Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi'nde Akşemseddîn Hazretleri'nin Fâtih Sultan Mehmed'e kendi hattıyla yazdığı iki mühim mektup yer almakta olup; bunlardan biri fethin mânevî kumandanı olarak bilinen Hazret'in hem kendisinin, hem de Peygamberî müjdeye eren pâdişâhın fetih sırasındaki fiillerineaçıklık getirmekte, bu konuda çağdaş kroniklerde ve Menâkıb-nâme' lerde yer alan bilgileri tarihî açıdan te'yid etmektedir. Akademik çevrelerde öteden beri bilinen ve üzerinde durulan bu mektubun tarihî gerçekleri aydınlatma konusundaki önemine, bu konudaki bazı spekülatif iddiâları tenkid amacıyla yazdığımız bir makalemizde daha önce biz de ayrıntılı olarak değinmiştik1.
Şu kadar var ki Akşemseddîn'in Fâtih'e daha sonraki bir tarihte Göynük'ten yazmış olduğu diğer mektubu; İstanbul'un fethinden sonraki siyâsî gelişmeleri aydınlatacak çok önemli bir tarihî belge olmasına rağmen, varlığı bilinse de içeriği dikkate alınmayan çağdaş bir materyal olarak bugüne kadar ilginç bir şekilde göz ardı edilmiştir.
İstanbul'un fethi sırasında Fatih'e ve Osmanlı ordusuna verdiği büyük mânevî destek nedeniyle, Akşemseddîn'in Fatih devrine damgasını vurmuş en büyük tarihî şahsiyetlerden biri olduğunda şüphe yoktur. Onun, Bizans'a yardıma gelen 4 kalyonun boğazdan geçişi sonrası, pâdişâhın ve Osmanlı ordusunun moralinin tamamen bozulduğu bir anda, 20 Nisan gecesi yazdığı mektuptaki ifâdeleri bile, tek başına Fâtih, fetih ve Türk askeri üzerindeki etki ve tesirini göstermeye yetmektedir2. Fetih sırasında yapılması gerekenleri Fâtih'e büyük bir olgunluk ve soğukkanlılıkla telkin amacı taşıyan bu mektupta yapılan tavsiyelerin, genç pâdişah tarafından hemen ertesi gün büyük bir titizlikle tatbik edildiğini, kalyonlardan birinin içinde bulunan Venedik'li hekim Nicolo Barbaro'nun gözlemlerinden bilmekteyiz3. Fatih'in Akşemseddîn'e duyduğu güven ve bağlılığın boyutları kadar; kuşatmadan önce fethin bizzat Akşemseddîn tarafından müjdelenişi, Çandarlı grubunun muhâlefeti ve gemiler zincirleri aştığı sırada ordunun içine düştüğü çaresizliği çağdaş bir belge olarak aydınlatan bu mektubun içeriğinin, konu hakkında günümüzde ortaya atılmış pek çok asılsız iddiâyı da kökünden çürütecek nitelikte önemli bir materyal olduğu dikkati çekmektedir.
İşte Akşemseddîn'in, İstanbul'un fethinden sonra Göynük'e gidişini müteâkip Fâtih'e yazdığı mektup da; hem Mısır-Türkmen coğrafyasında yaşanan siyâsî gelişmelerin başlangıç zamanına ışık tutan, hem de Hazret'in Hüseyin Enîsî tarafından kaleme alınan Menâkıb-nâme' sindeki bâzı rivâyetleri doğrulayan kesin bir belge niteliğindedir.
Akşemseddîn'in İstanbul'un fethi sırasında gönderdiği diğer mektup gibi Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi'nde kayıtlı bulunan4 bu mektubun da, söz konusu mektuba benzer şekilde aynı hatla yazıldığı, yani Akşemseddîn Hazretleri'nin elinden çıktığı ve üzerinde herhangi bir tarih kaydı bulunmadığı dikkati çeker. Ancak, Menâkıb-nâme' sinde ve kroniklerde Hazret'in İstanbul'un fethinden sonra Göynük'e çekildiği ve bir süre orada ikâmet ettikten sonra 863/1459'da burada vefât ettiğine işâret edilmesinden5 hareketle, mektubun en geç 863/1459 yılı civârında yazıldığını söylemek mümkündür.
(Devam edecek)
1. H. Yılmaz, "İstanbul'un Fethi ve Akşemseddîn'in Fetihteki Rolü İle İlgili Yeni Bâzı İddiâlar Üzerine", HAİD, XXI/249, (Haziran 2014), s. 40-44.
2. Krş. Yılmaz, a.g.m., s. 41-43.
3. Krş. Nicolo Barbaro, Kostantıniyye Muhâsarası Ruznâmesi, Şemseddin T. Diler, İstanbul, 1976, s. 40-41.
4. TSMA, E. nr.: 5862.
5. Âşık Paşa-zâde, Tevârîh-i Âl-i 'Osmân'dan 'Âşık Paşa-zâde Târîhi, Âlî Beg, İstanbul, 1332, s. 39.