Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Efendi Hazretleri'nin Hayat-ı Saadetlerinden İnciler (41) - "Sadaka Şifaya Vesile" - Ömer Öngüt
"Sadaka Şifaya Vesile"
Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Efendi Hazretleri'nin Hayat-ı Saadetlerinden İnciler (41)
Dizi Yazı - İnciler ve Hatıralar
1 Mart 2014

 

Muhterem Ömer Öngüt
-kuddise sırruh- Efendi Hazretleri'nin
Hayat-ı Saadetlerinden İnciler ve Hatıralar (41)

 

"Sadaka Şifaya Vesile"

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyuruyorlar:

"Zekâtı vermek suretiyle malınızı muhafaza ediniz. Fakirlere sadaka vererek, hastaları tedavi ediniz. Duâ ve tazarru ile belâ ve musibetleri reddediniz." (Münâvî)

Zekâta ve tasadduka devam ettikçe, O dilerse bereket kapılarını bize açar. Biz kaparsak artık kimden ne bekleyeceğiz?

Bir hasta tedavi olmuyorsa, olmuyorsa, olmuyorsa çıkarın dedik.

Bir gün Hacı Celal Efendiyle konuşuyorum, dedi ki;

"Ben Arafat'ta bir rüyâ gördüm. Bana dediler ki; 'Senin iki sene ömrün var!' Efendim iki sene ömrüm var!"

Bu böyle kapandı. Bir gün Düzce'deki o uzun odada oturuyorum. Namaz kılıyorum. Namazdan sonra bu hâl aklıma geldi. Hazret-i Allah'a sığındım;

Allah'ım her şeye kâdirsin. Murad edersen bunun ömrünü ziyade edersin. O zaman buyurdular ki;

"İki yerde su çıkarsın, hayvanların bol olduğu yerde!"

Çok mânâ taşıyor.

Hemen Hacı Celal Efendi'ye dedim ki;

Müjde! Allah-u Teâlâ senin ömrünü uzatacak. Hemen; "İki yerde su çıkar, hayvanların bol olduğu yerde."

Hemen iki tane artezyen çaktı, hâlâ yaşıyor. Onun için su çıkarın.

Fakat oradaki emirleri; "Hayvanların bol olduğu yerde!", insana pek merhamet yok. Çünkü bu kadar ihsana karşı, bu kadar isyan bize yakışmaz. Yakışmaz!

Hâlâ yaşıyor. Belki on sene oluyor bu mesele. İki artezyen çaktı, Cenâb-ı Hakk onun ömrünü uzattı.

Onun için iyi olmayan bir hasta için sadaka, olmadı su. Fakirleri gezmek, hastaları gezmek bunlar da vesile olur. Bir yere insan hediye götürür, gönülden; "Allah râzı olsun!" derse, Cenâb-ı Hakk ona, onu vesile eder. Allah-u Teâlâ dilerse dilediğini yaptırır. Bunu unutmamak lâzım. Bu temsil çok mühim. Sen ver ki Allah-u Teâlâ da sana versin.

Allah'ım onlardan kılsın bizi. Verenlerden kılsın.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz, Bilâl-i Hâbeşi -radiyallahu anh- Hazretleri'nin evine ziyarete gider ve evin bir köşesinde hurmaların yığılmış olduğunu görür.

Resulullah Aleyhisselâm;

"Yâ Bilâl! Bunlar nedir?" diye sorar.

"Senin için biriktirdim yâ Resulellah" diye cevap verir.

Bunun üzerine Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz;

"İnfak et yâ Bilâl! İnfak et! Arşın Rabb'i eksiltir diye korkma!" buyurur.

Allah'ım bize o hali lutfetsin. Bereket bir esrâr-ı ilâhiye'dir. Sen aldıkça O koyar, aldıkça O koyar, aldıkça koyar bitmez.

Bereket; sen alıyorsun O koyuyor. Alırken görüyorsun da koyarken görmüyorsun.

Bereket öyle bir şeydir ki az, çok olur; bereketsizlikte çok, yok olur.

Eskiler yedireyim sevdasında idiler, yeniler ise yiyeyim sevdasında, yaşama sevdasında. Bunun için de bereketten mahrum kalıyorlar.

Bereket çokta değil, helâl lokmadadır. Bereket bitmez. Allah'ımız bereketli ve helâl lokma nasip etsin.

Hayat ve geçim bereketledir, para ile değil. Bazısı çok alır yok olur, bazısı az alır çok rahat geçinir.

Allah'ım hayır ve bereket ihsan buyursun. Zaten geçim bereketle olur para ile değil. Çok milyarlar kazananlar var! Az kazananlar geçiniyor da milyarları kazananlar geçinemiyor.

Aldığın parayı hak etmiyorsan o para da bereket olmaz. Ama bugün kim hak ediyor? Yine fakir hak ediyor.

Bereketi korumak için adaleti korumak şarttır. Adalet korunduğu zaman Cenâb-ı Hakk bereket ihsan buyurur.

Ebu Hureyre -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:

"Ey Allah'm! Muhammed âilesinin rızkını yetecek kadar ver." buyuruyorlar. (Müslim: 1055)

"Bir padişahın birçok hizmetçileri olur, herbiri çeşitli işlerde çalışırlar. Fakat bazılarını hususi hizmetine kendi maiyyetine alır. O hizmetçinin şükür mü etmesi lâzım, böbürlenmesi mi lâzım?

Hazret-i Allah seni kulluğuna kabul buyurmuşsa, ibadet etme lutfunu bahşetmişse, bundan büyük saadet olamaz. Seni kendi maiyyetine huzuruna almış demektir. Başkasını almamış seni almış. Sen de seni maiyyetine alan Hazret-i Allah'ına çok şükret. "İbadet ediyorum!" zannına kapılma.

Sana bir iyilik bahşetmişse, bunu O'ndan bil, sakın kendine mâletme. Akıllı bir insan hiçbir zaman "Ben iyiyim, ben ibadet ediyorum, ben namaz kılıyorum..." diyemez.

Şayet seni sana bırakırsa, o gördüğün kötü insanların da en kötüsü olacaksın. Bunu böyle bil!"

"Meşgalesi olanın canı sıkılmaz. Hayırlı meşgaleler insanın cennetteki derecesini arttırır, hayırsız meşgaleler de cehennemdeki azabını..."

"Hazret-i Allah'ın ve Habibi -sallallahu aleyhi ve selem-inin emirlerine hassasiyetle itaat etmek lâzımdır.

Meselâ; vaktinde kılınan namaz Hazret-i Allah'ın en sevdiği amellerdendir. Niçin? İkrah girmemesi için, emre itaat maksadıyla vakit gelince hemen kılınması lâzımdır.

Cenâb-ı Fahr-i Kâinat -sallallahu aleyhi ve selem- Efendimiz;

"İftarda acele, sahûru imsak vaktine doğru geciktiriniz." buyuruyorlar. (Tirmizî)

"Biraz sonra orucumu açarım" veya "Sahur değil mi hemen yaparım!" gibi sözlerin altında ikrah vardır. Bu ise nefisten doğuyor."


  Önceki Sonraki