Âyet-i kerime'de:
"Ramazan ayı öyle bir aydır ki, onda Kur'an-ı kerim nâzil oldu." buyuruluyor. (Bakara: 185)
Cenâb-ı Hakk'ın rahmet ve bereketini bol bol ihsan ettiği, Cenâb-ı Fahr-i Kâinat -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in "Ümmetimin ayıdır." buyurduğu çok feyizli çok mübarek bir aydır. Bu ayda nafile olarak yapılan namaz, zikir, sadaka gibi her türlü ibâdetler, diğer aylarda edâ edilen farzlar gibidir. Ramazan'da edâ edilen bir farz ise sair zamanlardaki yetmiş farza muadildir.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmaktadır:
"Ramazân-ı şerîfin girmesiyle rahmet nüzulü için cennet kapıları açıldığı ve yasaklardan sakınma sebebiyle cehennem kapıları kapandığı gibi şeytanlar da zincir ile bağlı ve hapsolunurlar." (Buhâri)
Ramazanın evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennemden azad olmaktır. Bir kimse bu aya lâyık olduğu hürmet ve saygıyı göstererek ihyâ ederse onun bütün senesi iyi olarak geçer.
Ramazan-ı şerif Hazret-i Allah'ın bir misafiridir. Farz-ı muhal ki çok zengin sayılan, çok muteber bir kimse bize misafir olarak gelecek, bir çok da kıymetli hediyeler getirecek. Böyle bir misafiri nasıl karşılarız? Bir de bu misafir Hazret-i Allah'ın misafiri olursa, o zaman nasıl karşılamak ve geldiği zaman da nasıl ağırlamak gerekir?
Ramazan-ı şerif öyle bir misafir, tasavvura sığmayan bir lütuftur ki Kadir gecesi gibi kıymetli bir hediye ile gelmiştir. O Kadir gecesi ki Hazret-i Allah biricik Habib'inin -sallallahu aleyhi ve sellem- hürmetine ihsan ve ikrâm buyurmuştur. Kendisi de kıymetli, hediyesi de kıymetlidir. Nimet içinde nimet...
Her şeyden evvel Ramazan-ı şerif'i ihyâ edebilmeyi Hazret-i Allah'tan dilemek "Allah'ım, bu kıymetli ayda rızâna uygun hareketler yapabilmeyi ihsan et." diye niyaz etmek lâzımdır. Bu ayı ahireti kazanmak için fırsat bilmelidir. Bizden hoşnut olursa, belki de ebedi kurtuluşumuza vesile olacak.
Diğer taraftan Ramazan-ı şerif gelince hayatımıza nizam ve intizam girer. Gece ibadetlerine kalkmayan bir insan dahi sahura kalktığı zaman hiç olmazsa iki rekât namaz kılar da yatar.
• Erkek ve kadın her müslümanın teravih namazı kılması sünnet-i müekkededir.
• Ramazan gecelerinde yatsının son sünnetinden sonra yirmi rekât olarak kılınır. Vitir namazı ise teravihten sonra kılınır.
• Teravih namazını on selâm ile ikişer rekât kılmak sevaplıdır. Dörder rekât da kılınır. Dörtten fazla rekâtta selâm vermek mekruhtur.
• Teravih namazını evde cemaatle kılmak bir fazilet olmasına rağmen, mescitte cematle kılmak daha üstün bir fazilettir.
• Teravih namazı orucun değil, Ramazan ayının sünnetidir. Bunun içindir ki oruç tutamayan hasta ve yolcu gibi özür sahiplerinin de bu namazı kılmaları sünnettir.
• Vakti geçirilmiş olan teravih namazının kazası yapılmaz.
• Yatsının farzı kılındıktan sonra camiye gelen bir kişi, önce yatsının farzını kılar, sonra teravih kılmak için imama uyar. Daha sonra kılamadığı rekâtları kendi başına kılar.
Ramazan-ı şerif'te tutulan oruç çok kıymetlidir.
Hadis-i şerif'te:
"Kim ki faziletine inanarak ve mükâfatını Cenâb-ı Hakk'tan umarak Ramazan'da oruç tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır." buyuruluyor. (Tirmizî)
İslâm'ın binasını teşkil eden temel esaslarından ve en büyük erkânından birisi de Ramazan orucudur.
Hakk Celle ve Alâ Hazretleri Âyet-i kerîme'sinde:
"Ey iman edenler! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi, oruç size de farz kılındı. Tâ ki korunasınız." buyuruyor. (Bakara: 183)
Oruç, niyet ederek, tan yeri ağarmaya başladığı zamandan güneş batıncaya kadar, yemek içmek, mukarenet gibi şeylerden uzak durmak demektir.
Âyet-i kerime'de şöyle buyurulmaktadır:
"Fecirde beyaz iplik siyah iplikten ayırdedilinceye kadar yiyin için. Sonra da orucu gece oluncaya kadar tamamlayın." (Bakara: 187)
Bundan maksat, gündüzün beyazlığının gecenin siyahlığından ayırdedilmesidir.
Oruç gizli yapılan ve pek faziletli olan bir ibadettir. Orucun sevabı her türlü ölçülerin üstündedir.
Allah-u Teâlâ Hadis-i Kudsî'de şöyle buyurur:
"Âdemoğlu'nun işlediği her iş kendisinindir, fakat oruç benimdir, onun mükâfatını ben vereceğim." (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 903)
Bir Hadis-i şerif'te ise şöyle buyuruluyor:
"Cennette reyyan denilen bir kapı vardır. Kıyamet gününde bu kapıdan cennete yalnız oruçlular girerler, başka hiç kimse giremez. "Oruçlular nerede?" denilir. Hepsi kalkarlar ve içeri girerler, sonra da kapı kapanır, artık kimse giremez." (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 898)
Oruçlu bir kimse, mükâfat olarak Allah-u Teâlâ'nın rahmeti ile karşı karşıya gelmekle vâdolunmuştur.
Hadis-i şerif'lerde şöyle buyurulmaktadır:
"Oruçlu olan kimse bir mümini gıybet veyahut ezâ ve cefâ etmedikçe iftar edinceye kadar ibâdettedir." (Câmiu's-sağir)
"Oruçlunun iki sevinci vardır: İftar ettiği zamanki sevinci, bir de Rabb'ine kavuştuğu zamanki sevinci." (Müslim)
"Oruçta riyâ tasavvur olunmaz." (Münâvî)
Âyet-i kerime ve Hadis-i şerîf'lerde orucun fazilet ve ehemmiyetinin beyan edilmesi, mazeretleri sebebiyle tutamayanların kaza etmesi lüzumu, kasten bozanların misliyle cezalandırılması, ihtiyarlık ve hastalığından dolayı tutamayanların ise fidye vermeleri orucun ibadetler arasındaki değerini göstermektedir.
Oruç, diğer ibadetlerin kabulüne de sebep olur. Oruç bedenin zikri olur, ucbu ve kibri kırar, huşûyu artırır, kalbi ve aklı nurlandırır.
Hadis-i şerif'lere göre her şeyin bir kapısı vardır, ibadetlerin kapısı da oruçtur. Her şeyin bir zekâtı vardır, bedenin zekâtı da oruçtur.
Oruçta sıhhat vardır. Oruç bir kalkandır. Oruç sabrın yarısıdır. Oruçta riyâ tasavvur olunamaz.
Oruçlunun ağız kokusu Allah indinde misk kokusundan daha sevimlidir.
Oruçlunun uykusu ibadet, susması tesbih sayılır. Ameli kat kat, duâsı makbul olur.
Faziletine inanarak ve mükâfatını Cenâb-ı Hakk'tan umarak Ramazan'da oruç tutan kimsenin geçmiş günahları bağışlanır. Orucun sevabı mizanı doldurur.
Orucun Şartları:
• Vücubunun Şartları: Müslüman olmak, akıllı olmak, büluğ çağına ermek.
• Edasının Şartları: Sağlıklı olmak, mukim olmak.
• Sıhhatinin Şartları: Hayız ve nifastan temizlik, niyet.
•
• Hiçbir özürü yok iken Ramazan orucunu tutmamak veya tutulan orucu bozmak haramdır.
Oruçta Niyet:
• Oruçta niyet şarttır. Asıl niyet, insanın kalben oruç tutacağını bilmesidir. Gece sahura kalkmak da niyet sayılır. Dil ile de söylemek sünnettir.
• Ramazan orucu, zamanı belirlenmiş adak orucu ve nafile oruçların niyet zamanı, güneşin batışından başlayarak oruç günü istivâ vaktine yani güneşin tepe noktasına gelmesinden öncesine kadardır.
Ramazan orucunun kazası ile nafile oruçların kazası, kefaret oruçları ve mutlak adak oruçlarının niyetini tan yeri ağarıncaya kadar yani geceden yapmak gerekir. Ayrıca bu oruçları niyette belirtmek lâzımdır.
• Ramazanda her gün için ayrı ayrı niyet etmek gerekir.
Oruç Tutmamayı veya Tutulan Orucu Bozmayı Mubah Kılan Şerî Mazaretler:
Hastalık, yolculuk, hâmile ve emzikli kadınların oruçtan zarar görme korkusu, hayız ve nifas hâli, şiddetli açlık ve susuzluk, düşkünlük ve ihtiyarlık.
Âyet-i kerime'de şöyle buyurulmaktadır:
"(Oruç) sayılı günlerdir. Sizden kim o günlerde hasta olur veya seferde bulunursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutar." (Bakara: 184)
• Oruç tutmamayı mubah kılan özürlerin gündüz ortadan kalkması hâlinde, Ramazan ayına hürmet için, günün kalan kısmında yenilip içilmemesi gerekir.
Orucu Bozup da Yalnız Gününe Gün Oruç Tutmayı (Kazayı) Gerektiren Şeyler:
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde buyurur ki:
"Kim de hasta olur veya yolculukta bulunursa, tutamadığı günler sayısınca diğer günlerde kaza etsin. Allah sizin için kolaylık ister, güçlük istemez. Bu kolaylığı dilemesi, sayıyı tamamlamanız ve size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah'ı yüceltmeniz içindir. Umulur ki şükredersiniz!" (Bakara: 185)
• Ramazan orucuna niyet etmeyerek gündüz yemek-içmek.
• Ramazan orucundan başka bir orucu bozmak.
• Yenilip-içilmesi adet olmayan şeyleri bilerek yeyip-içmek. (çiğ pirinç, toprak, çakıl taşı, kâğıt, pamuk gibi)
• Makata fitil koymak, ilâç akıtmak.
• Buruna ilâç çekmek.
• Kulağa yağ, ilâç damlatmak.
• Bile bile genize duman çekmek. (Sigara gibi lezzet alınacak dumanlardan ise kefaret de gerekir.)
• Sahur vakti geçtiği halde, geçmedi sanarak yemek yemek, mukarenette bulunmak.
• İftar vakti gelmediği halde, geldi sanarak yemek yemek, mukarenette bulunmak.
• Bir defada çok miktarda tuz yemek.
• Dokunmakla veya elle oynamakla meni gelmesi.
• Boğaza kaçan kar tanesini istemeyerek yutmak. (İsteğiyle yutarsa kefaret gerekir)
• Şer'i bir şüphe üzerine orucu bozmak.
• Unutarak yedikten sonra, oruç bozuldu zannıyla bile bile yemek.
• Abdest alırken ağıza ve buruna alınan suyun hata ile boğaza kaçması.
• Zorla oruç bozmak.
• Mukim iken geceden niyet ettiği orucu, sefere çıkınca bozmak.
• Kadınlar tenasül uzuvlarının içine bir şey damlatmak, parmakları ile yaşlık salmak veya bez tıkamak.
• Büyük abdestten sonra temizlenirken makadın içine su kaçması.
• Makadın içine çubuk gibi, şırınga ucu gibi bir şey sokmak. Bu şey tamamen makadın içine girerse kaza gerekir, bir kısmı dışında kalırsa oruç bozulmaz.
• Mukarenette bulunmak. İki tarafı da gerektirir.
• Yenilip içilebilecek bir şeyi bile bile yemek ve içmek.
• Ağzına giren yağmur, kar ve doluyu yutmak. Çünkü ağzı biraz yummakla bunlardan korunabilir.
• Sigara içmek, enfiye çekmek.
• Azıcık tuz yemek, çünkü azında lezzet vardır.
• Karının, kocanın veya sevdiği bir kimsenin tükürüğünü yutmak.
• Son derece istekle zevcesine dokunmakla veya öpmekle inzal vaki olmadığı halde oruç bozuldu sanarak iftar etmek.
• Oruçlu olduğunu unutarak yemek, içmek, mukarenette bulunmak.
• Bakmak ve düşünmek suretiyle meni gelmesi.
• İhtilâm olmak.
• Cünüp olan kimsenin gusletmeyi sabah namazı vaktine kadar geciktirmesi. (Cünüp olarak üzerine güneş doğarsa günah olur.)
• Boğaza toz veya sinek kaçması.
• Dişleri arasında sahurdan kalan nohut tanesinden küçük bir şeyi yutmak.
• Boğazına gelen balgamı yutmak.
• Kulağa su kaçması.
• Elde olmayarak boğaza duman gitmesi.
• Ağıza alınan ilâcın tadının boğaza kaçması.
• Mideden gelen kusuntuyu geri almak.
• Göze ilâç akıtmak.
• İdrar yoluna ilâç veya su akıtmak.
• Çok az bile olsa kendi iradesi olmadan kusmak. Kendi isteği ile parmağını boğazına sokup ağız dolusu kusarsa bozulur.
• Orucu bozmaya sadece niyetlenmek.
• Ağız çalkalandıktan sonra ağızda kalan yaşlığı tükürükle birlikte yutmak.
• Diş çektirmek bozmaz fakat çektirirken iğne vurulursa oruç bozulur.
• Kan aldırmak veya Hacamat yaptırmak.
• Sahura kalkmak.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz sahur yemeğini tavsiye buyurmuşlar ve onda bereket olduğunu söylemişlerdir.
• Sahura kalkmak; teheccüd namazı kılmaya, zikrullahla, istiğfarla meşgul olmaya vesile olur. Sahuru geciktirmek de faziletlidir.
• Güneş batar batmaz namazdan önce acele olarak orucu bozmak.
İftarı açtıktan sonra namaz kılınabilir.
Hadis-i şerif'te şöyle buyurulmaktadır:
"İftarda acele, sahûru imsak vaktine doğru geciktiriniz." (Tirmizî)
• Orucu hurma ile, bulunmadığında su ile açmak.
• İftar esnasında me'sur duâlardan okumak.
"Allahümme leke sumtu ve alâ rızkıke eftartü, ve aleyke tevekkeltü ve bike âmentü: Allah'ım! Senin için oruç tuttum, Senin rızkınla iftar ettim, Sana tevekkül ettim, Sana iman ettim."
• Lüzumsuz fazla lâf konuşmaktan sakınmak.
• Akrabalara, fakirlere yardımı ve sadakayı her zamankinden çok yapmak,
• İbadetleri arttırmak, Kur'an-ı kerim okumak, zikrullahla, salât-ü selâmla meşgul olmak.
• İtikafa girmek.
"Oruçlu olan kimse hurma ile iftar etsin, bulamadığı halde su ile iftar eylesin ki su temizdir." (Tirmizî)
• Mideye inmeyecek şekilde birşey tatmak.
• Özürsüz ve gereksiz yere birşey çiğnemek.
• Tükürüğü ağızda biriktirip yutmak.
• Nefsinden emin olamayan bir oruçlunun zevcesini öpmesi, okşaması.
• Nefsinden emin olsun olmasın, çıplak olarak sarılmaları, mekruhtur, buna fahiş mubaşeret denir. Dudaklarını emmesi de mekruhtur ki, buna da fahiş kuble denir.
• Oruçlunun kendisini oruç tutamayacak kadar güçsüz duruma düşürecek kadar ağır iş yapması.
Bu sayılanlar harama yakın mekruhtur.
• Gül ve misk gibi birşey koklamak.
• Kendisini zayıf düşürmeyecekse kan aldırmak.
• Misvak kullanmak.
• Su ile ağzını çalkalamak.
• Göze sürme çekmek.
• Nefsinden emin olmak şartıyla oruçlunun zevcesini öpmesi, okşaması.
Müslümanlara Allah-u Teâlâ'nın bir ikramı olarak Ramazan gecelerinde mukarenette bulunmak helâl kılınmıştır.
Âyet-i kerime'de şöyle buyurulmaktadır:
"Oruç tuttuğunuz günlerin gecelerinde hanımlarınıza yaklaşmak size helâl kılındı. Onlar sizin örtünüz, siz de onların örtülerisiniz. Allah sizin nefislerinize hiyanet etmekte olduğunuzu bildi de tevbenizi kabul etti ve sizi bağışladı." (Bakara: 187)
• Düşkünlükleri sebebiyle ölünceye kadar oruç tutamayacak kadar yaşlanmış olan veya iyileşmesi umulmayan sürekli hasta olan kimseler, tutamadıkları her orucun bedeli olarak bir fidye verirler.
Âyet-i kerime'de şöyle buyurulmaktadır:
"Oruç tutmaya gücü yetmeyenler ise, bir yoksul doyumu fidye verir. Kim kendi isteğiyle nafile olarak hayır yaparsa, bu kendisi için daha hayırlıdır. Eğer bilirseniz, oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır." (Bakara: 184)
• Bir fidye bir fıtır sadakası karşılığıdır. Yani bir fakiri iki öğün doyurmaktır. Bunun karşılığı para olarak da verilebilir.
• Fidye veremeyecek kadar fakir olan kimseler ise Allah-u Teâlâ'dan mağfiret dilerler.