zira onun bir peygamber olduğunda hiçbir şüphe ve karışıklık yoktur.
"Hatm" ve "Mehdî" ortaya konulduğu vakit, kimi zaman her iki velînin ikisinin birden karıştırıldığı vâkî olur ve nefsin hastalıkları nedeniyle bir taassup husule gelir. Zira bu büyük işle ilgili olan şeyleri haber verebilmek, ancak keskin görüş ve basiret ehli olan için geçerlidir. Avâm'a gelince; onların sözü bizimkiyle bir değildir. Dolayısıyla onların parçaları birleştirip genişletmeleri de mümkün değildir. Onlar ancak âlimlerine ittibâ eder ve âmirleriyle iktifâ ederler. Âlimler ve âmirler onlara yalnız onu tarif eder; onlar da onun işaretleriyle yetinerek yalnız ona ittibâ ederler.
[52b] Hatta onu İsâ Aleyhisselâm'dır diye idrâk ettirerek, kendisini birtakım nimetler arasında, Evliyâ-i kirâm'ın makamını Hitâm'a erdiren en büyük imam olarak da gösterir ve yalnız İsâ Aleyhisselâm'ı göstermekle de yetinebilirler. Onun nihâî çerçevesi sizden çok çok ötededir; bâtınına girebilen ve gizlediklerini ele geçirebilen kimse dışında hiç kimse onu kestiremez. Zira onun haberini ancak Sübhân tevdî eder. O, onu ancak kendi velilerine izhâr eder ve onu iddia edenlere karşı da (onlara) yardım eder.
Bunu iyi anla!..
Kur'an'da hem onun zikri, hem de ihvânının zikri yerleşiktir. Haber'e gelince; [73] bir yerde kendisine tâbi olanlarla birlikte zikredilmesi dışında, genellikle ihvânı olmaksızın zikredilir.
Ben Kur'an'da onun hakkında çokça mevcut olan açıklamaları, alâmetlerini ayırmak üzere, ondan haber veren mevzularla birbirine bağlayacağım.
"Bakara"daki iki yer onun hakkındadır, onun alâmetleri ve bulunduğu yerler onda yer alır.
"Âl-i İmrân"daki dört Âyet'te ise; asıl vücûdundan önce ona gösterilen itinâ, cismî yaratılışının öncesinde onun şerefinin kıvama erdirilişi, güzel eserleri ve müşâhade edilen fiilleri; nâkıslığa, hatalara ve aykırılıklara karışıp, onları iyice şiddetlendikten sonra çözmesi ve (neticeye) bağlaması, korku ve çekingenliğin hiç değişmediği evi, peşinden gidenlerin onu bilemeyişi, onu tasdîkin halka vâcip olduğu ve Şer'î vesikaların ona tevdî edildiği mevzû edilir.
"Nîsâ"da; asılsız sözlere rağmen, onun kendi zâtında Nûr'a ve temizliğe sahip olduğu, ihvânı ile birlikte O'na münâcaatta bulunduğu, O'nun meydanında dolaşıp durduğu, konuşmasındaki doğrulukla tek ve benzersiz olduğu, halkla O'nun arasını birleştireceği, [53a] etkili ve keskin bir uyarı için geleceği, öteden beri sürüp geleni parça parça böldürmeyeceği ve onun mertebesinin ve yerinin selîm akıllılar için apaçık ortada olduğuna dair dört yer vardır.
Sonra, Ebû Yezîd (el-Bistâmî) de İsrâ sûresi sahibinin isimlerinin izahında, Tevhid ve şirk isimleriyle ilgili münâcaatında ona delâlet eden şeyi zikretmiştir.
Şeyhü'l-Ekber Muhyiddîn İbnü'l-Arâbî -kuddise sırruh- Hazretleri'nin
Kitâb-ı Ankâ-i Muğrib'de, Hâtemü'l-Evliyâ'nın tâyini meselesine giriş yaptığı ve
Hâtemü'l-evliyâ'nın Kur'ân-ı Kerîm'de ve sahîh Haber'lerde zikredilen vasıflarını açıkladığı varaklar.
Süleymâniye Ktp. Şehid Ali Paşa, nr.: 1287, vr. 50b-51a.