Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
HAZRET-İ MUHAMMED  Aleyhisselâm - Uhud Savaşı (10) - Ömer Öngüt
Uhud Savaşı (10)
HAZRET-İ MUHAMMED  Aleyhisselâm
Dizi Yazı - Resulullah Aleyhisselâm'ın Hayat-ı Saâdetleri
1 Mart 2013

 

HAZRET-İ MUHAMMED
Aleyhisselâm

-Hicretin Üçüncü Yılı-

UHUD SAVAŞI (10)

 

Şehitlerin Durumu:

Müslümanlar altmış dördü Ensâr'dan, altısı Muhâcirler'den olmak üzere o gün yetmiş şehit vermişlerdi.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz o bitkin hâli ile savaş alanında şehitlerin arasında dolaştı. Gönlü hüzünle doluydu. Müşrikler vahşice muamelelerde bulunmuşlar, çoğunu parça parça ederek tanınmaz bir hâle getirmişlerdi.

Şehitlerin arasında durarak şöyle buyurdu:

"Ben, kıyamet gününde şu şehitlerin Allah yolunda canlarını fedâ ettiklerine şâhidlik edeceğim.

Bunları kanlarıyla sarıp gömünüz.

Allah yolunda çarpışarak yara alanlar, kıyamet gününde mahşere yaraları kanayarak geleceklerdir. Kanlarının rengi kan rengi, kokuları da misk kokusu olacaktır."

Resulullah Aleyhisselâm, Hazret-i Hamza -radiyallahu anh-in cesedine doğru ilerledi, yanına vardı. Cesedinin kesilip, biçildiğini görünce dayanamadı, hıçkırarak ağladı. Hiçbir vakit o derece mahzun olmamıştı. Cesedinin başında dikilerek Allah-u Teâlâ'dan rahmet diledi.

Resulullah Aleyhisselâm'ın halası Hazret-i Safiye -radiyallahu anhâ-, ana-baba bir kardeşi olan Hazret-i Hamza -radiyallahu anh-ın şehâdetini duymuştu. Eline bir kılıç alarak Uhud'a geldi. Yeğeni Hazret-i Ali -radiyallahu anh- ile oğlu Zübeyr bin Avvam -radiyallahu anh-i gördü. "Resulullah nasıl?" diye sordu. Hazret-i Ali -radiyallahu anh-: "Hamdolsun iyidir." dedikten sonra işaretle yerini gösterdi. Resulullah Aleyhisselâm halasının gelmekte olduğunu görünce Zübeyr -radiyallahu anh-e: "Anneni geri çevir! Kardeşinin cesedini görmesin!" buyurdu. O da: "Anneciğim! Resulullah Aleyhisselâm sana geri dönmeni emrediyor!" dedi.

Hazret-i Safiye -radiyallahu anhâ- büyük bir soğukkanlılıkla: "Eğer ona yapılanı görmemek için döneceksem, ben zaten kardeşimin cesedinin kesilip biçildiğini öğrenmiş bulunuyorum. O, bu musibete Allah yolunda uğramıştır. Biz Allah yolunda bundan beterine de râzıyız. İnşaallah sabredip katlanacağız, sevabını Allah'tan bekleyeceğiz." diye cevap verdi.

Zübeyr -radiyallahu anh- gelip bu durumu bildirince, müsaade edildi. Hazret-i Safiye -radiyallahu anhâ- kardeşinin cesedinin yanına oturup sessizce ağlamaya başladı. Onunla birlikte Resulullah Aleyhisselâm da ağladı. O sırada Hazret-i Fatıma -radiyallahu anhâ- gelip ağlamaya başladı. Resulullah Aleyhisselâm onunla da ağladı.

Hazret-i Safiye -radiyallahu anhâ- yanında getirdiği iki hırkayı çıkarıp: "Bunları kardeşim Hamza için getirdim. Onu bunlara sarınız!" dedi. Birine Hazret-i Hamza -radiyallahu anh- diğerine de yanında vurulup şehit düşen bir Ensârî sarıldı. Hazret-i Hamza -radiyallahu anh-ı kabre Hazret-i Ebu Bekir -radiyallahu anh-, Hazret-i Ömer -radiyallahu anh-, Hazret-i Ali -radiyallahu anh- ve Zübeyr bin Avvam -radiyallahu anh- indirdi. Abdullah bin Cahş -radiyallahu anh- da yanına konuldu.

Resulullah Aleyhisselâm şehitlerin üzerinde bulunan silâhları, zırhları, kan bulaşmamış kürkleri soyulduktan sonra, kanları ve kalan elbiseleri ile gömülmelerini emir buyurdu. Kefen kıt, şehitler çok olduğu için, yerine göre bir kefene iki-üç kişi sarıldı. Resulullah Aleyhisselâm derin ve geniş kabirler kazılmasını, her kabre ikişer, üçer şehit konulmasını, en çok Kur'an-ı kerim bilenin önce konulmasını söyledi.

Amr bin Cemuh -radiyallahu anh- ile Abdullah bin Amr -radiyallahu anh- birbirlerini dünyada sevdikleri için, Resulullah Aleyhisselâm ikisinin bir kabre konulmasını emir buyurdu.

Müşrikler Abdullah bin Amr -radiyallahu anh-in mübarek cesedini tanınmaz bir hâle getirmişlerdi. Ancak parmaklarından tanınabildi. Resulullah Aleyhisselâm Abdullah -radiyallahu anh-in cesedini meleklerin gölgelediğini müjdeledi.

Resulullah Aleyhisselâm Vehb bin Kabus -radiyallahu anh-in cesedinin ayak ucuna dikildi ve:

"Allah senden râzı olsun! Ben de râzıyım senden!" buyurdu.

Yaraları sebebiyle meşakkat çekmesine rağmen, kabrine konuluncaya kadar orada bulundu.

Resulullah Aleyhisselâm şehitler arasında kısa bir hırka içerisinde serilmiş olduğu halde Mus'ab bin Umeyr -radiyallahu anh-e rastladı.

Yanına gelince:

"Müminler içinde öyle erler vardır ki, Allah'a vermiş oldukları ahde sadâkat gösterirler. Onlardan kimi bu uğurda canını fedâ etti, kimi de bu dâveti beklemektedir.

Onlar hiçbir şekilde ahidlerini değiştirmemişlerdir." (Ahzâb: 23)

Âyet-i kerime'sini okudu.

İslâm dini'nin Medine-i münevvere'de yayılmasında büyük başarı gösteren Mus'ab bin Umeyr -radiyallahu anh-i saracak kısa bir hırkadan başka bir şey bulunmadı. Hırkayı baş tarafına çektiklerinde ayakları açıldı, ayaklarına çektiklerinde baş tarafı açıldı. Resulullah Aleyhisselâm: "Onu baş tarafına çekiniz, ayaklarını izhir otu ile kapatınız!" buyurdu.

Resulullah Aleyhisselâm Mus'ab bin Umeyr -radiyallahu anh- ve şehit arkadaşlarının başuçlarında durarak:

"Ben sizin Allah katında diriler olduğunuza şâhidim." buyurdu.

Daha sonra yanındaki Ashâb-ı kiram'ına şöyle söyledi:

"Bunları ziyaret ediniz ve selâmlayınız. Varlığım kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, bunlar kıyamet gününe kadar kendilerini selâmlayanlara mukabele ederler."

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bazı müslümanların Uhud şehitlerini Medine kabristanlığına gömdüklerini duyunca, bunu yasakladı ve:

"Onları, vurulup düştükleri yerde defnediniz!" buyurdu.

Bazıları yakınlarını defin için Medine'ye götürmüş iseler de Resulullah Aleyhisselâm'ın emri ile geri getirip şehit oldukları yerlere defnettiler.

Şemmas bin Osman -radiyallahu anh- ağır yaralı iken Medine'ye getirilmişti. Hiçbir şey yiyip içmedi. Bir gün sonra vefat edince Resulullah Aleyhisselâm onu Uhud'a gönderdi ve oraya gömdürdü.

Resulullah Aleyhisselâm bu mübarek şehitler üzerine sekiz sene sonra cenaze namazı kılmış, sonra Mescid-i nebevî'ye gelip minbere çıkmış, ölülere ve dirilere vedâ eder gibi bir hutbe irâd etmiştir.

 

Misli İle Cezâ:

Resulullah Aleyhisselâm amcasının cesedini o şekilde görünce:

"Eğer Allah onlara karşı bana zafer verirse, onlardan otuz kişiye aynı şekilde muamele yapacağım!" buyurdu.

Müslümanlar da;

"Allah'a yemin ederiz, Allah bizi onlara karşı muzaffer ederse Araplar'dan hiçbir kimsenin hiçbir kimseye yapmadığı şekilde organlarını keseceğiz." dediler.

Bunun üzerine nâzil olan Âyet-i kerime'lerde Allah-u Teâlâ şöyle buyurdu:

"Eğer ceza verecek olursanız, size verilen cezanın misli ile ceza verin." (Nahl: 126)

Eğer hakkınızı almak isterseniz hasmınızın size yapmış olduğu şeyin aynısını yapmakla adalet gösterin. Zira intikam almada mislinden çok yapmak zulümdür, zulüm ise haramdır.

"Sabrederseniz, elbette bu sabredenler için daha hayırlıdır." (Nahl: 126)

Yapılan işkencenin misliyle karşılık vermek, hak ve adalettir, cezalandırmak meşru ve mubahtır. Sabretmek ise ihsandandır.

Daha sonra Allah-u Teâlâ her zaman için ihsan makamında bulunan Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-ine şöyle buyurdu:

"Sabret! Senin sabrın ancak Allah'ın yardımı iledir. Onlar için üzülme! Kurmakta oldukları düzenlerden dolayı da kaygı duyma!" (Nahl: 127)

Onlar sana düşmanlıkta ne kadar ileri giderlerse gitsinler, Allah onlara karşı sana yeter. Seni destekleyecek, seni muzaffer kılacak olan O'dur.

Bunun üzerine Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz yapılanlara katlandı. Müşrik ölülerine misilleme yapılmasını yasakladı. Yemininden dolayı kefaret verdiği gibi, müslümanlara da kefaret ödemeyi emir buyurdu.

Savaşta öldürülen müşriklerden birinin cesedini Kureyşliler Resulullah Aleyhisselâm'dan satın almak istediler.

Resulullah Aleyhisselâm cesed için gönderilen parayı almaya yanaşmadı ve cesedi sahiplerine iâde etti. (Tirmizî)


  Önceki Sonraki