Bizans serhaddi boyunca uzanan uç noktalarındaki Türkmen yöneticilerinin, 629/1231 barışı gereği Bizans yerel yönetimleri ile "müdârâ" politikasını benimsediklerini; ancak Selçuklu-Bizans merkezî yönetimleri arasında, kendileri için uygun bir ortam bulduklarında sınırlarını genişletme yönünde harekete geçtiklerini belirtmiştik. Bunu doğrulayacak şekilde; asrın Bizans tarihçilerinden Pachymeres ve Gregoras, 1264'ten 1304'e kadar uzanan kırk yıllık süreçte, kimi zaman Osman Gâzî'nin adını da açıkça zikrederek; doğu sınırında, Paphlagonia, Bithynia, Pamphylia ve Frigya'dan Pamphylia'ya dek uzanan bölgelerde ortaya çıkan bu çatışma ve istilâ faaliyetlerinden geniş bir biçimde sözederler.
Bizans tarihçisi Gregoras, başkentin 1254'te yeniden İstanbul'a taşınması ve sınırların savunmasız kalması sonucu, Türkler'in savunma mekanizması çöken Bizans'ın doğu sınırını kolaylıkla aşarak, Paphlagonia'dan Pamhylia bölgesine kadar uzanan Bizans arazilerine peşpeşe akınlar düzenlediklerini açıkça ifâde eder. Onun son derece mühim olan bu kayıtlarına göre; Bizans imparatoru VIII. Michael Palaiologos (ö. 1282), Menderes bölgesindeki Türkmen ilerleyişini önlemek için 1264'te kardeşi Ioannes Palaiologos'u bu bölgeye göndermiş; buradaki kaleleri güçlendirip savunma ordusunu takviye eden Ioannes, geçici bir süre bölgeyi kontrol altına almayı başarmışsa da, bölgeden ayrılır ayrılmaz pusuda hazır bekleyen Türkler, bu kez Menderes nehrinin güneyindeki yerleşim noktalarını tamamen ele geçirmişlerdir. Ayrıca aynı yıllarda Sakarya nehrini aşarak Paphlagonia'yı tahrip eden Türkler'in üzerine gönderdiği kalabalık bir ordu, Türkmenler tarafından pusuya düşürülerek fecî şekilde imhâ edilmiştir.(1) Yine yıl 1278/79'u gösterirken imparator Michael, oğlu Andronikos'u Trailles (Aydın) surlarını Türkmen akınlarına karşı tahkim etmesi için göndermiş; fakat savunma mekanizmasının ve bölgedeki muhâfızların sayısının güçlendirilmesi, şehrin 4 yıl gibi kısa bir süre sonra Menteşe Türkmenleri'nin eline geçmesini önleyememiştir.(2)
Michael'in, ölümünden önce, 1280-81'de Sangarios (Sakarya)'ya gelerek şehrin surlarını tahkim ettirmesi de, Bizans/Selçuklu hudutlarında, özellikle Bithynia uçlarında uzun zamandır yaşanan bu hareketlilikten kaynaklanmıştı.(3) Özellikle İshak Fakîh geleneğinde Osman Gâzî'nin Bithynia'daki ilk çatışmalarının, kuzey istikâmetine doğru aynı hattın üzerinde bulunan İnegöl ve çevresindeki tekfurlar arasında cereyân etmiş olması; onun bu fetih girişimlerinin, 1280/81'den önce Bithynia'da yaşanan bu Türkmen akınlarının bir parçası olup, imparator Michael'i Sangarios'ta sıkı tedbirler almaya sevk eden Bizans/Türkmen çatışmalarının tipik örnekleri arasında yer aldığını açıkça ortaya koyar.
Âşık Paşa-zâde ve Neşrî'nin, Orhan Gâzî'nin imamı İshak Fakih'e dayanan gelenekte, Osman Gâzî'nin 685-688/1287-1289 aralığında Bizans tekfurları ile çarpıştığı sırada Germiyan-oğulları ile de savaştığı, hatta bu savaşlarda Selçuklu Sultânı ile işbirliği yaptığından açıkça söz edilmektedir. Osmanlı kroniklerinde tarihî açıdan hâlâ belirsiz birer vak'a olarak kalan bu bilgiler, Âşık Paşa-zâde ve onu izleyen Neşrî tarafından ele alınmış; Âşık Paşa-zâde Osman Gâzî'nin Karacahisar fethini Ertuğrul zamanındaki ilk fetihle karıştırdığı için 1223 ve 1231 Tatar akınlarıyla sentezleyerek, Neşrî ise iki fethi kesin bir çizgiyle birbirinden ayırt ederek yeniden kurgulamışlardır.
İshak Fakih, Karacahisar tekfurunun Selçuklu itaatinden çıkışını anlatırken, o sıralarda uçlarda otoritenin gevşemesinin asıl sorumlusunun Germiyanoğlu olduğunu, Selçuklu Sultânı'nın(4) dilinden hikâye ederek: "Germiyân-oğlı o garîbleri sevmez… Ekser ol kâfirlerüñ hareketi anuñ ihmâlindendür, ben hôd bilürin!" dediğine işâret eder.(5) Buna göre, Sultân'a haraç vermekle yükümlü olan Karacahisar tekfuru ile İnegöl tekfuru ve bölgedeki diğer yerel yönetimlerin başına buyruk bir biçimde harekete geçmesi, İshak Fakih geleneğine göre doğrudan Germiyanoğulları'nın o sıralardaki icraatları ve çatışmalarıyla ilgiliydi; daha doğrusu Germiyanlılar'ın bölgedeki saldırganlıklarından doğan otorite boşluğu, yukarıda işâret ettiğimiz Bizans yerel yöneticilerinin harekete geçmelerinin de yegâne sebebini teşkil etmişti.
Imber ve Lindner gibi isimlerin, tarihî gerçekliğini tespitten çok, ortadan kaldırmak maksadıyla tartıştıkları Germiyanlılar'la savaş meselesi, 765/1366'dan daha önceki bir tarihte yazılmış olan Farsça Anonim "Selçuk-nâme"ye(6) açıkça yansımıştır. Anadolu Selçuklu ve Beylikler döneminden kalma takvimlerinin birbirine eklenmesiyle oluşturulan(7) bu kısa kronikte belirtildiğine göre; 684/1285 yılı ortalarında, Konya'da iki Selçuklu şehzâdesinin tahta geçmesiyle başlayan taht kavgalarından sonra Batı Anadolu'da sonu bir türlü gelmeyen bir isyan ve kargaşa dönemi başlamış; yeni Sultan Gıyâseddîn Mes'ud'un saltanatını tanımayan Karamanoğulları ve Eşrefoğulları beylikleri isyan bayrağını çektikleri gibi, Frigya'nın önemli bir kısmına yayılmış olan Germiyanoğulları da Sultan'a karşı isyana kalkışmıştır. 685/1286 yılı ortalarında Gorgorum'u işgâl etmeleri üzerine, Baltu kumandasındaki Selçuklu-İlhanlı müttefik kuvvetleri isyancı Germiyan birliklerini dağıtmış;(8) ancak aynı yıl Ramazan ayının 17'sinde, bir Çarşamba günü Germiyanlılar'dan esir alınan 10 kişi, Selçuklu ordusunun boş bir anından faydalanarak Germiyanlılar'ı Sultân'a karşı yeniden harekete geçirmiş, 686/ 1287'de ordusuyla yeniden yola çıkan Gıyâseddîn Mes'ud Germiyan ülkesini yağma ettiği hâlde karşısında hiç kimseyi bulamamıştır.(9) Yine aynı yıl içinde Germiyanlılar bir kez daha harekete geçerek Gıyâseddîn'in gönderdiği orduyu dağıtmış, Sâhib Ata Fahreddîn'in torununu katletmiş ve bunun üzerine Sultan bizzat ordusunun başında Germiyan vilâyetine yönelerek, ordularını dağıtmış ve buraları ve uç vilâyetlerinin bir kısmını yağmalamıştır.(10)
687 yılı Cemâziye'l-âhir'inde (Temmuz/1288) Bedreddîn Murad, Sultân'a itaat etmek üzere Konya'ya gelip Has Balaban'la görüşmüş ve Germiyanlılar'la Selçuklular arasında barış yapılmıştır.(11) Ancak Germiyanlılar yine rahat durmayarak, 688/1289'da yeniden harekete geçmişler; Gıyâseddîn bu kez beylerbeyi 'Azîzü'd-dîn'i bir orduyla Germiyan üzerine gönderdiği gibi; "Uç tarafındaki Türkler" de Sultân'ın ordusuna yardım etmek üzere bir birlik göndermişlerdir.
Anonim "Selçûk-nâme" nüshasında bu şöyle ifâde edilmiştir: "Sâhib Fahrü'd-dîn Kazvînî şerlilerin işini bitirip geriye dönünce, beşerin tâkatinin hâricinde başka bir kavga vâkı' oldu. Uc tarafındaki Türkler'in ordusu hareket etti; begler-begi 'Azîzü'd-dîn'in ordusuyla buluşup, ber-â-ber olup Lâzîk (Laoidikeia/Denizli) vilâyetine yürüdüler. Germiyân 'ordusu dağıtıldı, 'Alî-şîr-oğlu'nun duhter-zâdesi olan Bedrü'd-dîn Murâd öldürüldü."(12)
O döneme âit tarihî bir takvimden nakledilen bu kayıttaki: "Uc tarafındaki Türkler'in ordusu hareket etti." kaydı, kuşkusuz Osman Gâzî ve beraberindeki uç Türkmenleri'nin Selçuklular'la ittifak kurduklarını göstermekte ve İshak Fakih'in bu yöndeki rivâyetini tasdik etmektedir. Bu kayda göre; İshak Fakih tarafından belirtilen tarihte Selçuklu yönetimi ile Germiyanlılar arasında gerçekten de bir savaş meydana gelmiş; bu savaşa, yine Fakih'in bildirdiği üzere "uc tarafındaki Türkler"in lideri Alp Osman Gâzî ve ordusu da destek vermiş ve neticede Selçuklu-Kayır Hân'lı müttefik kuvvetleri Germiyan ordusunu perîşân etmiştir. İleride Germiyan beyinin yenilgisini müteâkip buradan kaçıp kurtulan Germiyanlılar'ın bir kısmı, Eskişehir (Sultanönü) ve Osman Gâzî tarafından aynı yıl içinde fethedilen Karacahisar çevresine gelerek kalıcı bir biçimde buraya yerleşeceklerdir.
Rivâyetin devâmında önemli bir ayrıntıdan sözedilerek; Germiyanoğulları ile beylerbeyi 'Azìzüddìn ve ona destek veren Osmân Gâzî uç birlikleri arasında "Künler" kazâsında cereyân eden bu savaşın, 4 Cemâziye'l-evvel 688/15 Haziran 1289 târihinde meydana geldiği açıkça belirtilmiştir.(13) "Uç tarafındaki Türkler" in lideri Osman ve ordusunun da destek verdiği Germiyan-Selçuklu mücâdelesi bir müddet daha devam etmişse de, 689/1290'da kesin olarak sona ermiştir.(14)
İşte tüm bu kayıtlara paralel olarak, İshak Fakih 684/1285'ten beri Germiyanlılar'la savaş hâlinde olduğuna işâret ettiği Osman Gâzî'nin, Selçuklu müttefik kuvvetleriyle birlikte hareket ettiği Germiyan mücadelesini Karacahisar fethiyle birlikte 687/1288 yılı içinde gösterdiği gibi; çağdaş bir görgü şâhidinin notlarını içeren "'Osmân Târîhi"nin manzum metninde de, Germiyan-Selçuklu mücâdelesi ve Karacahisar fethi sonrası Osman Gâzî'nin Sultan tarafından "uç emirliği"ne yükseltilişi, Germiyan-Selçuklu mücâdelesinin kesin olarak sona erdiği 689/1290 yılı içinde gösterilmiştir.
İshak Fakîh'in çağdaşı bir müellifin elinden çıktığında şüphe olmayan bu eski kroniğin, Firdevsî tarafından kaleme alınan manzum özetinde bu an şöyle dile getirilir:
"Altı yüz seksen tokuzda bil hemîn
Saltanat tahtında oldı cân-nişîn"(15)
Kaynağın orijinalinden geldiği âşikâr olan bu rivâyet, Firdevsì tarafından nazma çekilirken "saltanat tahtına oturma yılı" olarak gösterilmekle birlikte, biz analitik bir yaklaşımla bu bilginin, Osman Gâzì'nin "saltanat îlânı"yla değil, Germiyanoğlu'nun isyânı sırasında Selçuklu sultânına sağladığı yardım ve Karacahisar'ı fethedip bölgeyi kontrol altına almasının bir mükâfâtı olarak "emâret-i kübrâ"; yâni "büyük emirlik" derecesine yükseltilmesiyle alâkalı olduğunu söyleyebiliriz. Bu noktada "'Osmân Târîhi" derleyicisi kronolojiyi karıştırmış ve istiklâl târihi zannettiği bu târihi, öncesinde işâret ettiği Bilecik, Yarhisar ve İnegöl fetihlerinden sonraya atmıştır.
Dolayısıyla İshak Fakih'e ve manzum "'Osman Târîhi"ne dayanan bu rivâyetler, yukarıdaki tarihî bilgiler ışığında yeni bir değer kazanmaktadır. Germiyanoğlu, Selçuklu merkezî yönetimi ve uç bölgesindeki gelişmeleri günü gününe aktaran anonim "Selçûk-nâme"de; neredeyse 5 yıl boyunca devam edip, 684/1285'te başlayan ve kesin olarak ancak 689/1291 yılında sona eren Germiyanoğlu isyânının da aynı yıl içinde başlayıp bitmiş olması kuşkusuz bir tesâdüf değildir.
Görüldüğü üzere Osman Gâzî'nin, Orhan Gâzî'nin imamı İshâk Fakih'in anlatılarında rastladığımız Bizans yerel yönetimleri ve Germiyanlılar'la sınır mücâdeleleriyle, istiklâle zemin hazırlayan ilk gelişmelere ilişkin verdiği bilgiler; dönemin Selçuklu, Bizans ve Beylik kaynakları ile birebir örtüşmektedir.
Tıpkı muâsır bir görgü şâhidi olan İshâk Fakîh gibi, onunla aynı çağda yaşayan Bizans târihçisi Georgios Pachymeres de Osman Gâzî'nin ortaya çıkışını 1285-1292 yılları arasındaki olaylara odaklandırmıştır. Ünlü tarihçi bu tarihlerde Selçuklu Devleti'nde ortaya çıkan taht kavgaları, buna bağlı olarak meydana gelen Germiyan isyânı ve Emîr Yavlak Arslân'ın katli gibi uçtaki gelişmeleri, Osmân Gâzî'nin târih sanhesine çıkışı ve uç beyleri arasında yükselişinde önemli bir aşama olarak görmüştü.
1302 Bapheus Savaşı'nı anlatırken, İznik sınırında Türkmen gâzîlerin önderliğini üstlenmiş olan Osmân'ın târih sahnesine çıkış ve yükseliş hikâyesini anlatmak için on yıl öncesine dönen Pachymeres, Paflagonya (Kastamonu) bölgesine hükmeden Amourios (Emir)'in, Gıyâseddîn Mes'ud'un saltanat mücâdelesi sırasında karşı tarafı desteklediğini ve daha sonra tahtını korumayı başaran Mes'ud'a armağanlar sumasına rağmen suçunu affettiremeyip Sultân'ın emriyle katledildiğini belirttikten sonra, Osman Gâzî'nin uç gâzîleri arasında siyâsî bir lider olarak ortaya çıkışın da bu tarihlerde gerçekleştiğini açıkça ifâde eder.(16) Bu bilginin doğruluğu; Yavlak Arslan'ın ölüm târihi ile, Aksarâyî(17) ve Anonim "Selçûk-nâme"deki olayların kronolojik sıralaması doğrultusunda tespit edilebilmekte; Osmanlı kaynaklarında yer alan bilgilerin doğruluğu kesin olarak te'yid görmektedir.
Şu hâlde Pachymeres'e göre Osmân Gâzî'nin Bizans'ı tehdit eden siyâsî ve askerî bir önder olarak târih sahnesine çıkışının başlangıcı Bapheus Savaşı değil, Yavlak Arslan'ın ölümünü tâkip eden süreçte, oğlu Ali'nin Bizans'a yaptığı akınları kesmesi ve uçtaki Türkmen beylerinin kısa bir süre önce Osman Gâzî'nin sancağı altına girerek akın faaliyetlerine girişmesiydi. Başta Prof. Dr. Halil İnalcık olmak üzere, günümüz araştırmacılarının birçoğu Pachymeres'in "27 Temmuz'da Osman'ın birkaç bin adamıyla birlikte Bapheus'ta ansızın ortaya çıktığını"(18) söyledikten sonra, bir takdim-te'hirle daha önceki olaylara dönerek, Gıyâseddìn Mes'ud'la Keyhusrev arasındaki taht kavgalarına uzanmasının ve onun yükselişini Paflagonya (Kastamonu) emirinin ölümünden sonra akınların durması üzerine etraftaki Türkmen gâzî beylerinin toplanmasına bağlamasının sebebini aramışlar; ancak Bizans müverrihinin bunu hangi maksatla yaptığını, bu olaylara dönerek "Osman'ın ortaya çıkışı" hakkında neyi anlatmak istediğini anlayamamışlardır. Örneğin İnalcık, aslında Osmanlı rivâyetleriyle birebir aynı çizgide yürüyen bu süreci tamâmen yanlış yorumlamış ve Pachymeres'in "işin en başı" olarak gördüğü; Osmanlı kaynaklarında "emâret-i kübrânın başlangıcı" olarak yansıtılan bu safhayı, herhangi bir târihî gerekçeye dayanmayan zorlama bir yorumla Bapheus Savaşı'na odaklandırmıştır. Hâlbuki Bapheus Savaşı Osman Gâzî'nin uçlarda ilk kez, bir gâzî lideri olarak târih sahnesine çıkmasına değil, 699/1300'de kurduğu müstakil yönetimin Selçuklu sultânı tarafından onaylanmasına zemin hazırlamıştır.
Eğer 'Osman Gâzî'nin ortaya çıkışı yukarıdaki siyasî gelişmelerle değil de, Bapheus Savaşı ile alâkalı olsaydı, onun hakkında bu kadar ayrıntılı bilgiye sâhip olan Pachymeres'in eserinde bu önemli gelişmeden mutlaka sözetmesi ve yukarıdaki açıklamalarının yerine bunu koyması gerekirdi. Fakat o, açık bir dille onun bölgedeki sivrilişini ve Bizans için önemli bir tehdit hâline gelişini Bapheus Savaşı'ndan çok daha önceki bir târihe, Türkmen beylerinin onun gazâ sancağı altında birleşip, onu kendilerine gazâ lideri edinmelerine bağlamıştır.
Nitekim Âşık Paşa-zâde de, bu bilgiye tam anlamıyla paralel şekilde, 689/1290'daki Karacahisar fethinden sonra Osman Gâzî'nin "sancak begi olup at bindi" ğini söyledikten sonra, yazdığı manzûmede tıpkı Pachymeres gibi etraftaki gâzîlerin Osman Gâzî''nin sancağı altında toplandığına ve Osman için "ezeldeki sa'âdet güneşi"nin bu sırada doğduğuna işâret ederek şöyle der:
"Yığıldı 'Osmân'uñ yanına gâzî
Ki dâyim artar oldı fazl u ni'met
Sa'âdet güneşi toğdı ezelden
Nazar idüñ gâzîler, oldı mir'ât"(19)
Onun bu sözleri, Pachymeres'in yukarıdaki anlatısındaki tüm kapalı noktaları açıklamakta, ünlü Bizans tarihçisinin "Atmanes (Osman)'ın bir gazî lideri olarak ortaya çıkışı" konusunda geçmiş olaylara dönerek neyi anlatmaya çalıştığını açık ve net bir biçimde ortaya koymaktadır.
Dolayısıyla yukarıdaki çağdaş kayıtlara dayanarak; Germiyan seferlerini sona erdirip 689/1290 yılında bölgeyi kontrol altına alan Selçuklu sultânı Gıyâseddìn Mes'ud'un, savaşta kendisine destek sağlaması ve bu karmaşık ortamda harekete geçen Karacahisar tekfurunu hezimete uğratıp kaleyi hâkimiyeti altına alması nedeniyle, "subaşı" statüsüne sâhip bir alp olan Osman Gâzî'yi "sipehdâr-ı diyâr-ı uc" sıfatıyla uç beyliğine atadığını ve "Osmanlı Uç Beyliği"nin tarihte ilk kez siyâsî bir oluşum olarak bu olaylar netîcesinde ortaya çıktığını söyleyebiliriz.
(1) Nikêforos Grêgoras, "Româikê Historia", I (1204-1341), s. 154, Dêmêtrês Moshos, Atina, 1997.
(2) Grêgoras, a.g.e., I, 157-158; Georgios Pachymeres, "Relations Historiques", II, s. 591-599, nşr.: A. Failler, Paris, 1984.
(3) Pachymeres, a.g.e., II, s. 633-637.
(4) Âşık Paşa-zâde bir imlâ yanılgısı sonucu Sultân'ı "'Alâ'e'd-dîn" olarak gösterir; ancak orijinal kaynağı daha dikkatli kullanıp "'Osmân Târîhi"ni nazm etmiş olan Firdevsî, bu noktada doğru olarak "Gıyâseddîn" ismini verir.
(5) Krş. Âşık Paşa-zâde, "Tevârîh-i Âl-i 'Osmân", Atsız nşr., İstanbul, 1947, s. 97.
(6) Anonim "Selçuk-nâme", Bibliotheque Nationale, Supp. Persian, nr.: 1553.
(7) Bu isabetli tespit, Prof. Dr. Osman Turan'ın "İstanbul'un fethinden Önce Yazılmış Tarihî Takvimler"in Giriş kısmında yer alır.
(8-14) Anonim "Selçuk-nâme", vr. 59a-60b.
(15) "Manzum Osmân Târîhi", "Velâyet-nâme" içinde, Ankara Millî Ktp. Yz. nr.: A-7544, vr. 94a.
(16) Pachymeres, a.g.e., II, s. 358 vd.
(17) Kerîmüddîn Mahmûd Aksarâyî, "Müsâmeretü'l-Ahbâr fî Müsâyeretü'l-Ahyâr", nşr:. Osman Turan, s. , Ankara, 1944.
(18) Pachymeres, a.g.e., II, s. 538.
(19) Krş. Âşık Paşa-zâde, a.g.e., s. 99-100.