"Arap Baharı" diye başlayan ve Türkiye'yi heveslendiren süreç, öngörülemez, kestirilemez bir karanlığa büründü. Amerika tekrar "Uzun sürecek bir savaş" tan bahsetmeye başladı. Bütün bunların üzerine bir de PKK'nın kalkışma ve iç savaş provası tuz-biber ekti.
Etrafımızı dumanlı ve karanlık bir hava sardı. Böyle karanlık ve dumanlı bir havada ileriyi kestirmek ve doğru hareket etmek gerçekten zor.
Batı denilen emperyalist-siyonist ittifakın bugün gelinen süreçteki vebali herkesten çok. Çünkü gayr-i meşru niyet ve ihtiraslarını icra edebilmek için can, mal, dirlik, düzen, ahlâk, kültür ... kendi önlerinde engel gördükleri ne varsa yıkmaktan çekinmiyorlar.
Şeytandan ilhamını alan, yakıp yıkmaktan haz duyan bir gücün karşısında durmak ancak Hazret-i Allah'a dayanmak ve O'nun yardımı ile mümkün olur.
Zira şöyle bir misal verelim;
Bir binayı yapmak; emek ister, zaman ister, masraf ister. O binayı ziynetlendirmek, dayamak-döşemek için ayrı bir emek ve masraf gerekir. Ancak bu kadar emekle ve uzunca bir zamanda yapılan bu binayı yıkmak çok kolaydır. Bir bombayla bir anda veyahut birkaç kepçe darbesi ile bir-iki günde yıkabilirsiniz.
İşte bu yıkıcıların önündeki en büyük engel Resulullah Aleyhisselâm'ın izinden giden Allah ehli maneviyat büyükleri idi. Bugün ise ortalığı sahteler işgal etti. Bir de Irak ve Suriye'deki gibi bu maneviyat ehlini ve onların münevver yolunu inkâr eden, onlara düşmanlık yapan vahşiler türedi. Meydan küffara kaldı. (Nitekim Muhterem Ömer Öngüt -k.s.- Hazretleri vefatlarından önce "Bizden sonra her şeyi bekleyin." buyurmuşlardı.)
Resulullah Aleyhisselâm'ın en büyük mucizelerinden birisi; medeniyetten hiçbir nasibi olmayan, vahşiler gibi yaşayan bir kavmi; bütün dünyaya medeniyet ve fazilet taşıyan, iman, ahlak ve adalet abidesi bir halka dönüştürmesi; çöl topraklarında kabileler halinde yaşayan, ömründe devlet görmemiş, devamlı birbiri ile çekişen ve savaşan insanların yaşadığı bir coğrafyada tarihin en büyük imparatorluklarından birisinin temelini teşkil eden bir devlet kurması idi.
Bu saadet asrından 300 yıl sonra bayrağı teslim alan ve kadim bir devlet geleneğine sahip olan Türkler, bu adalet, ahlak ve fazilet bayrağını 1000 yıl bütün dünyaya yaydılar ve insanlığın temsilcisi oldular.
Tarih boyu küfür bayrağını taşıyan, küfrün yayılması için çalışan bir çok millet ve devlet oldu. Ancak hiçbirisi sinsilikte ve alçakça yöntemler uygulamakta bugünkü küffar kadar ileri gitmedi.
Resulullah Aleyhisselâm ve onun takipçisi ve varisi Allah dostlarının yıllarca ilmek ilmek işledikleri, eğittikleri bir toplumun yıkılamayacağını gören küffar işe buradan başladı. Güya Resulullah Aleyhisselâm'a iman eden ancak onun manevî üstünlüğünü, yüce değerini, şefaatini, nûrunu inkâr eden; tasavvufa ve Allah dostlarına düşmanlık besleyen fikirlerin ortaya çıkması ve yayılması için çok gayret gösterdiler. Hint yarımadasında Ahmedîlik gibi fırkaları, Arap yarımadasında Vehhabileri desteklediler, iktidar yaptılar. Veyahut hoşgörü adı altında "Muhammed Aleyhisselâm'a iman etmese de olur." zihniyetinin yayılması için her türlü desteği verdiler. Ortak noktası Resulullah Aleyhisselâm'a, onun varisi evliyaullaha olan imanı sarsmak, mümkünse ortadan kaldırmak idi. Nihayetinde;
Adalet menbaı bir medeniyette din adına adaletsizlikler yapanlar türedi, Nezafet menbaı bir medeniyette hoyratlık ve laubaliliği yaydılar. Haya ve namus timsali kızlarımıza aşufteleri; mertlik, şefkat ve dirayet timsali civanlarıma arsız ve hırsızları örnek (rol-model) gösterdiler. (Meselâ, son zamanlarda dizilerde sevimli hırsız karakterleri arz-ı endam etmeye başladı.)
Bir taraftan dinden uzaklaştırmaya çalıştılar, diğer taraftan dini bozmaya çalıştılar. Şeytanın yapamadığını yaptılar, bize çok zarar verdiler. Hâlâ da vermeye çalışıyorlar.
Bu şebeke amacına ulaşabilmek için, İslâm'ın nezafetini, müslümanın iman ve ahlâkını bozmaya çalışıyor. İslâm'ı terör dini gibi göstermek, İslâm dünyasındaki birlik ve beraberliği bozmak, İslâm ülkelerinin devletlerini yıkmak, ordularını dağıtmak için elinden geleni yapıyor.
Bütün İslâm dünyası çalkalanırken bu memleketin ayakta durmasının en büyük sebebi yüzyıllar boyu bu millete hayır dua etmiş zatların ve Allah yolunda yürümüş atalarımızın dualarıdır. Başka bir şey değildir.
Binaenaleyh bugün Irak'ta, Suriye'de türeyen fitnenin yakın zamanda biteceğini zannetmeyelim. Libya ve Somali ciddi tehdit altında. Mali, Nijerya, Pakistan bunların teröründen muzdarip. Suriye, Irak gördüğünüz gibi. Mısır'da, Arabistan'da bu tehditin ortaya çıkma ihtimali var.
Türkiye bugünü öngöremedi. Bazı hatalı adımlar attı. "İlkeli bir politika yürütüyoruz." dedi ancak blöfleri, söylem ve eylemleri uyuşmayan hareketleri yüzünden öngörülmesi zor bir ülke haline geldi. PKK meselesinde ise "Mehmet Ali Birand-Cengiz Çandar Zihniyeti" diye özetlenebilecek Batılıların zerkettiği zehri benimsedi. "Aman PKK barışı bozmasın" derken PKK aldı başını gitti, devlet kurma aşamasına geldi. Adamlar ordusunu kuruyor, büyütüyor; diğer taraftan Rum'u, Yunan'ı, yahudisi kaşınıyor, fırsat kolluyor; biz ise nelerle uğraşıyoruz?
Hz. Ebubekir -r.a.- Efendimiz halife seçildiği zaman yaptığı hutbesinin bir yerinde şöyle buyurmuşlardı:
"Bir millet Allah yolunda cihadı bırakacak olursa, Allah o milleti belâya uğratır."
Yüzyıllar boyu Türk milletine kadim devlet geleneğini ve dirayeti öğretmiş ve tavsiye etmiş gerçek evliyaullahın tavsiyeleri unutuldu. Sahtelerin fikirleri gerçek zannedildi.
Dolayısı ile yıkmaktan, fitne-fesat tohumu ekmekten çekinmeyen, envanterinde nükleer harp dahil her türlü katliam planını hazır tutan bir cinayet şebekesi ile karşı-karşıya olduğumuz bu zamanda, gerçek Allah dostlarının nasihat ve vasiyetlerine kulak vermemiz, Hazret-i Allah'a tam bir teslimiyetimizle sığınmamız icap ediyor.