Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Efendi Hazretleri'nin Hayat-ı Saadetlerinden İnciler (54) - "Hoşnutlukla Gönderdiği, Rızâ İle Tuttuğu, İmanla Çektiği" - Ömer Öngüt
"Hoşnutlukla Gönderdiği, Rızâ İle Tuttuğu, İmanla Çektiği"
Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Efendi Hazretleri'nin Hayat-ı Saadetlerinden İnciler (54)
Dizi Yazı - İnciler ve Hatıralar
1 Nisan 2015

 

Muhterem Ömer Öngüt
-kuddise sırruh- Efendi Hazretleri'nin
Hayat-ı Saadetlerinden İnciler ve Hatıralar (54)

 

"Hoşnutlukla Gönderdiği, Rızâ İle Tuttuğu, İmanla Çektiği"nin Manası:

Allah'ımız hoşnutlukla gönderdiği, rızâ ile tuttuğu, imanla çektiği kullardan etsin.

Hoşnutlukla gönderdiğinin manası; iman şerefiyle müşerref, İslâm'la mükerrem eylemesidir. Bir mahlûk için bu lütuflarından en büyük lütfudur.

İman ile müşerref etmesidir. İman ile müşerref ettiği kimseler, o iman şerefi ile Hazret-i Allah'a ve Resul'üne iman ediyor, o iman nuru ile aydınlanıyor.

İman vermeseydi küfür ve dalâlet batağına düşer, ebedî hayatı mahvolur, dünya saâdetini, ahiret selâmetini kaybederdi.

Nitekim Âyet-i kerime'lerde şöyle buyuruluyor:

"Allah'ın izni olmadan hiçbir kimsenin iman etmesi mümkün değildir." (Yunus: 100)

"Allah size imanı sevdirdi ve onu kalplerinizde süsledi. Küfrü, fıskı ve isyanı da çirkin gösterdi. İşte doğru yolda olanlar bunlardır.

Bu, Allah'tan bir lütuf ve nimettir. Allah alîmdir, hakîmdir." (Hucurât: 7-8)

Rızâ ile tuttuğu, Âyet-i kerime'sinde buyuruyor ki:

"Biz insanı mükerrem kıldık." (İsrâ: 70)

Allah-u Teâlâ; "Biz ben-i Âdem'i mükerrem olarak yarattık." buyuruyor.

Bu Âyet-i kerime'yi Hazret-i Ali -kerremallahu veçhe- Efendimiz tefsir ederken buyurur ki;

"Devâ sendedir bilmezsin,
Derdin de sendendir görmezsin.
Sen kendini küçücük bir cirim zannedersin,
Halbuki bütün âlemler sende dürülmüştür (de bilmezsin)"

Kâinatta ne varsa hepsi O, kâinatta olanı da sana vermiş ama senin haberin yok. Seni bütün nimetlerle, ziynetlendirmiş gene bilmiyorsun. O'nu da tanımıyorsun, sana verdiği nimetleri de bilmiyorsun.

Bunu bilmek için gerçekten tahsile ihtiyaç vardır. Bu tahsili yaparken insan hiç olduğunu öğrendiği zaman Var olanı anlamaya başlar. "Men ârefe nefsehû" ya mazhar olduğu zaman hiç olduğunu anladığı anda Var olan Hazret-i Allah'ı anlamaya başlar, kendisini de ne küçük bir varlıkla donattığını da görmeye başlar. İşte bunu yapanların bu hale gelenlerin gerçek mânâda kalp gözü, mânevi gözü açık olur, bunları görür. Gördüğü her şeyden dolayı Sahib'isine şükür eder.

"Rabb'im! Sen bana bunu, bunu, bunu, bunu verdin, sonsuz nimetlere nail ve dahil ettin!"

Diye hep şükür eder, hep zikir eder, hep O'na bakar, O'ndan bakar. İşte o zaman o O'nunla oluyor, O'nunla O'na şükür ediyor ve ihsanını O'na beyan ediyor.

İmanla çektiği; Cenâb-ı Hakk bir kulu; mahviyeti, ihlâsı, muhabbeti nispetinde kendisine yaklaştırır. Öyle yaklaştırır ki avucunda tutar. Avucunda muhafaza eder. Avucunun içine alır ve dilediği yere koyar.

Yusuf Aleyhisselâm bir peygamber olduğu halde Rabb'ine şöyle niyaz etmişti:

"Ey göklerin ve yerin yaratıcısı! Dünyada da ahirette de benim yârim ve yardımcım sensin.

Müslüman olarak canımı al ve beni sâlihler zümresine kat." (Yusuf: 101)

O, bu dilek ile ahirete intikal etmiştir. Gerçekten Allah'a gönülden bağlı olanların can atacakları arzu ve gaye işte bu sondur.

Yusuf Aleyhisselâm'ın bu niyazı hem kavmine hem de kendisinden sonra gelecek olan ve âkıbette İslâm üzere ölüp ölmeyeceklerinden emin olmayan kimselere büyük bir numunedir.

Sıddîk-ı Ekber -radiyallahu anh-in de son sözü bu oldu.

Ölüm; ne güzel şeydir, mahlûkunu Halik'ına ulaştıran en güzel vasıtadır. Öyle bir vasıta ki Halik'ına ulaşıyor.

"Ey Rabb'imiz! Ruhumuzu iyilerle beraber al!" (Âl-i imrân: 193)

Diğer bir Âyet-i kerime'de şöyle buyurulmaktadır:

"Bu dünyada güzel işler yapanlara güzellik vardır, âhiret yurdu ise onlar için daha hayırlıdır.

Takvâ sahiplerinin yurdu ne güzeldir!" (Nahl: 30)

Cennet-i Alâ o kullara hasredilmiştir.

Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- Hazretleri şöyle buyuruyorlar:

"Ahirettekine gelince; sana O'nun Resul'ünün hediyesini, müjdesini ve armağanı ile berâberliği verir.

Zira onunla ilgili olarak şöyle buyurulmuştur:

'Ölen kimse Allah'a yaklaştırılanlardan ise; ona rahatlık, güzel rızık ve Naîm cenneti vardır.' (Vâkıa: 88-89)

İşte bu kula onun da öncülüğünü buldurur. Kendisini vasfettiğimiz ve kendisine izâfe ettiğimiz şeye hazırlar. Bahsettiğimiz şeye göre de, gelecek her şeyi kendinde hazır bulur."

("Cevâbu Kitâbu mine'r-Re'y"; s. 184. bas.:Beyrut, 1992)

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde şöyle buyuruyor:

"Allah'tan korkanlar için ahiret yurdu elbette daha hayırlıdır. Hâlâ düşünmüyor musunuz?" (A'râf: 169)

Bunu Cenâb-ı Hakk buyurduğu halde niçin dünyayı sevdik, kopmak istemedik? İmanımızın zaafından, Hazret-i Allah'a imanımızın noksanlığından.

Allah'ım iman şerefiyle cümlemizi müşerref eylesin.

"Ancak tevbe edenler, nefislerini ıslah edenler, Allah'a sımsıkı sarılanlar ve dinlerinde Allah için ihlâs sahibi olanlar muradlarına erenlerdir." (Nisâ: 146)

Allah-u Teâlâ kıyamete kadar gelecek olan müminlere hitap ederek, onları dünya ve ahiretteki en kârlı kazanca dâvet etmektedir.

Buyurur ki:

"Ey iman edenler! Elem verici can yakıcı bir azaptan sizi kurtaracak bir ticaret yolunu göstereyim mi size?" (Sâff: 10)

Bu soru teşvik için sorulmuştur. Bundan sonra Allah-u Teâlâ şöyle buyurarak bu ticareti açıklamıştır:

"Allah'a ve Resul'üne imanda sebat eder, Allah yolunda mallarınızla canlarınızla cihad edersiniz.

Eğer bilirseniz bu sizin için çok daha hayırlıdır." (Sâff: 11)

Osman bin Ma'zun -radiyallahu anh-ın: "Yâ Resulellah! Allah katında hangi ticaretin daha sevimli olduğunu bilmek isterdim, ki o ticareti yapayım." demesi üzerine bu Âyet-i kerime'ler nâzil olmuştur.

Hakk ve hakikati bırakıp dünya lezzetlerine dalanlar, dünyaya aşırı muhabbet bağlayanlar büyük bir belâya ve huzursuzluğa uğramışlardır.

Âyet-i kerime'de şöyle buyurulmaktadır:

"Siz geçici dünya malını istiyorsunuz. Oysa Allah âhireti kazanmanızı ister." (Enfâl: 67)

Akıllı kimsenin dünyaya aldanmaması, dünya sevgisine aşırı derecede kapılmaması gerekir.

Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:

"Senin için ahiret, dünyadan daha hayırlıdır." (Duhâ: 4)

Dünyayı ahirete tercih etmek; kâfirin küfründeki, münafığın nifakındaki, âsinin mâsiyetindeki gizli hastalığı gösteren bir işarettir. Onların bütün gayretleri dünya lezzetlerini elde etmek içindir.

Halbuki ne yapacaksın dünyayı, hepsini bırakıp gidiyoruz. Orası çok çok çok çok çok güzel. Ve fakat illâ muhabbet Yaratan'a bağlanacak.


  Önceki Sonraki