Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
GÜNDEM - "Adalet Mülkün Temelidir" (Hz. Ömer -r.a.-)  Devlet - Adalet - Ömer Öngüt
"Adalet Mülkün Temelidir" (Hz. Ömer -r.a.-) Devlet - Adalet
GÜNDEM
Uğur Kara
1 Ağustos 2013

 

"Adalet Mülkün Temelidir"
(Hz. Ömer -r.a.-)

Devlet - Adalet

"Devlet" ve "Adalet" gibi biraz da kavramsal düzeyde kalan kurumların sağlıklı, sağlam ve uzun ömürlü olması; bu kurumlar kendisine emanet edilen kişilerin yeterli bilince sahip olmalarına ve gerekli özveride bulunmalarına bağlıdır.

 

Devlet ve adalet; düzenli ve teşkilatlı bir toplumun temelidir. Devlet teşkilatı altında örgütlenemeyen toplumların küresel düzeyde söz sahibi olması mümkün değildir. Yine adalet mekanizması sağlıklı işlemeyen toplumların kurduğu devletlerin uzun ömürlü olması da mümkün değildir.

Bunu en güzel ifade eden bir söz adalet kavramının mücessem bir temsilcisi olan Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- Efendimiz'in "Adalet mülkün temelidir." sözüdür. Günümüzde mahkeme duvarlarını süsleyen bu sözde geçen "Mülk" kelimesi bizim bugünkü kullandığımız mal-mülk anlamında değil, devlet, dirlik ve düzen anlamında kullanılmıştır. Yani bu sözü "Adalet devletin temelidir." şeklinde de tercüme edebiliriz.

Türkler devlet bilinci ve teşkilatına sahip oldukları ve genel itibari ile "İlâhî adalet"e teslim oldukları için tarih sahnesinde en uzun süre hüküm süren milletlerden birisi olmuş, tarih boyunca dünyaya hükmeden büyük devletler kurmuşlardır.

"Devlet" ve "Adalet" gibi biraz da kavramsal düzeyde kalan kurumların sağlıklı, sağlam ve uzun ömürlü olması; bu kurumlar kendisine emanet edilen kişilerin yeterli bilince sahip olmalarına ve yeterli özveride bulunmalarına bağlıdır.

Daha önce de bahsettiğimiz "Devlet Bilinci"; tasavvuf büyüklerinin terbiyesi altında yetişen milletimizin tarih boyunca içselleştirdiği bir olgu olmuştur. Anadolu'nun fethinde, Osmanlı'nın kuruluşunda bu tarihi altyapının etkisi herkesin malumudur. Bu milletin en tepesindeki ferdinden en altındaki ferdine kadar bu bilinçle hareket edildiği asırlarda dünyaya hükmeden büyük devletler kurulmuştur. Birçok ülke ekonomik veyahut benzeri sıkıntılar yaşadığı zamanlarda büyük toplumsal olaylar yaşamışken, bu milletin hemen her sıkıntıyı sineye çekerek "Yeter ki devletim yaşasın!" düşüncesiyle hareket etmesi bu tarihi altyapıya dayanmaktadır. Bu yüzden bu millet; ehil ve dirayetli idarecilere kavuştuğu devirlerde tekrar tekrar büyük devletler kurmuştur.

Devlet bilincinin en temel unsurlarından birisi kanunsuz ve hukuksuz bir hareketin -ferdî yahut toplu- muhatabının devlet olmasıdır. Devlet bu muhatabiyetini kolluk kuvvetleri ve adalet teşkilatı ile gösterir. Oysa günümüzde devlet emanetini üzerine almış bazı kimselerin ortaya çıkan olaylarda kitlelerin karşısına devlet teşkilatının yanında kendi taraftarlarını da çıkartmaya çalışması büyük bir hatadır. Bu devlet bilincinin eksikliğini gösterir. Yanlış yapan kitlelerin karşısına başka bir halk kitlesini çıkartmaya çalışmak demek; dirlik ve düzeni kendi ellerimizle yıkmak demektir. Çünkü adalet halk eliyle değil devlet eliyle yürütülür. Meselâ İslâm hukuku'nda "Kısas" müessesesi vardır. Bedenî veya hayati bir zarara uğrayan kimse (ölmüşse yakınları) suçu işleyen kimsenin misliyle cezalandırılmasını talep edebilir. Ancak dikkat ederseniz kendisi yapamaz, adalet teşkilatından, devletten talep eder. Cezayı devlet verir. Bunun harici terör ve karışıklık olur. Bugün İslâm dünyasının birçok yerinde türeyen "El-Kaide" isim çatısı altında ifade edilen ve değişik isimlerle anılan grupların Pakistan, Irak, Suriye, Mali vs. birçok yerde yaptıkları adam öldürme vs. eylemlerini gayr-i meşru yapan husus işte bu ince ayrım noktasıdır. Her ortaya çıkan kendi adaletini uygulamaya, kendi zannını devlet yerine koymaya kalkarsa sonucu işte bu kaos ve terör durumudur.

Dolayısı ile devlet emanetini üzerinde taşıyan kişiler bu ayrıma çok dikkat etmelidir. Yoksa ortaya çıkan durum dirlik ve düzen değil, fitne ve kargaşa olur.

Bahsettiğimiz bu devlet bilincinin ikinci ayağı "Adalet"tir. İslâm tarihi adalet timsali idarecilerle doludur. Kadı Hızır Bey'in hıristiyan mimar ile Fatih Sultan Mehmed Han arasındaki davada Fatih aleyhine kısas ile hükmetmesi bunun en bariz örneklerinden birisidir. Osmanlı'nın adâleti o kadar meşhurdu ki, bütün hıristiyan kavimler, Osmanlı'nın teb'ası olabilmek için birbirleriyle yarıştılar. Meselâ rivayete göre Ukrayna'lı Normanlar Rus baskısı karşısında: "Yâ Rabb'î! Osmanlının gücünü kuvvetini artır ki, gelip bizi de kurtarsın. Bize din hürriyeti versin. Can ve mal emniyetimizi sağlasın." diye duâ etmişler ve bu duâlarını da âdetleri üzere kilise defterine yazmışlardı. Amerika'ya göçerken götürdükleri bu dua defterinin halen Amerika'nın Utah bölgesindeki bir Norman kilisesinde teşhir edildiği söylenmektedir.

Halbuki bugün Osmanlı'nın varisi olma iddiasındaki ülkemizde bu adalet noktasında büyük eksiklikler ve hatalar icra edilmektedir. Adalet amaç değil çeşitli maksatların aracı haline getirilmekte, toplumun adalet sistemine olan güveni temelden sarsılmaktadır.

Geçtiğimiz ay ABD'de yaşanan bir olay konumuzla ilgili ilginç bir örnektir. Zenci bir genci vurarak öldüren Amerikalı bekçinin muhakeme edildiği davada jürinin bekçi Zimmerman hakkında beraat kararı vermesi büyük tepkilere ve toplu gösterilere sebep olmuştur.

Toplumun adalet duygusunu zedeleyen kararlar sonuçta devletin temelini sarsan bir aşamaya dönüşebilir. Halk kitlelerini adalet mekanizmasının yerine koymak ne kadar tehlikeli bir durumsa, halk kitlelerini kendi adaletini kendisi aramaya sevkedecek ortamı doğuran adaletsizlikler de o kadar tehlikelidir. Bu bahsettiğimiz konularla ilgili güncel birçok örnek verilebilir.

Bu gibi hatalar en az, terör kadar, harp kadar büyük bir tehlike doğurabilir. Çünkü toplumun temeli sarsıldığı zaman, kaos ve terör ortamı oluştuğu zaman; "Eyvah!" denilir ama iş işten geçmiş olur.


  Önceki Sonraki