Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
Allah-u Teâlâ'nın Sevgililerinin İfşaatlarına İzah ve Açıklamalar (85) - Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- (25) - Ömer Öngüt
Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- (25)
Allah-u Teâlâ'nın Sevgililerinin İfşaatlarına İzah ve Açıklamalar (85)
Dizi Yazı - Hatm'ül Evliya Hakkında İzah ve Açıklamalar
1 Mart 2013

 

Allah-u Teâlâ'nın Sevgilileri'nin İfşaatlarına
İzah ve Açıklamalar (85)

Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- (25)

 

Tekâmüliyetin Son Noktası (1)

Fenâ olacak ki, kişi Bâkî olan Allah'ı bilmiş, bulmuş, vâsıl olmuş olsun. Amma zerre kadar varlık kalırsa Var'ı tanıtması mümkün değildir. Niçin? O varlık ona perdedir.

Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- Hazretleri'nin bu husustaki bir beyanları şöyledir:

"İşte bu mertebe 'İnfirâd Billâh'tır, yakınlıkların en büyüğü onun yakınlığıdır. O, onu kendisine yaklaştırır, onu kendi huzur-ı İlâhî'sine yerleştirir ve tertemiz kılar. Vahdâniyyet'ine ulaşan yolu açar; artık o, O'nun ferdâniyyet'ine nazar eder. Allah-u Teâlâ onu kendisiyle diriltir ve onu kendi adına kullanır. O, O'nunla konuşur, O'nunla düşünür, O'nunla bilir, O'nunla hareket eder." ("Nevâdirü'l-Usûl fî Marifeti Ehâdîsü'r-Resûl", c. 1, s. 479-480)

Allah-u Teâlâ onu öyle yaratmış ve onu dilediği gibi O kullanıyor, dilediği gibi O yürütüyor. Onun irâdesi yok!

Cemâleddîn Mahmûd el-Hulvî -kuddise sırruh- Hazretleri "Câm-ı Dil-nüvâz" adlı eserinde: "İnsan mecâzî varlığını ve ikiliğini mahv ve fânî etmesiyle İlâhî bekâya hak kazanmış olur." buyuruyor.

Tüneli de öğrendiniz, merdivenleri de öğrendiniz, her merdivende ayrı bir tecelliyât var. Ne kadar? O ne kadar koyduysa. O gizli yoldan yavaş yavaş yavaş yürütür, her basamakta bir tecelliyât var. Ne gelecek bilmez. Cenâb-ı Hakk o basamakta ona ne takdir etmişse onun başına o gelir, ama iyi ama kötü. Çıka çıka çıka, nihâyet nasibi varsa ulaşır. "Bin kişi, milyon kişi yola çıkar, bir kişi ulaşır!" dediğimiz yer burası. Kime murâd etmişse o çıkıyor.

İbrâhîm Hakkı -kuddise sırruh- Hazretleri ne güzel söylemiş:

"Hakkı'ya nasip eyle fenâfillâh'ı

Ölmezden evvel ölenlerden eyle!"

Hazret:

"Hakkı'ya nasip eyle fenâfillâh'ı" buyuruyorlar. Fenâfillâh'a erebilmek hakikaten zor, hem de çok zor. Ancak O murâd edip çıkarırsa, çok büyük bir makam.

Amma Fenâfillâh'ın yerini öğrenmiş oldunuz. Nefsin nerede müslüman olduğunu öğrenmiş oldunuz. Hakk'a nasıl varılır, varılan tüneli öğrenmiş oldunuz. Her bir merdivende nasıl tecelliyât olduğunu öğrenmiş oldunuz. Bu arada gizli yolları da öğrenmiş oluyorsunuz. Bunlar Hakk'a varmak için gizli yollardır. Fakat öğrenmekle de mümkün değil, O'nun yürütmesiyle mümkündür. Böylece Hakk'a vuslata vesîle oluyor.

Ne güzel bir ilim…

Cenâb-ı Hakk nasip ediyor. Ne yapacaksın dünyayı? İşte hepsini bırakıp gidiyoruz!

Cenâb-ı Hakk'tan gelecek her şeye peşinen râzıyım.

İşte benim o anda tekâmüliyetim verilmiş, amma onu istememişim, onun için peşinen Cenâb-ı Hakk'ın takdirine râzıyım.

Yâ Rabb'i! Her takdirine benim başım büküktür…

Rabb'im sevdiği için, o merhaleyi aşırmak istemiş amma benim cehâletim mânî oluyordu. Rabb'im lütfundan sevdiği için o merhaleyi bize aşırttırmak istedi. Amma benim cehâletim mânî oluyordu, maazallah… Fakat çok çabuk toparladım, istiğfâr ettim, Mevlâ da kabul buyurdu.

Şimdi on ameliyatım olsa, ölsem umrumda değil. Çünkü bu tekâmüliyetim içinmiş. İkinci doğum… İkinci doğuşta fenâfillâh'ta olur, ruh misâl âlemine çıkar, vücud kalır. Kabir de böyledir, ruh çıkar, vücud kabirde kalır, amma vücudla irtibâtı olur. Bu çok gizli bir terakkiyâttır.

İbrâhim Hakkı Erzurûmî -kuddise sırruh- Hazretleri:

"Bu kâmilin ağrıları çok, hareketi az, kuvveti zayıftır." buyuruyorlar.("Marifetnâme")

Dolayısıyla Allah-u Teâlâ'ya yakın olan insanların hasta oluşuna, ibtilâ çekişine acımayın. Hastalık günâha kefarettir, yıkar.

İbtilâ derecelere işârettir, çıkarır. Bununla Cenâb-ı Hakk sevdiği kulunu kontrol altına alır ve bunları yapar.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyuruyorlar:

"Allah-u Teâlâ bir kul için önceden mânevî bir makam takdir etmiştir. Fakat kula ameliyle oraya ulaşamıyorsa Allah ona bedeni, çoluk çocuğu ve malı ile ilgili bir ibtilâ verir, sonra da daha önce takdir ettiği makâma ulaşması için onu buna karşı sabırlı kılar." (Suyûtî, "Câmius-sağîr": 669)

Elhamdülillah, şükürle vakit geçiriyorum: Buna da şükür, buna da şükür, buna da şükür, buna da şükür, buna da şükür, buna da şükür!..

O'ndan gelen hep hoş, tasalar hep boş…

"Mükâfâtın çokluğu ibtilânın büyüklüğüyle berâberdir." (İbn-i Mâce: 4031)

Bir defasında hemşire bir kız kolumu yaralamıştı, bir daha o kolumdan işlem yapılamadı, çok hastalandım ve tekrar ameliyat oldum.

Seyyid-i Kâinât Sebeb-i Mevcûdât -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyurdular ki:

"Bunu biz yaptık! Sakın kimseye bir şey deme, bizden geldi bu sana…"

Onlar işe müdâhale ediyorlar. "Peki" dedim,

"Allah râzı olsun…"

Şöyle bakıldığı zaman; Allah ve Resûl'ünden geliyor bu ibtilâ… Onun için tatlı.

Bir daha tevbeler tevbesi olsun, başkaldırır mıyım? Aslında o başkaldırma değil de ricâ idi, fakat başkaldırmaymış, ricâ bile ağır geldi. Çünkü zamanında demiştim ki:

"Her emrine boynum büküktür, can pahasına da olsa!.."

Burada ince bir sır var:

Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- Hazretleri buyuruyorlar ki:

"O, Allah-u Teâlâ'nın kabzasında (husûsî himâyesinde) hareket eder; O'nunla konuşur, O'nunla bakar, O'nunla tutar, O'nunla anlar." buyuruyor. ("Nevâdirü'l-Usûl fî Marifeti Ehâdîsü'r-Resûl", c. 1, s. 619-620)

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde buyururlar ki:

"Benim Allah ile öyle bir vaktim olur ki, oraya ne yakın bir melek sızabilir, ne nebî ne de resul sokulabilir." (Keşfü'l-Hafâ)

Ne melek girebilir, ne de şeytan girebilir, hiçbir şey giremez.

Nitekim Hâlik-ı Azîmüşşân Hazretleri Âyet-i kerime'si ile bu mülâkâtın mümkün olduğunu belirtiyor ve şöyle buyuruyor:

"Onlar sıdk makâmında, kuvvet ve kudret sâhibi Hükümdâr'ın huzurundadırlar." (Kamer: 55)

Bu lütuflar ancak Allah-u Teâlâ'nın kendisi için seçtiği ve çektiği kullarına mahsustur, umûma şâmil değildir. Onu kendisi için yaratmıştır, yaratılış sebebi odur. Sevdiği için de huzuruna almıştır.

Nitekim Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- Hazretleri şöyle buyuruyorlar:

"Bu güçle ona yakınlık da verilir. Bu güçle ona Hakk ile konuşabilme de verilmiştir." ("Kitâbu İlmü'l-Evliyâ")


  Önceki Sonraki