"Anne arabanın altına atlayıp ölmek istiyorum!" dedi dört yaşındaki küçük Ekrem.
Oğlunun elinden tutmuş bir vaziyette beraberce Ekrem'in anaokuluna doğru yürüyen annesi Zeliha Hanım dehşet içinde:
"Neden?!!" diye sordu.
Küçük Ekrem cevap verdi:
"Allah'ı görmek için!"
Bu duruma bir anlam veremeyen korkulu anne Ekrem'i sınıfına gönderdikten sonra hemen öğretmeni ile görüşme talep etti ve bu durumu Ekrem'in öğretmenine anlattı.
Öğretmenin ilk sorduğu soru şu oldu:
"Oğlunuz geçmişte 'Allah'ı görmek istiyorum' dediğinde siz ne cevap verdiniz?"
Ekrem'in annesi Zeliha Hanım: "'Allah'ı ölünce göreceğiz.' dedim" diye cevap verdi.
Öğretmen şifreyi çözmüş gibi kafa salladı ve Ekrem'in annesine şu açıklamayı yaptı:
"Evet, aslında her şey ortada ama ben size olayı bir de Ekrem'in bakış ve düşünce açısından anlatayım.
Şöyle ki;
Bu yaştaki çocukların kavram ve algı dağarcığı gelişim aşamasında olduğu için hayatı yetişkinler gibi algılamaları mümkün değildir.
Örneğin; bu yaştaki bir çocuğu alış-verişe gönderirken, "paranın üstünü getir" dediğinizde, avcunun içinde size paraların ön yüzünü çevirerek getirebilir. Ya da bir deodorantın ne işe yaradığını öğrendikten sonra bunu gidip salonunuzdaki koltuğun altına sürebilir. Kelime hazinesi ve ufku her geçen gün gelişen çocuğun bunları böyle algılaması çok normaldir.
Burada ebeveynler olarak bize düşen; bu yaştaki çocukların gereksiz korku ve endişeye kapılmalarına, yanlış ve tehlikeli davranışlarda bulunmalarına engel olmak için onlarla konuşurken kullandığımız kelimeleri itina ile seçmektir. Örneğin; sünnet olacak bir çocuğa "kesecekler" kelimesi yerine "alacaklar" kelimesi kullanmak çocuğun piskolojisinde çok farklı duygulara yol açacaktır.
Ekrem'in de her şeyi yaratan ve her şeyden büyük olan Hazret-i Allah'ı görmek istemesi çok doğaldır. Fakat bu yaştaki çocuğa "Öldükten sonra Hazret-i Allah'ı görebiliriz" denilirse, çocuk da bu merakını gidermek için -özellikle günümüz televizyon ve gazete haberlerinden etkilenerek öğrendiği- ölümün çeşitli versiyonlarından birini kendince bir seçenek olarak görebilir. Örneğin; "Arabanın altına atlamak" gibi.
Aslında ölüm bir mekândan başka bir mekâna geçiştir. Fakat bu yaştaki çocuklara "Ölüm üzerinden Allah'a ulaşacağımızı" söylemek çocuğun Hazret-i Allah'a karşı bir antipati beslemesine de yol açabilir, Zira özellikle anne-babasını veya çok sevdiği bir yakınını kaybetmiş bir küçük çocuk ölümü çok korkunç, itici bir şey olarak algılayabilir. Çünkü birçok ebeveyn tarafından dinî bilgiler, -özellikle ölüm ve ahiret hayatı- çocuğun anlayabileceği tarzda verilememektedir.
Sonuç olarak Hazret-i Allah'ı görmek isteyen bir çocuğa, Hazret-i Allah'ın her yerde hazır ve nazır olduğunu, bize şah damarımızdan daha yakın olduğunu, fakat bizim dünyadaki gözlerimizin onu görmeye elverişli olmadığını, ancak ahiretteki özel gözlerimizle "O'nu" görebileceğimizi anlatabilirsiniz. Örnek olarak da evdeki, telefonlarımızdaki kameraların duvarın arkasını görüp çekemediğini, fakat duvarın arkasını, denizlerin diplerini ve hatta gece karanlığındaki nesneleri görebilen ve video çekebilen kameralar ve teknolojik aletler olduğunu bizzat fotoğrafları ile gösterebilirsiniz. Dünyada Hazret-i Allah'ı bu nedenle bu gözlerimizle göremeyeceğimizi fakat "O'nu" her yerde, örneğin; tenefüs ettiğimiz havada, özellikle uzun yaz günlerinde tuttuğumuz orucun ardından içtiğimiz suyun tadında, pırıl pırıl parlayıp içimize hayat enerjisi veren güneşin ısısında, serin serin esen rüzgârın esintisinde, mis gibi kokan bir çiçeğin güzelliğinde her an hissedebileceğimizi tatlı bir dil ile anlatmalıyız."
Öğretmen sözlerini böylece bitirdi.
Konuşmalardan etkilenen Zeliha Hanım okul çıkışı küçük Ekrem'le eve dönerken, bembeyaz yavrusunu dili ile temizleyen anne kediyi görünce:
"Bak, Hazret-i Allah'ın şefkat ve merhameti!" dedi.
Ekrem de heyecanla:
"Anne çoook tatlı!" diye cevap verdi.