"Biz hakikat noktalarına birer kelime ile parmak basarız. O bir kelimenin altındadır hakikat."
•
"Geçenlerde bir Urfa seyahati yapmıştık. Eyyüb Aleyhisselâm'ın makamından ayrılıyoruz. Henüz dört-beş adım atmadık ki "Vedâ Haccı" buyurdular.
İlk evvelâ Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in Vedâ Haccı'ndan sonra ahirete intikal etmesi aklımıza geldi. O kadar sevindim ki... Sonra mevzu yavaş yavaş başka şekle büründü bazı şahıslar üzerinde döndü, hakikati açmadılar.
Bir şeyler dönüyor, nasıl konduracağını Allah bilir."
•
"Size bir sır vereceğiz şimdi. Hazret-i Allah bir kula sermaye verir, o sermaye ile çalışır, çok işler yapar, kendisinin çok sermayesi olduğuna inanır.
Bu arada Hazret-i Allah ona bir hata ettirip günah işletir. O ise buna sevindiği kadar, kazandığı sevaba sevinmez. Tefâhür edecek bir yeri kalmadığı için Hazret-i Allah'a şükreder.
Gerçektan de bir sermaye sahibi olduğuna inanırken, bu sefer sermaye elinden gider. İflâs halinde Hazret-i Allah'a boyun büker:
"Allah'ım! Kapına geldim. Hem öyle geldim ki, iflâs etmiş olarak, iflâsımı da itiraf ederek geldim. Anladım ki benden âciz, benden âdi, benden günahkâr, benden mücrim kimse yok!..
Bir tek sermayem var, o da sana boyun bükmek!"
Fakat insan düştüğü zaman bunu idrâk eder. Bunları ancak o günah söyletir.
Yalnız bu demek değildir ki, günah işleyelim de sonra tevbe edelim. Burası çok ince bir noktadır.
Cenâb-ı Hakk cehenneme birçok insanları dolduracak, günah işledikleri için dolduracak. O başka, bu başka."
•
"Efendim bir hanım ihvan bugün mühim bir ameliyat geçirecek. Bu gece mânâda bu hususla ilgili olarak:
"Yâhu şu kızın kurbanını kesin de kurtulsun!" buyurdunuz."
"Hemen bir kurban kessinler efendim, hemen kessinler.
"Allah'ım sırf senin rızân için kesiyorum, bu kadının kurtuluşuna vesile kıl!" diye niyaz edilip o niyetle kesilecek.
Bir kardeşimizin ikiz çocuğu olmuştu. Baktık bir tehlike görünüyor. Onlar bize durumun iyi olduğunu söylemişlerdi. Hayır! Cumartesi'ye kadar tehlike büyük. O zamana kadar kurtulup kurtulmayacağı belli değil dedik.
Cumartesi günü annesinin adını verdikleri çocuk öldü. Küçüğü gitti, büyüğü kaldı. Bu sefer baktık diğerinin de durumu nazik. Hemen kurban kesin! Allah-u Teâlâ dilerse bu kurbanın yerine onu bağışlar dedik. Hemen kestiler, ötekisini kurtardı Hazret-i Allah."
•
"Bazı kimseler:
'Bu zamanda kimse ibadet etmiyor, ben ibadet ediyorum ya, benden iyisi mi olacak?' derler.
İşte bu sözler kalplerinin döndüğünün en büyük alâmetidir. Çünkü Allah-u Teâlâ'nın kendisine yaklaştırdığı kul, yapamadığını itiraf eder. Diğeri yapıyor, töhmetle yapıyor, başa kakarcasına yapıyor."
•
"'İbadet ettim!' demekten utanırım. Yaptığım ibadete göz yaşı ile istiğfar ederim. Ancak O'nun af ve merhametine sığınırım."
•
"Buradaki bir şeyi burada bulamadığımız zaman yok diyoruz. Her şey yerinde olacak. Âdeta gözü kapalı almamız lâzım. Yerinde yoksa o şey yoktur, başka yerde aramayız."
•
Zât-ı devletlerinin de tanıdığı birkaç müslüman ortaklık kurmuşlar, fakat zamanla aralarında şiddetli bir çekişme başlamış.
Onları yakından tanıyan bir kardeşe şu sözleri söylediler:
"Kâmil insanlarda dargınlık pek yaşamamalı.
Hakk Celle ve Alâ Hazretleri Kelâm-ı kadim'inde buyurur ki:
"Onların fısıldaşmalarının çoğunda hayır yoktur.
Ancak sadaka vermeyi, iyilik yapmayı veya insanların arasını düzeltmeyi emredenlerin sözünde hayır vardır.
Kim Allah'ın rızâsını kazanmak için bunları yaparsa biz ona çok büyük bir mükâfat vereceğiz." (Nisâ: 114)
Dargınları barıştırmada çok hayır var.
Araya şeytan girmiş, başka bir şey değil. Yusuf Aleyhisselâm aradan birçok hadiseler geçtiktan sonra babası ile karşılaştığı zaman:
"Şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozdu!.." buyurdu. (Yusuf: 100)
Kardeşlerini hiç suçlamadı. Şeytan aradan çıkarılırsa bu iş hallolur."
•
"Bu ciddi yolda gayet ciddi bir resmiyete ihtiyaç var.
İhvan çok resmi, çok dikkatli olacak. Atacağı adıma bakacak da atacak. Söyleyeceği sözü tartıp da söyleyecek. Az sözle halledilecek meseleleri uzatmayacak. Lâubâli olmayacak. Daha doğrusu edebi muhafaza edecek. Bir yanlış hareketle insan çok şeyler kaybedebilir. Öyle durumlar olur ki küçücük bir hareket insanı çok uzağa atar. Küçücük bir hareket de insanı çok yakına yaklaştırır.
Üç günlük ömrümüz var, bu fırsatı değerlendirmeliyiz. Ânın kıymetini değerlendirdiği kullarından etsin Allah'ımız.
Her ânın kendine mahsus çok büyük kıymeti vardır. Çünkü o bir an, ebedi hayatın kazancıdır. Eğer ânların kıymeti bilinmezse; dakikalar, saatler, günler de bilinmez ve böylece koca ömür hiçe müncer olur."
•
"İman bir lütf-u ilâhîdir, beşerin kazancı değildir."