Ayşe Nine bir haftadır torunu Ayşegül'ün evinde misafirdi.
Ayşegül Hanım ninesini misafir etmek için çok ısrar etmiş, Ayşe Nine de küçük torunları ile hasret gidermek için bu daveti kabul etmişti.
Fakat misafir olduğu evde şahit olduğu ortam Ayşe Nine'yi içten içe üzmüştü. Ayşe Nine kendi aile hayatını düşündükçe ve torunu Ayşegül'ün aile hayatına şahit oldukça içi parçalanıyordu. Çünkü evde büyük-küçük, çoluk-çocuk herkes ya elindeki telefonun ya da masada bilgisayarın başında idi. Cisimleri aynı çatı altında bir aradaydı ancak hepsi ayrı bir alemdeydi. Ayşe Nine'nin gelmesine en çok ailenin en küçük çocuğu, dört yaşındaki Nezih sevinmişti. Babaannesine "Kimse benimle oynamıyor, ne olur sen hep burada bizimle beraber kal." diye yalvarıyordu. Ayşe Nine de "Yavrum sen de büyüyünce eline bir telefon alırsın, beni unutursun." diye cevap veriyor, "Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla" misali içinde bulundukları durumu aile fertlerine duyurmaya çalışıyordu.
Ayşegül Hanım'ınn eşi de eve gelince çocuklarından farklı değildi. Sohbet ortamları evlerini onlar farkına varmadan sessizce terk etmişti.
Ayşe Nine içten içe üzülüyor, "Ne olacak bu yeni nesilin hâli!" diye kara kara düşünüyordu.
Bazen de dayanamıyor: "Yeter artık bırakın şu boş işleri, birazcık da kendinizi geliştirmek için faydalı bir şeyler yapın, sorumluluklarınızı yerine getirin." diye sesleniyordu ama onu dinleyen yoktu. Ayşe Nine duvarların sanki kendisine "Sakın sesini daha fazla yükseltme! Evde misafir olduğunu unutma." dediğini duyar gibi oluyordu. Ancak o bu nasihatlerinin akıllara yer edeceğini ve birgün işe yarayacağını umuyordu. Çünkü "Çocuklar anlamıyor diye nasihatı bırakmayın, birgün gelir o nasihatler iş görür." düsturunu kendisi bizzat müşahede etmişti.
Ayşegül Hanım Ayşe Nine'nin rahatsızlığını hissetmiş ve ona hak vermişti. Ancak o da içinde bulundukları durumun vehametini itiraf etmekten çekiniyor, bu durumu değiştirebilecek gücü kendisinde göremiyordu. Ailecek işi baştan sıkı tutmadıkları için adeta ipin ucu kaçmıştı.
Ayşegül Hanım'ın her şey yolundaymış gibi babaannesine:
"Babaanneciğim bir bardak daha çay alır mısın?" diye sorması. Ayşe Nine'nin içini acı acı yakıyordu.
Bazen de ihtiyarlıktan yorgun düşmüş bedenini ayağa kaldırarak, ayaklarını yavaş yavaş sürükleyerek çocukların odasına gidiyor, bilgisayarda oyun oynayan Osman'a:
"Evladım bu adamlar öldür öldür bitmiyor mu? Bu işlere benim aklım ermiyor. Yazık günah, bak gözlerin kanlanmış artık, yüzün de domates gibi kızarmış. Hadi kapat artık." diyordu.
Ninesinin ikazları Osman'da hiçbir harekete yol açmıyor, Osman kafasını çevirmeden, gözlerini dahi kıpırdatmadan hep aynı cevabı veriyordu: "Tamam nine.".... "Tamam".... "Tamam"....
Akan zaman, aksayan ibadetler, bozulan sağlık, tükenen gençlik, üzülen ebeveynler, sevinen şeytan. Milyarlarca dolar kazanan bilgisayar oyun sektörü, kaybeden gençlik. Bağımlı, hasta insanlar. Yeni açılan tedavi klinikleri. Kısaca çağımızın ibtilası işte.
Ayşe nine misafirliğinin son günü torunundan ayrılırken: "Kızım Ayşegül, ibtilayı da edeple karşılamak gerek, Allah de ve sus. Ona güven, ona dayan. Unutma, kalpler Allah'ın elinde." dedi.
Aradan tam beş yıl geçti. Ayşe Nine iki yıl önce vefat etmişti. Evdeki yanlış düzen devam etmesine rağmen Ayşe Nine'nin sözleri ve nasihatleri aile fertlerinin kulaklarında çınlıyor, içten içe vicdan azabı duyuyorlardı.
Bugün Ayşe Nine'nin ölüm yıldönümü idi. Ayşegül Hanım babaannesine Yâsin-i şerif okudu ve ruhuna hediye etti. Ve aklına babaannesinin öğüdü geldi. Babaannesini rahmetle andı. Yatmadan önce gönülden "Sana dayanıyor ve sana güveniyorum Allah'ım!" diye dua etti.
Ertesi gün eşi eve gelince oğlu Osman'a: "Oğlum benim şu telefonumdaki oyunu silin, artık oyun oynamayı bırakıyorum." dedi. Küçük Nezih babasına hayretle bakıyordu. Ayşegül Hanım heyecanlanan kalbinin derinliklerinden seslenerek "Kalpler Allah'ın elindedir." dedi ve gözyaşlarına hakim olamadı.
O günden sonra evlerinde büyük değişiklikler oldu. Babaları eve geldiğinde akşam ve yatsı namazlarını beraber cemaatle kılıyorlar, namazdan sonra sohbet ediyorlar, kitap okuyorlardı.
Ayşegül Hanım her akşam içten içe "Allah'ım! Bütün insanlarımıza böyle hayırlı ameller ve huzurlu bir aile nasip et, evlatlarımızı din ve vatan sevgisi ile yetiştir." diye dua ediyordu.
Her işimizde O'na güvenen ve O'na dayanan kullardan olabilmek niyaz ve ümidi ile....