İki kelime ile şöyle arzedelim;
Allah-u Teâlâ nasıl ki Resulullah Aleyhisselâm'ı geçmiş peygamberlere haber vermişse, bunun gibi velilere de bunu bildirmiştir. "Evet siz velisiniz, fakat Hatem-i veli'yi göndereceğim." Burada bir incelik daha var. "Bilin ki siz onun maddesinden maddelenmişsiniz."
Bu hususta; Muhyiddîn-i İbnü'l-Arabî -kuddise sırruh- Hazretleri Fususu'l-Hikem'inde Allah-u Teâlâ'nın Hatem-i evliyâ'yı ezelden ayırdığına ve onun ruhî yapısına temas ederek; "Onun maddesi ruhlar arasındaki bir ruhtan değil, ancak Allah'tan gelir. Belki onun ruhu bütün ruhlara madde olur, Allah'tan geldiği için onun ruhunun bütün ruhların mayası olduğunu.." beyan ediyor.
•
Kâdı Muhammed bin Mehmed -kuddise sırruh- Hazretleri "en-Nâberât fî Beyâni Hatmü'l-Velâyeti'l-Muhammediyye" adlı eserinde; Hâtemü'r-rusül Aleyhisselâm'ın Hâtemü'l-evliyâ olan zâtın, Hâtemü'l-evliyâ'nın ise kendisinin "Seyyid"i olduğuna işâret ederek, bu Hâtem'in de diğeri gibi bir "Hâtem" olduğunu ikrâr ve tasdik etmiştir:
"O'nun (Hâtemü'l-evliyâ'nın) Seyyid'i -sallallâhu 'aleyhi ve sellem- nasıl ki Resûl'lerin -'aleyhimü's-selâm- Hâtem'i ise; benim delîlim ve seyyidim olan Hâtemü'l-evliyâ'nın da bir 'Hâtem' olduğunda şüphe yoktur."
("Risâle en-Nâberât fî Beyâni Hatmü'l-Velâyeti'l-Muhammediyye", Süleymâniye Ktp. Düğümlü Baba, nr.: 28, vr. 2b)
Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- Hazretleri "Hatm'ül-Evliyâ" kitabının: "Hâtemü'l-evliyâ kimdir?" sorusunun cevabını verdiği beşinci bölümünde buyurur ki:
"O onların efendisidir. Nasıl ki Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem- peygamberlerin efendisi ise, o da evliyânın efendisidir. Ona şefaat makâmı tayin edilir ve o Allah-u Teâlâ'yı senâsıyla anıp, hamdiyle metheder; diğer veliler de onun 'İlm-i billâh'; yani 'Allah-u Teâlâ'yı bilme' hususunda kendilerinden daha üstün olduğunu kabul ve tasdik ederler."
Bu ne güzel bağlılık, bu ne güzel samimiyet, bu ne güzel dostluk...
Hazret-i Muhammed Aleyhisselâm, bu ilâhî nurdan en çok nasipdar olan zât-ı âlî'dir. Çünkü Allah-u Teâlâ onu nurundan yaratmış ve o nurdan da kâinatı donatmıştır. O zaten ezelî yaratılan bir nurdur, nur saçan bir kandildir.
Allah-u Teâlâ Habib-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-inin nurunu yarattığı zaman henüz Âdem Aleyhisselâm yaratılmamıştı. O su ile toprak arasında iken peygamberdi, Hâtem-i veli de öyledir. O zaman taktığı nurdan ötürü o da bir kandil oluyor.
Abdülganî en-Nablûsî -kuddise sırruh- Hazretleri "Cevâhirü'n-Nusûs" adlı eserinde:
"Âdem su ile toprak arasında iken ben peygamber idim." (Ahmed bin Hanbel)
Hadis-i şerif'inin tefsir ve izâhını yaparken, mevzunun bir noktasında, Hâtem-i velâyet mevzusu ile ilgili en gizli sırlardan birisine temas ederek şöyle buyurmuştur:
"Bahsettiğimiz türlerden üçüncüsü olan Hâtemü'l-evliyâ da veli iken, Âdem henüz su ile toprak arasında idi. Çünkü o Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-in kademi üzerindedir. Zira o, kendisine kayıtlanmış herhangi bir hâlin ve velilerin tümünün kuşatabildiği herhangi bir makâmın değil, hepsini tümüyle kendisinde toplayan bu 'Küllî Nûr'un bir şûlesidir."
("Cevâhirü'n-Nusûs fî Hall-i Kelimâti'l-Fusûs"; Hâlet Efendi, no.: 264, 49a yaprağı)
Habib-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz tüm ruhlar için ebu'l-ervah olduğu gibi; Allah-u Teâlâ Hatem-i veli'ye de ayrı bir paye vermiştir. Bu öyle bir pâye ki, herhangi bir veliye verilen pâye gibi değildir. Çünkü velilere verilen pâye çalışmakla, onunkisi ise doğrudan doğruya Allah-u Teâlâ'nın vermesi iledir. O Resulullah Aleyhisselâm'ın velâyetine vâris olduğu gibi, bizzat Allah-u Teâlâ tarafından yürütülen bir kuldur.
Resulullah Aleyhisselâm'ı daha evvel yarattığı gibi, onu da Âdem Aleyhisselâm'ı yaratmazdan evvel yaratmış, ne koyduysa o zaman koymuş.
Hakim-i Tirmizi -kuddise sırruh- Hazretleri "Nasıl ki Muhammed Aleyhisselâm her yerde peygamberlerin evveli ise bu da velilerin evvelidir." buyuruyor.
Hep ilâhi vergi. Allah-u Teâlâ ezelde öyle murat etmiş kulda hiçbir şey yok.
Muhyiddin-i İbn'ül-Arabî -kuddise sırruh- Hazretleri bir ifşaatında; "Ben onun elini kabul etmekle emrolundum!" buyuruyor ve onun elini kabul etmekle emrolunmasının mânâ ve hikmetini ise şöyle açıklıyor:
"Hakk Teâlâ en büyük imamı vârettiği vakit, evvelkilerin de tâbi olduğu kimse olur.
Nitekim şöyle buyurmuştur:
'Sana biat edenler ancak Allah'a biat etmiş olurlar. Allah'ın eli onların eli üzerindedir.' (Fetih: 10)
Bu makâma büyük seçkin Peygamber'den sonra, Hatmü'l-evliyâ'dan başkası erişemez." ("Ankâ-i Muğrib fî Ma'rifeti Hatmü'l-Evliyâ", Şehid Ali Paşa: 1287, 46b yaprağı.)
Bunun da hikmeti; gerek Hatem-i enbiyâ ve gerekse Hâtem-i evliyâ Âdem Aleyhisselâm halkedilmezden evvel halkedilmişlerdir. Onların nurunu o zaman koymuş, Resulullah Aleyhisselâm'a tâbi etmekle de yaklaştırmıştır.
Hakim-i Tirmizi -kuddise sırruh- Hazretleri "Şifa'ul-alil" isimli eserinde;
"Onun mahşerde peygamberlerle velilerin arasında duracağını haber vermiştir." (vr. 56)
"Velâyet bayrağını elinde bulunduran Hâtemü'l-evliyâ, Peygamber'imizin diğer peygamberlere şefaat etmesi gibi, diğer velilere şefaat edecektir."
"O anda veliler onun arkasında, nebiler ise onun önündedir."
Muînüddîn el-Buhârî -kuddise sırruh- Hazretleri; "Artık o diğer velilerden daha üstün ve daha yücedir." buyuruyorlar. (Meşâriku'n-Nusûs)
Niçin, evvel yarattığı için, velayeti ona verdiği için... Zira bütün gelmiş geçmiş veliler nurunu Hatem-i veli'nin nurundan alıyor...