"Yazın" dedi öğretmen, öğrencilerine.
Kesip dağıttığı küçük kâğıtlarda;
"Başarı …… dır. Bana göre başarı ….. dır." yazıyordu.
Öğretmen, "Boşlukları doldurarak kâğıtları katlayın ve kâğıtları tekrar bana ulaştırın." dedi.
"İsmimizi yazacak mıyız hocam?" diye sordu bir öğrenci.
"Hayır, gerek yok." dedi öğretmen.
"Ne olacak bu kâğıtlar?" diye sordu sınıfın en meraklısı.
Cevap verdi öğretmen:
"Bir dahaki ders aklımda tuttuğum cevabı verene ödül vereceğim"
"Hocam merak ederiz, bugün okuyup söyleseniz" demeye kalmadan ders saati bitti. Ve herkes diğer derste buluşmak üzere ayrıldı.
Yaşça büyük öğrencileri ile uzun zamandır seminer tadında eğitim yapıyorlardı.
Eve gelen öğretmen sabırsızlıkla oturup ilk önce kâğıtçıkları okumak istedi. Çünkü bütün kurs boyunca özde vermek istediği, öğrencilerine aşılamaya çalıştığı bir mesaj vardı. Öğrencilerinin kağıtlarında bu mesajı bulup bulamayacağını merak ediyordu. Öğrencileri belli bir donanıma sahip gençler ve genç yetişkinler olduğu için beklediği cevabı yazan birileri mutlaka vardır diye düşünüyordu. İşte bugün emeğin karşılığının alınıp alınamadığını görme anı idi.
Öğretmen heyecanla başladı kâğıtçıkları okumaya.
"Başarı; "İstemektir." ... "Yapabileceğinin en iyisini yapmaktır." ... "Öğrenmek ve çabalamaktır." ... "Çok çalışmaktır." ... "Sorumluluktur." ... "Huzurdur." ... "Ulaştığın en iyi noktadır." ... "Sonuçtan memnun olmaktır." ... "Azimle hedefe ulaşmaktır." ... "Gözümüzde büyüttüğümüz bir işin üstesinden gelmektir." ... "Hayalleri gerçeğe dönüştürmektir." ... "Yapamayacağına inandığın şeyi yapabilmektir." ... "Amaca ulaşmaktır." ... "Emek ve sabırdır." ... "Azim ve istektir." ... "İyiki yaptım dediğiniz her şeydir."… ve buna benzer cevapların hepsini okudu.
Maalesef aradığı cevap okuduğu kâğıtçıkların içinde yoktu. Çok üzüldü. Şöyle bir düşündü. Belki de öğrencileri kendisini doğru anlamamıştı, veyahut istediği cevabı beklemekle kendisi hata yapıyordu. Eğer durum böyle ise öğrencilerine, ve bu duruma üzülerek kendine de haksızlık yapmış olurdu.
Bu nedenle bu soruya kendi beklentisi doğrultusunda bir cevap beklemenin doğru olup olmadığını test etmesi gerekiyordu. Hemen boş kâğıtçıklardan bir tane aldı ve kendi cevabını yazdı: "Başarı…… Bana göre başarı….."
Kağıdı diğer kâğıtların arkasına koydu. Ve çok değer verdiği bir insana bu cevaplar içerisinden bir tane cevap seçmesini ve bu kişiye ödül vereceğini söyledi. Bu saygıdeğer kişi, kâğıtları okudukça kafa sallayarak yanına koyuyordu. En son kağıda gelince "Ah! İşte bu!" dedi. "Beklentim öğrencilerin bu doğrultuda cevap vermesiydi. Hiç biri vermemiş ama bir öğrenci vermiş. Bence ödülü bu öğrenci almalı" dedi.
Öğretmen yaptığı testten emin olmak istedi. Bilgisine değer bir kişiye daha okuttu kâğıtçıkları. Sonuç yine aynı oldu. Seçilen kâğıt en sona koyduğu kendi yazdığı kâğıtçık oldu.
Demek ki sadece öğretmenin değil çevredeki insanların da bu öğrencilerden beklentisi bu doğrultudaydı. Öğretmen doğru bir beklentide olduğunu anlamıştı ama mesajını öğrencilerine ulaştırmakta ve öğrencilerin bilinçaltına yerleştirmekte başarılı olamamıştı.
"Yazık sana öğretmenim!" dedi kendi kendine.
Sıradan kurslardan ne farkı vardı bu öğrencilerin verdiği cevaplarda. Cevapların hiçbiri yanlış değildi. Ama farklı da değildi. Üzücü olan da buydu. Taşıdıkları misyon gereği cevapların da farklı olması gerekirdi.
Çünkü: "Dünyanın ahiretin tarlası olduğu, burada ne ekersek orada onu biçeceğimizi ve her işlerinde bir ahiret paylarının olması gerektiği" defalarca anlatılmıştı. Oysa ki öğrencilerin "Başarı " kavramı ahirete uzanamamış, dünyada kalakalmıştı.
Eksikliği biraz da kendisinde buldu. Çünkü "Bu bilgiyi hâl ile yaşayabilmiş olsaydı, belki söylemesine bile gerek kalmadan öğrencilere tesir ederdi." diye düşündü.
Kendi yazdığı kâğıtta şöyle yazıyordu:
"Başarı, kazanmaktır. Bize göre ahireti kazanmaktır."