Mart ayında Suriye'den gelen militanlar bir asker ve polisimizi şehit ettiler. Basına yansıyan haberlerde yakalanan militanlardan birinin "Size ifade vermem, ben yalnızca Allah'a hesap veririm. Hepiniz müşriksiniz. Jandarmayı öldürerek sevap işledim" dediği yazıldı.
Bu öldürücü ve yıkıcı "Harici" zihniyet bugün İslâm dünyasının her yerine yayılmış durumda. (Hariciler Hazret-i Ali -radiyallahu anh- devrinde ortaya çıkan ilk dalâlet fırkasıdır. Onun ordusundan ayrılarak kendilerinden olmayan herkesi tekfir ettiler. "Hüküm Allah'ındır. O'ndan başkası hakem olup hüküm veremez." diyerek hem Hazret-i Ali -radiyallahu anh- Efendimiz'e, hem de Hazret-i Muaviye -radiyallahu anh-e cephe aldılar. İbn-i Mülcem adlı fedailerine Hazret-i Ali -radiyallahu anh-i şehid ettirdiler. Bu fırka; mezhebini en çok savunan, düşüncelerini kabul ettirmek için en çok gayret sarfeden, en çok dindar görünen, en atılgan ve en sorumsuz davranan bir fırkadır. İslâm ordularına büyük zarar vermişlerdir.)
Bu bölücü "Harici" zihniyetin değişik versiyonları İslâm dünyasında da memleketimizde de çokça bulunuyor. Kimisi "Memleket Dar'ül harp" diyor her türlü haramı işliyor; kimisi devleti ele geçirmeye çalışıyor, her türlü hileyi, her türlü gayr-i meşru yöntemi kullanıyor; kimisi cebini doldurmaya çalışıyor, insanları kandırmak için suret-i haktan görünüyor. Kendilerini bir de hakiki müslüman cemaati gibi göstermeye çalışıyorlar. Ortak noktaları ise "Bizden olmayan müslüman değil, canı, malı, ırzı helâldir" şeklinde özetlenebilecek bir zihniyetle her türlü haramı irtikab etmeleridir.
Suriye'de olduğu gibi eline fırsat ve silah geçen "Harici"ler "İslâm devleti" kurduk diye önce müslüman ahaliye saldırıyor, öldürüyor. Müslümanların büyük bir zaafiyete düşmesine sebep oluyor, Esad'ın ve İsrail'in ekmeğine yağ sürüyor.
İşte bunlar böylece en büyük zararı İslâm dini'ne, müslümanlara veriyorlar.
Ey "İslâm devleti" kurduğunu zanneden cahil!
Küffarın bugün her türlü silahı var. Yenilerini geliştirmeye çalışıyor. Laser silahını kullanmaya başladı. Robotlar harp sahasına gireli neredeyse 15 yıl oldu. Bugün Amerikan ordusu uçak pilotundan daha fazla sayıda insansız uçak operatörü istihdam ediyor.
Allah-u Teâlâ ise Âyet-i kerime'sinde şöyle buyuruyor:
"(Ey iman edenler!) Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve cihad için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın. Bununla hem Allah'ın düşmanlarını, hem de sizin düşmanlarınızı ve bunların dışında sizin bilmediğiniz Allah'ın bildiği diğer düşmanlarınızı korkutup yıldırırsınız." (Enfâl: 60)
Hadis-i şerif'te de:"Düşmanın silahıyla silahlanınız." buyuruluyor.
Hazret-i Allah bize küffara karşı silahlanmamızı emrediyor. "Bununla ... düşmanlarınızı korkutup yıldırırsınız."buyuruyor. Allah-u Teâlâ gerektiğinde kullanıma hazır caydırıcı güç sahibi olmaya teşvik ediyor, emrediyor.
Peki küffarın karşısında kendi teknolojisini geliştirmeye çalışan, bu alanda belli bir yere gelen hangi İslâm ülkesi var? Küffarın benzer silahlarıyla boy ölçüşecek seviyede; gemisini, insansız uçağını, roketini, füzesini, helikopterini, tankını, savaş uçağını, tüfeğini, elektronik harp sistemlerini yapan, yapma gayreti gösteren hangi İslâm ülkesi, hangi İslâm ülkesinin ordusu var? Türkiye.
1000 yıldır Haçlılarla hangi ülkenin ordusu savaştı? Türkiye'nin.
Sen kimin askerine silah çekiyorsun? Türkiye'nin.
Bu da müslümanlık oluyor öyle mi? Asla ve kat'a.
Şimdi bir düşün, senin elinde ne var; bir-iki keleş, birkaç roket vs... Ve bu basit silahlar bile küffarın ürettiği silahlar. Küffarın silahı ile müslümanı öldürüyorsun, küffarın ekmeğine yağ sürüyorsun. Bu mu müslümanlık? Bu mudur İslâm?
Gün gelecek bu atomlar, bu silahlar hepsi kullanılacak. Kıyamet alâmetlerini haber veren Hadis-i şerif'lerde bunları görüyoruz. Kaldı ki insanlık tarihi aynı zamanda bir harp tarihidir. Birinci ve İkinci Dünya Savaşları'nı yaşayan dünya milletleri aynı sıkıntıları çekmemek için kendilerini frenliyorlar. Ancak bu görece barış ortamında bile dünyanın her tarafında savaşlar yaşanıyor. Kore Savaşı, Vietnam Savaşı, Pakistan-Hindistan Savaşı, Kıbrıs Savaşı, Irak, Libya vs...
Gün gelecek büyük savaşlar da olacak. Bundan şüpheniz olmasın. Bakın Rusya kimseyi dinlemedi, Kırım'ı ilhak etti. Askerini Kırım'a soktuğu günlerde Amerika'sı Avrupa'sı cızırtı yapınca nükleer başlık taşıma kapasitesine sahip uzun menzilli füze denemesi yaptı. Arkasından Lahey'de toplanan nükleer güvenlik zirvesinde Obama, Merkel, Cameron gibi Batılı liderler ile Çin Devlet Başkanı Cinping bir terörist nükleer saldırı simülasyonu içeren politik bir bilgisayar oyunu oynadılar. Böyle bir saldırı olduğunda neler yapacaklarını test ettiler. Bugün Obama savaş istemeyen bir adam. Ondan sonra ne olacağı belli mi? Bu dünya Bush gibi bir adamı görmedi mi?
Yani dünya savaşa hazırlanıyor. Sen ise İslâm dünyasının en kuvvetli ordusuna silah çekiyorsun, terör yapıyorsun. Bu İslâm'a ihanettir.
Bu küffarla yine bu milletler, bu devletler, bu ordular savaşacak.
Küffar o gün gelmeden bu fitnecileri taşeron olarak kullanmak istiyor. Birliği, bütünlüğü bozup kuvveti yıkmak istiyor. Böyle bir zamanda İsrail'in ekmeğine yağ sürmekle, İslâm ülkelerinin halklarına eziyet etmekle müslümanlık da olmaz, iman da olmaz.
Dikkat ederseniz bugün yahudi İslâm dünyasını parçalamak, İslâm'ın nezafetini, hakikatini boğmak, bu topraklarda hükmünü yürütmek istiyor.
Bir İslâm memleketinin vatanda zarara uğraması; birlik ve beraberliğinin bozulması, devlet kurumunun zarar görmesi-yıkılması; küffarın ekmeğine yağ süren, din ve namus emniyetini ortadan kaldıran, dolayısı ile İslâm'a ve müslümanlara çok büyük zarar veren bir durumdur.
İsrail'in, etrafını çevreleyen İslâm ülkeleri için düşündüğü temel plan ve politika da budur:Devleti yıkılmış, ordusu çözülmüş, birlik ve beraberliğini kaybetmiş; aşiretler, gruplar düzeyine indirgenmiş, memleketler.... (Böyle bir ortamda bunlara alenen taşeronluk yapanların, ülkenin mahrem bilgilerini peşkeş çeken hâinlerin ne İslâm'la ne de Türkiye ile bir ilgisi yoktur.)
İngiliz, Amerika gibi sömürgeci devletler kendi çıkarları doğrultusunda kullanabilecekleri, zenginliklerini rahat sömürebilecekleri peyk devletler inşa etmeye çalışırlar. Bu uğurda her türlü harbi, karışıklığı çıkartmaktan çekinmezler. Bu noktada bu ülkelerin planları siyonist yahudi politikası ile benzerlik gösterir. Ancak sömürgeci devletler genel çıkarlarını riske edecek, kendilerini de içine çekecek büyük karışıklıklar çıkartmaktan çekinirler.
Siyonist yahudiler ise yıllar yılı bir kene gibi sömürgeci devletlerin sırtından bütün dünyaya kök salıp onlarla işbirliği yaptılar. Ancak bugün çok daha acımasız ve büyük planları var. Bu planlarını icra etmek için bütün dünyayı yakmayı, büyük harpler çıkartmayı göze almış durumdalar. En başta da etraflarındaki İslâm ülkelerini yok etmek, ülke olmaktan çıkartmak istiyorlar. Tabii kendilerini ortaya çıkartmadan, sinsice...
İsrail'in temel politikası budur. Etrafında birliği-beraberliği-ordusu-devleti olan ülke bırakmamaktır. Bu coğrafyadaki her bir ülkeyi Irak, Suriye, Libya durumuna düşürmektir. Bu uğurda uluslararası kamuoyu oluşturmak için her türlü yalanı kullanmaktan, müslümanlara "Terörist" damgası vurmaktan çekinmez. İstediği gibi nüfuz edemediği ülkeleri terörist devlet ilan ederler. (Sudan'da olduğu gibi.) Sırada Mısır, İran, Arabistan var. Kendi kendine karıştıramazsa Irak'ta olduğu gibi işgal niyetleri var. Ve Türkiye var. Gücünden çekindiği için içerden karıştırmaya çalışıyorlar.
İşte böyle bir zamanda küffarın kaynattığı kazana odun taşımak, terör çıkartmak, dünyevî maksat ve menfaat uğruna ülkeyi ve devleti yıkıma götürecek iş ve icraatlar yapmak hiçbir müslümanın, hiçbir vatanperverin asla yapmayacağı bir iştir.
Bugün maalesef kimi İslâm ülkesi küffar işgali, kimisi iç savaş, kimisi karışılık, kimisi iktidar kavgası yaşıyor. İçeriden gelen fitne ve tehditler dış tehditten daha büyük zarar veriyor. Aynı zamanda dış tehdide de zemin hazırlıyor.
Bu içerden karıştıranlar, fitne çıkartanlar, bunlar şeytanın, yahudi ve hıristiyanların maşası olmuşlar farkında değiller. Bir de kendilerini İslâm'ın ön safında zannediyorlar.
Bu gibilerin iç durumunu öğrenmek için Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri'nin "Hizbullah'a Tâbi Olanlar, Hizbüşşeytan'a Tâbi Olanlar, Hizbülvahşet'e Tâbi Olanlar" isimli kitabını okumak gerekir.
Kendilerinin bir beyanları da şöyledir:
"Ey zâhid!... Fethetmek için seni kuşanmış görüyorum. Fakat sen fethedildiğini bilmiyorsun. Evvela kendi içine dön. İçindeki düşmanını öğren. Evini ve odalarını işgaliyetten kurtar."
Kişi kendisinin Allah yolunda mücadele ettiğini zanneder ve fakat kendi nefsi onu işgal etmiştir de bilmez. Bir de kalkar; içindeki harbi kazanmış, böylece Hazret-i Allah'ın velisi olmuş zatlara ve onların yetiştiği münevver tasavvuf yoluna düşmanlık beslerler. Bu zihniyet sahipleri Arabistan'tan, Mali'ye, Suriye'den Pakistan'a eline fırsat geçer geçmez bu âlî zatların türbelerini yıkıp yok ederler. Ellerine fırsat geçmiş olsa Resulullah Aleyhisselâm'ın kabrini dahi yok etmek isterler. Bunu müslümanlık zannederler. (Vehhabiler Arabistan'da bütün Ashab-ı kiram -radiyallahu anhüm- Efendilerimizin kabirlerini, türbelerini yıkıp yok ettiler. Halktan çekindikleri için sadece Resulullah Aleyhisselâm'ın kabrine dokunmadılar.)
Bu gibi fitnelere karşı uyanık olmak ve gerekli tedbirleri almak lâzımdır. Bu gibi grupların devlete ve millete nüfuz etmesi çok büyük bir tehlikedir. Bu tehlikeyi bertaraf etmek emanet sahiplerinin asli vazifesidir.