Bil ki imamlık, kendisine tâbî olunan hakkında inzâl buyurulmuş; sözü dinlenir, akdi çözülmez, keskin kılıcı köreltilemez bir menzildir.
Onlar aşılınca, bir daha onun yerine getirildiği vakte dönülemez. Artık ona düşmanlar musallat olur ve sözü de yönünü değiştirir. Ona müdâhale edene artık garaz olunmaz; sonu da itirâza râm olmaktır. Nitekim O -Sübhânehû ve Teâlâ- onu büyük ve en büyük, küçük ve en küçük olarak tespit etmiştir. Şu hâlde seni hem küçültecek, hem büyütecek; hem yükseltecek, hem de düşürecek olan menzil hangisidir?
Hiç şüphe yok ki imama uyan birine, onun hakkında ancak itaat lâzım gelir. Yol hakkında istivâ, hadd ve hakîkat hususunda ortak koşma vâkî olduğunda ise, onu ifsad edene muhâlefet edilir.
"İmam"ın hükmetmesi iki kısım üzere geçekleşir:
[45a] İmamlar, önder olunca, o âdetâ düzgünlüğüyle kendisini müşâhade ettiren, yazılmasını dileyenin kendisinden nasıl dilerse öylece hükmettiği, yazdırdıkları gâyet düzgün olan bir imam gibi konuşur, konuştuğunu yerleştirir, Sıdk'a ehildir ve tasdik edilir. Bunun içindir ki seçkin bir sâdık:
"Yazdırdıkları kendisini öne geçirmeyen ateşe girer." buyurmuştur.
Bu Melik'in tahripçiliğinden uzak durulup yüz çevrilmesi gerektiğine göre; hiçbir Melik onda, tâbî olunması gereken bir imamlık bulamaz. İlâhî hikmet ve Rabbânî neşet böyle icrâ edildiği gibi; imamların ittihâz ettiklerine erişen her ümmetin hastalığı da işte bundan dolayı çoğalır.
Hükmünde hikmet Sâhib'i ve her şeyden haberdar olan Allah şöyle buyurmuştur:
"Her ümmet için mutlaka bir uyarıcı gelip geçmiştir." (Fâtır: 24)
Her ümmet, kendi hakikatine verilen ve onun inceliklerine tekâbül eden şeyin yönü üzerindedir.
Allah-u Teâlâ şöyle buyurmuştur:
"İki kanadıyla uçan kuşların hepsi de ancak sizin gibi birer ümmettirler." (En'am: 38)
Hayvanları da birtakım ümmetlere katarak, buna hükmetmiş ve umûmîleştirmiştir.
Her ümmet O'nu anlayabildiği nispette konuşur ve O'na, teveccüh edebildiği nispette âşık olur.
Cemâdât ve hayvan varlığında hâl lisânı olmadan, kendi dilinin lisânından başka bir konuşma yoktur. Bunun aksine, çözdüğünü söyleyenin sözünü ettiği de, ancak kesîf bir perde ve lâtif bir mânâdır. Şâyet perde kalkar da erişilmezlik zevâl bulursa, her varlığın kendi cinsi içinden tesbîhte bulunduğunu ve kendi nefsinin içinden [61] konuştuğunu görebilirsin.
"Hiçbir şey yoktur ki, O'nu hamd ile tespih etmesin!" (İsrâ: 44)
Onun haykırdığı nidâyı İşittiren'in de, ona bizzat şâhidlikte bulunduğunu görmez misin? Onun dilinin bizim tarafımızdan hakikatiyle anlaşılabilmesi ve ölünün sözünü insan ve cinlerden mâada her hayvanın işitebilmesi işte bu şekilde gerçekleşir.
İşte bu ümmetlerden her ümmetin içinde kendi nefsine mutâbık, kendi cinsinden bir uyarıcı mevcuttur. [45b] Kendisini öne geçiren ve ittibâyı gerektiren bir şey hakkında, tâbî olunan imamın ittihaz ettiklerinden yana uzaklık da yoktur. İmamlık şartları hakkında kendisinden noksanlık zuhûr etmesi ve vaktinin maktinin özürü nedeniyle kendisinde herhangi bir alâmet tespit edilememesi dışında; bağlayıcı bir akitle, kendisinde birtakım şartlar meydana gelebilen kimsenin bu menzilde ileri geçirilmesiyle de, onun çelişkisinin sonucu ya helâktır, ya da yalnız, melik olmadığı taktirde başta kalmaktır. Hepsini hidâyete erdiren de, dalâlete düşüren de imamlar İmam'ıdır. İkisinde de herhangi bir alıkonulma meydana gelmişse, ancak Allah'ın ifsâd ettirmesiyledir.
Nitekim fesad devri ortak koşma nedeniyle gerçekleşmiş ve:
"Helâk onunla vâkî oldu." buyurulmuştur.
O'nun beldelerini tek bir hükümde birleştirmesi de uzak değildir. Dolayısıyla sana bahsettiğim gibi; gerekli şartları ve îfâlarını tekmil eden, O'nun gerek hukukuna, gerekse edâlarına bağlılık gösteren kimsenin dışında kimse için çekişmeye yol bulunamaz ve onun talebine müdâhale de olunmaz.
Rükünlerine ve esaslarına göre, namazın imamı da o hususta bir imamdır. O rükûya gidince rükûya gider, secde edince secde ederler. Alnını imamdan önce kaldıran kimse şeytanın eline düşer.
O'na nasbetme hususunda imamın kaziyyesi ve O'na iletme hususunda imamın ikâmesi ise şöyle ifâde edilmiştir:
"Hepiniz çobansınız ve hepiniz kendi sürünüzden mesulsünüz! Sizden her bir insan, kendi evi ve oğulları arasında bir imamdır." (Müslim: 1829)