Resulullah Aleyhisselâm'ı sadece ademiyet gözü ile değil, hakikat gözüyle de görmüştü. Onu öyle tanımıştı ki, ahirete gitmesiyle dünyada durması arasında ona göre fark yoktu. Hakk'a nasıl tazim ettiyse, o Nur'a da öyle tazim etti.
Yanından hiç ayrılmadı. Ona gönülden bağlanarak "Bağlılık numunesi" oldu. Onun bir yanılmasının, kendi doğru ve hâlis amelinden daha değerli olduğunu bilerek "Keşke Muhammed Aleyhisselâm'ın bir sehvi olsaydım." buyurmuştu.
Bir beyanları da şöyle:
"Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-in hiçbir sünnetini terk etmedim. Eğer terk edersem, hak ve hidayetten sapıtmaktan korkarım."
Cahiliye devrinde Kureyşliler'in hatırı sayılır ulu kişilerindendi. Tanınmış dürüst bir tüccardı. Kumaş ve elbise satardı.
Hazret-i Ebu Bekir -radiyallahu anh-, pek faziletli ve ziyâdesiyle cömertti. Mal varlığının hemen hepsini Hazret-i Allah ve Resul'ünün -sallallahu aleyhi ve sellem- yolunda harcamaktan çekinmedi. Bu sebeple hakkında şu Âyet-i kerime'ler nâzil oldu:
"O en muttaki olan kimse ondan (cehennemden) uzak tutulur. O ki temizlenip arınmak üzere malını hayra verir." (Leyl: 17-18)
İslâmiyet'le müşerref olduğu zaman kırk bin dinar serveti vardı. Malını Allah yolunda sarfetmekten müstesna bir zevk duydu. Mekke'li müşriklerin ağır işkenceleri altında kıvranıp inleyen kadın ve erkek birçok müslüman köleleri satın alıp kurtarmaktan geri durmadı. Mekke'de yaptığı gibi, Medine'de de cömertçe harcadı.
Birçok muhterem ve mübeccel şahsiyetler onun delâleti ile müslüman olmuştur.
Cennetle müjdelenen; Osman bin Affan -radiyallahu anh-, Abdurrahman bin Avf -radiyallahu anh-, Zübeyr bin Avvam -radiyallahu anh-, Sa'd bin Ebi Vakkâs -radiyallahu anh-, Talha bin Ubeydullah -radiyallahu anh- gibi Ashâb-ı kiram'ın önde gelenlerinden birçok kimsenin müslüman olmasına o vesile olmuştur.
Tebük seferinde dört bin dirhem gümüşten ibaret bulunan servetinin hepsini getirip Resulullah Aleyhisselâm'a teslim etmişti.
Hazret-i Ömer -radiyallahu anh-: "Resulullah Aleyhisselâm bir gün mal bağışında bulunmamızı emretti. Bu da, elimde önemli miktarda servet bulunduğu bir zamana rastladı. Kendi kendime: Ebu Bekir şimdiye kadar beni hep geçti, ben de bugün onu geçeceğim dedim."
Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- servetinin yarısını getirip Resulullah Aleyhisselâm'a verdi.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
"Yâ Ömer! Ev halkına ne bıraktın?" diye sorduğunda:
"Bir bu kadarını bıraktım." dedi.
Sonra Ebu Bekir -radiyallahu anh- geldi, yanında bulunan servetinin hepsini verdi. Resulullah Aleyhisselâm ona da:
"Yâ Ebu Bekir! Ev halkına ne bıraktın?" diye sorduğunda:
"Onlara Allah'ı ve Resul'ünü bıraktım." dedi.
Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- ağlayarak: "Yâ Ebu Bekir! Hayır yolunda hiçbir yarış yapmadık ki, sen beni geçmiş olmayasın! Artık anladım ki hiçbir şeyde seni geçemeyeceğim." dedi. (Ebu Dâvud - Tirmizî)
Resulullah Aleyhisselâm; "Hiç kimsenin malı, benim için Ebu Bekir'in malı kadar faydalı olmamıştır." buyurduğu zaman gözlerinden yaşlar aktı ve "Yâ Resulellah! Ben ve malım sadece senin için var değil miyiz" dedi. Değil malını, canını bile fedâ etmeye her an için hazırdı.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
"Kim bize bir iyilikte bulunmuşsa mutlaka karşılığını ödemiş bulunuyoruz. Ancak Ebu Bekir müstesna. O öyle iyiliklerde bulunmuştur ki karşılığını ancak Allah-u Teâlâ kıyamet gününde ona ihsan buyuracaktır. Hem sonra, başkasının bağışladığı mal, Ebu Bekir'in bağışladığı kadar bana faydalı olmamıştır." (Tirmizî)