Yahudiler muhasara uzayınca teslim olmaktan başka çare kalmadığını anladılar. Haklarında hüküm vermek ve onun vereceği hükme göre teslim olmak üzere bir hakem tayinini istediler.
Resulullah Aleyhisselâm:
"Hakkınızda hüküm vermek üzere bir hakem seçiniz!" buyurdu.
Onlar da Evs kabilesi reisi Sa'd bin Muâz -radiyallahu anh-ın hakem olmasını istediler. Çünkü Kureyza, Evs kabilesi'nin himayesi altındaydı. Resulullah Aleyhisselâm bu teklife râzı oldu. Sa'd -radiyallahu anh- Hendek'te yaralandığı için tedavi görüyordu. Resulullah Aleyhisselâm'ın dâveti üzerine geldi. Kureyza'nın sebepsiz olarak antlaşmayı bozmalarına üzülüyordu. Antlaşmanın şerefini düşündü. Verilecek cezanın, yapılan cinayete uymasını hesapladı. Haklarında verilecek hüküm için yahudilere: "Kur'an-ı kerim hükümlerini mi istersiniz, yoksa kendi kanunlarınızın tatbikini mi tercih edersiniz?" diye sordu. Yahudiler, İbrani kanunlarını isteyince, Hazret-i Sa'd -radiyallahu anh- hükmünü verdi. Buna göre, eli silâh tutan erkekler idam olunacak, kadınlarla çocuklar esir sayılıp malları zaptedilecekti. Çünkü Kureyza, Musa Aleyhisselâm'in dini üzerinde idiler, verilen hüküm de Tevrat'a uygun düşmüştü.
Resulullah Aleyhisselâm:
"Gerçekten onlar hakkında Azîz ve Celîl olan Allah'ın hükmü ile hükmettin!" buyurdu. (Müslim: 1769)
Yahudiler de bu hükmün Tevrat'a uygun bulunduğunu itiraf ettiler.
Daha sonra bütün yahudiler toplandı. Erkekler elleri boyunlarına bağlanarak ayrı bir yere götürüldüler, kadınlar ve çocuklar da ayrı bir yere götürüldüler.
Resulullah Aleyhisselâm uzunca bir çukur kazılmasını emir buyurdu. Daha sonra da yahudiler bölük bölük getirilmeye başlandı. Hazret-i Ali -radiyallahu anh- ile Zübeyr bin Avvam -radiyallahu anh- onların boyunlarını vurmaya memur edildiler. Sa'd bin Muâz -radiyallahu anh- de idamlara nezaret edecekti. Gündüz başlanan idamlara, gece şafak kayboluncaya kadar devam edildi. Hendeklere atılan cesetlerin üzerine toprak itildi.
İdam edilen erkeklerin sayısı dört yüz idi. Bunların arasında, bütün bu felâketlere sebep olan Huyey bin Ahtab ile Kureyza oğulları'nın reisi Kâ'b bin Es'ed de vardı.
Kureyza kadınları: "Belki Muhammed erkeklerimizin suçlarını affeder veya fidye alıp onları bırakır." diyorlardı. Sabaha çıkıp hepsinin de öldürüldüklerini öğrendikleri zaman çığlıklar kopardılar, saçlarını başlarını yoldular.
Yahudilere verilen bu ilâhî cezâ hakkında nâzil olan Âyet-i kerime'lerde şöyle buyurulmaktadır:
"Allah ehl-i kitap'tan, kâfirleri destekleyenleri kalelerinden indirmiş ve kalplerine korku salmıştı." (Ahzâb: 26)
Çünkü onlar müşrikleri Resulullah Aleyhisselâm'la savaşmaya teşvik etmişlerdi. Elbette bu suçlarının cezası çok ağır olacaktı. Onlar izzet istiyorlardı, zillete uğradılar. Müslümanların köklerini kazımak istiyorlardı, kendilerinin kökleri kurudu. Alış-verişleri tam bir zarar ve ziyanla kapandı.
Buna ilâve olarak da ahirette ebedî şekavet ve felâkete uğradılar.
"Onların kimini öldürüyor, kimini esir alıyordunuz." (Ahzâb: 26)
Öldürülenler savaşçılardı, esir alınanlar da küçük çocuklar ve kadınlardı.
"Yerlerini, yurtlarını, mallarını ve henüz ayağınızı dahi basmadığınız yerleri Allah size miras olarak verdi." (Ahzâb: 27)
Allah-u Teâlâ onları yahudilerin yurduna, gayr-i menkullerine, evlerine, hayvanlarına, bıraktıkları mallarına vâris kıldığı gibi; bu Âyet-i kerime'si ile müslümanların kıyamete kadar birçok yerleri fethedeceklerini de müjdelemiştir.
O zamanlar henüz müslümanların ayağının basmadığı birçok memleketlere onları vâris kılmakla bu Âyet-i kerime'nin sırrı zuhur etmiştir.
"Allah'ın her şeye gücü yeter." (Ahzâb: 27)
Onları bu yurtlara sahip kıldığı gibi, diğer memleketlere de sahip kılabilir.
Hendek savaşında kolundan bir okla vurulan ve hayat damarı kesilen Sa'd bin Muâz -radiyallahu anh-ın yarası ağır ve ızdırap verici idi. Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hazret-i Sa'd -radiyallahu anh-in tedavisi ile bizzat ilgilenmiş, fakat her ne yapılmışsa akan kan durdurulamamıştı.
Kureyza yahudileri hakkında hüküm vermesinden kısa bir müddet sonra ağır yarası deşildi. Resulullah Aleyhisselâm bu durumu haber alınca hemen yanına vardı. Başını tutup dizine koydu, üzerine bir örtü örttürdü.
"Ey Allah'ım! Sa'd senin Resul'ünü tasdik etti, senin yolunda cihad etti ve bu yolda vazifesini hakkıyla yaptı. Onun ruhunu kolayca al ve huzuruna kabul buyur!" diye duâ etti.
Sa'd bin Muâz -radiyallahu anh- Resulullah Aleyhisselâm'ın sözlerini işitince gözlerini açtı:
"Selâm sana yâ Resulellah! Ben senin Allah'ın Resul'ü olduğuna şehâdet ederim!"deyip gözlerini kapadı.
Sa'd bin Muâz -radiyallahu anh- geceleyin şehit olarak vefat etti. Resulullah Aleyhisselâm sabah namazını kıldıktan sonra müslümanlarla birlikte evine gittiler. Annesi ağlıyor, ağıtlar yakıyordu.
Resulullah Aleyhisselâm buyurdu ki:
"Ölü üzerine ağlayan her kadın, olmadık iyilikler sayarak yalan söyler. Fakat Sa'd bin Muâz'ın annesi müstesnâdır. Ki, onun hakkında her ne söylese yalan söylemiş olmaz."
Câbir -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre cenazesi Ashâb'ın huzurlarında iken:
"Sa'd bin Muâz'ın vefatı için Rahman'ın arşı sarsılmıştır." buyurmuştur. (Müslim: 2466)
Cenaze yıkanırken yanında bulundu, cenaze evden dışarı çıkarılıncaya kadar taşıdı, sonra cenazenin önünde yürüdü, cenaze namazını kıldırdı. Defnedilirken kabrine kadar indi, orada bir müddet kaldıktan sonra çıktı. Definden sonra başında durup duâ etti ve döndü.
Berâ -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre bir defasında Resulullah Aleyhisselâm'a ipek bir hulle hediye edilmişti. Ashâb-ı kiram ona dokunarak yumuşaklığına şaşmaya başladılar.
Bunun üzerine:
"Siz bunun yumuşaklığına mı şaşıyorsunuz? Sa'd bin Muâz'ın cennetteki mendilleri bundan daha hayırlı ve daha yumuşaktır." buyurdu. (Müslim: 2468)
•
Otuz yedi yaşlarında iken vefat eden Sa'd bin Muâz -radiyallahu anh-, Ensâr'ın yarısını teşkil eden Evsliler'in reisi idi. Müslümanlara muallim olarak Resulullah Aleyhisselâm tarafından Medine-i münevvere'ye gönderilen Mus'ab bin Umeyr -radiyallahu anh-in delâletiyle müslüman olmuş, evini Hazret-i Mus'ab -radiyallahu anh-e tahsis etmişti. Onun müslüman olmasıyla kendi kabilesi olan Abdül-eşhel oğulları toptan müslüman oldular.
Bedir savaşı'nda Evsliler'in sancağını taşımıştı. Uhud savaşında müslümanlar dağıldıkları zaman, Resulullah Aleyhisselâm'ın yanında sebat edenler arasında idi.
•
"Kulunu (Muhammed'i) gecenin bir anında Mescid-i Haram'dan alıp civarını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya götüren Allah her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir.
Ona âyetlerimizden nicelerini gösterelim diye böyle yaptık.
Şüphesiz ki Allah işitendir, görendir." (İsrâ: 1)