Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
KUR'AN-I KERİM TEFSİRİ - İhlâs Sûre-i Şerif'inin Tefsiri (2) - Ömer Öngüt
İhlâs Sûre-i Şerif'inin Tefsiri (2)
KUR'AN-I KERİM TEFSİRİ
Dizi Yazı - Tefsir
1 Ağustos 2014

 

İhlâs Sûre-i Şerif'inin Tefsiri (2)

TEVHİD AKİDESİ'NİN ÖZÜ

 

Allah Bir Tektir:

"De ki: O Allah bir tektir." (İhlâs: 1)

"Bir tek" mânâsına gelen "Ehad" lâfzı, Zât-ı ilâhî'ye âit has bir sıfat olup, başka hiç kimse hakkında kullanılmaz. Çünkü Allah-u Teâlâ zâtında birdir ve her cihetten tektir. Hiçbir varlığa benzemez, hiçbir varlık da kendisine benzemez. Zâtında, sıfatlarında, işlerinde, isimlerinde, asla misli ve benzeri yoktur. Birliğinin, tekliğinin delilleri yarattığı varlıklarda apaçık görülür.

Sıfatlarında birdir, hiçbir sıfatının benzeri başkasında yoktur. Mahlûkatta, bilhassa insanlarda O'nun sıfatlarının benzeri değil nişâneleri vardır. O nişânelerden Allah-u Teâlâ'nın ilâhî sıfatları sezilir ve iman edilir.

Varlığının başlangıcı yoktur, nihayete ermez.

Fiillerinde birdir; yaratmakta, yarattıklarını idâre etmekte yardımcıya ihtiyacı yoktur.

İsimlerinde birdir; Esmâ-i hüsnâ'sında hiçbir isimde hakiki mânâsıyla benzeri yoktur. Yegâne ve benzersizdir. Bu ise Tevhid'in kati ifâdesidir.

Allah-u Teâlâ eksiksiz olan "Seyyid"dir, şerefi en üstün olan "Şerif"tir, azameti en yüce olan "Azîm"dir, hilmi en mükemmel olan "Halîm"dir, ilmi geçmişi ve geleceği içine alan "Âlim"dir, hikmeti en yüce olan "Hakîm"dir. Her türlü şeref ve yücelikte mükemmelin kendisidir. O'ndan başkası için bu sıfatlar kullanılmaz.

Ulûhiyet ve ubûdiyet yalnız O'na mahsustur. Varlığına şâhit yine kendi varlığıdır. Her varlık O'nun kudretinin eseridir. Var olan ne ki varsa O'nunla var olmuştur.

Allah-u Teâlâ "Vâhid" sıfatı ile de muttasıftır. İlâhlıkta tektir, O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur.

Nitekim bir Âyet-i kerime'sinde buyurur ki:

"Sizin ilâhınız bir tek ilâhtır." (Bakara: 163)

Fakat insanların kendi uydurdukları bâtıl ilâh çoktur. Bunun içindir ki bir mümin "Lâ ilâhe illâllah" dediği zaman; onların hak olmadıklarını, ancak hak mâbud olarak Allah'ın var olduğunu ispat ve tasdik etmiş olmaktadır.

Müminin ilk görevi, O'nun kendisinden başka hiçbir ilâh olmayan, tek ve ortaksız Allah olduğunu bilmesi; O'nun Zât-ı akdes'ini zihinlerde tasavvur edilen, vehimlerde hayal edilen her şeyden tecrîd etmesi, uzak tutmasıdır.

Gerek yahudiler ve gerekse hıristiyanlar aslında "Tevhid ehli" oldukları halde, Allah-u Teâlâ'yı şânına lâyık olmayan noksan sıfatlardan, eksikliklerden uzak tutmadıkları için "Tenzih ehli" olamamışlardır. Kur'an-ı kerim Allah-u Teâlâ'yı bir bilmenin bu bakımdan yeterli olmadığını göstermek için O'nun eşi ve benzeri olmadığını, birliğinin her yönüyle Zât-ı akdes'ine mahsus bir birlik olduğunu ortaya koymuş, Allah-u Teâlâ'nın birliği inancına, O'nun eşsiz yüceliği demek olan "Tenzih" vasfını eklemiştir.

Resulullah Aleyhisselâm'ın İslâm'a dâvet ettiği Arap müşrikleri de Allah'ın varlığına inanıyorlardı, fakat putları O'na ortak koşarak inanıyorlardı. Bu ise makbul bir iman değildir. Tapılacak, ibadet yapılacak, kulluk edilecek, mabud tanınacak başka hiçbir mâbud yoktur, yalnız ilâhlık kendisinin hakkı olan Allah vardır.

Nitekim diğer bir Âyet-i kerime'sinde de şöyle buyurur: "Yoksa onların Allah'tan başka bir ilâhı mı var? Allah onların ortak koştukları şeylerden uzaktır." (Tûr: 43)

Allah-u Teâlâ müşriklerin söylediklerinden, iftiralarından ve şirk koşmalarından kerîm zâtını tenzih etmektedir.


  Önceki Sonraki