Bosna'da yeniden sahnelenmeye başlanan olaylar Balkanların yeniden Balkanlaşmaya başladığını gösteriyor.
Ülkelerin bölünmesi, parçalanması, sınırlarının değiştirilmesi artık devlet politikası haline getirilmiş olup bunlar birer birer sahneye konmaktadır. Bu uğurda milyonlarca insan ölmüş, yakılmış, sürgün edilmiş, sakat bırakılmış, işkencelerden geçirilmiş önemli değildir. Modern barbarlığı aşağılık yöntemlerle uygulayan Batı Medeniyeti(!) geçmiş çağların vahşetini aratmayacak kadar insanlıktan çıkmıştır. Bütün bu iğrençlikleri insan hakları vs. gibi söylemlerle ört-bas etmekte, kılıfına uydurmakta ve sonra da güya demokrasi adına müdahale ederek işi tatlıya(!) bağlamaktadır.
Bosna'da son yüzyılın soykırımı yapılırken sessiz kalan, hatta sinsice Sırplara destek veren Batı, Dayton Anlaşması ile içinden çıkılamaz ve sürdürülemez bir siyasal düzenin temelini atmıştı. Çünkü Avrupa'nın ortasında müslüman bir devlete tahammülleri yoktu.
1995'te ABD'nin Ohio eyaletinin Dayton kentindeki Wright-Patterson Hava Üssü'nde Boşnak, Sırp, Hırvat liderlerin katılımıyla yapılan anlaşmaya göre ülke topraklarının % 51'i nüfusun % 68'ini oluşturan Boşnaklar ve Hırvatlara, %49'u da nüfusun % 32'ni oluşturan Bosnalı Sırplara bırakılmıştı. Dayton Anlaşmasıyla Bosna-Hersek'te Boşnak Hırvat Federasyonu ve Sırp Cumhuriyeti adıyla iki federal yapı oluşturulmuştu. Ülke aynı anda 5 cumhurbaşkanı, 14 başbakan, 180 bakan, 760 milletvekili, 1200 yargıç ve savcının görev yaptığı bir duruma sokulmuştu. Ülkedeki harcamaların büyük bir kısmı devlet mekanizmasının finansmanına gidiyordu. Çalışanların büyük çoğunluğu aylardır maaşlarını alamıyorlardı. Siyasi yapı ta baştan beri işin içinden çıkılmaz bir hale sokulmuştu. Böyle bir ülkede huzur ve refah aramak, birlik ve bütünlüğü sağlamak nafile idi. Sanayi kenti Tuzla'da fabrikalar çalışmıyor, işçilerin paraları verilmiyordu. Fabrika işçilerinin başlattığı olaylar ülkeye, Saraybosna, Priyedor, Bihaç, Zenitza ve diğer şehirlere yayıldı.
Eylemler başlamadan önce Sırplar, Hırvatlar, Boşnaklara; "Hepimiz birlikteyiz, Sırp-Hırvat-Boşnak kardeşiz" mesajları vermişler, ancak olaylar sadece Boşnakların topraklarında gerçekleşmiştir. Olaylar esnasında Hırvatistan Cumhurbaşkanı Zoran Milanoviç Mostar'ı ziyaret etmiş ve "olayların bu noktaya gelmesinde AB'nin rolü olduğunu" söyleyerek, "Bunlar ekonomik açıdan ümitsiz gidişat ile doğrudan ilintili. Bu yüzden insanlar öfkeli. Hırvatistan'ın da üyesi olduğu AB'nin eğer Bosna ile ilgili daha net ve tutarlı bir politikası olsaydı bunlar yaşanmazdı." demiştir. Batı yine oyununu oynamaktadır.
Bosna Sırp Cumhuriyeti Başkanı Dodik'in açıklamaları ise Sırpların niyetini ortaya koymaktadır; "Bosna-Hersek bu krizi aşamaz. Bölünmeye doğru kayıyor. Büyük bir Yugoslavya bile hayatta kalmayı başaramamışken, 'Küçük Yugoslavya' bunu nasıl başaracak? Uluslararası toplum yorulmuştur ve zaman içerisinde işleyen tarafı kabul edecektir. İşleyen taraf ise Bosna Sırp Cumhuriyeti'dir. Bosna-Hersek'teki olayların Sırp Cumhuriyetine geçmesine izin vermeyeceğiz."
İşsizliğin çok ileri boyutlarda olduğu, yabancı yatırımların bir türlü ülkeye çekilemediği, halkın çok yüksek bir kısmının açlık sınırının altında yaşadığı, yolsuzluk, rüşvet, hırsızlık gibi olayların devam ettiği bu ülkenin bir kıvılcımla alevlenmesi işten bile değildi ve öyle oldu. Tuzla şehrinde başlayan olaylar ülkeye yayılmış, çatışmalar başlamış, hükümet binaları ateşe verilmiş, hatta Bosna-Hersek Devlet Arşivi'ne ait çok önemli tarihi belgeler bile yakılmıştır. Osmanlı ve Macaristan döneminin çok önemli tarihi belgeleri yok edilmiştir.
Bekir İzzetbegoviç; "Kriz uzun zamandır sürüyor. Politikacıların karşılıklı çekişmeleri ülkedeki atmosferi bozuyor. Yatırımcılar kaçıyor, yabancı sermaye ülkeye çekilemiyor. Ülkede bazıları iyi hayat sürerken halkın çok büyük bir kısmı kötü koşullarda yaşıyor." diyerek durumu özetlemektedir.
Gelecekte Bosna-Hersek'te daha kaoslu bir ortam oluşturmak için gereken sinsi adımlar atılmaktadır.
Bu kaos ortamı genişleyerek devam edebilir.
Balkanların diğer sancılı ülkeleri Kosova, Makedonya, Arnavutluk'ta da benzer olaylar yaşanabilir.
Balkanlardaki Müslüman nüfus her zaman Batı dünyasını ürkütmüştür. Bosna Soykırımı ve Balkan Faciası henüz hafızalardan silinmemiştir.