Taşıdıkları; "Kâbetullah'ın Hizmetçileri" ünvanından dolayı hiç kimse onlara dokunamazdı. Geçtikleri yerlerin halkı: "Bunlar Allah'ın evinin komşuları, Harem'in sakinleridir, bunlar Allah dostlarıdır, bunlara eziyet ve zulüm etmeyin!" derlerdi.
Bir Kureyşli yalnız olarak yolculuk yaparken saldırıya uğrasa: "Ben Allah'ın haremindenim!" dediği zaman kendisine hiç kimse bir şey yapamazdı. Büyük bir saygınlıkları vardı. Hatta onlara doğru gidenler ve onlarla birlikte yolculuk yapanlar da onlar sayesinde emniyet içinde olurlardı.
Bu yolculuklar Allah-u Teâlâ'nın onlara lütfettiği en açık nimetlerdendi. Onların rızıklarını genişletti. Emniyet yollarını onlara döşedi. Halk arasında itibarlı kıldı.
Halbuki o dönemlerde Arabistan yarımadasının diğer bölgelerinde emniyet diye bir şey yoktu. Baskın ve kaçırma hadiseleri yaygındı. İnsanlar gece rahat uyuyamazlardı. Her an bir saldırıya uğrama tehlikesi ile karşı karşıya idiler. Hiç kimse kendi kabilesinin dışına çıkmaya kolay kolay cesaret edemezdi. Çünkü ya birileri tarafından öldürülür veya yakalanarak köleleştirilirlerdi. Kervanların yol üzerinde her an önleri kesilebilir, malları her an yağmalanabilirdi.
Nitekim bir Âyet-i kerime'de şöyle buyurulmaktadır:
"Çevrelerinde insanlar kapılıp götürülürken (öldürülürken, ya da esir edilirken) bizim Mekke'yi güven verici bir harem yaptığımızı görmediler mi?" (Ankebût: 67)
Bununla beraber Mekke-i mükerreme'deki Kureyş kabilesi emniyet içinde idiler. Kâbe-i muazzama'nın kudsiyeti sayesinde büyük ve küçük kafilelerle her yerde serbestçe dolaşabilirlerdi. Bu yüzden kendilerine geniş rızık kapıları açılmıştı. Gidip gelirken kazanç temin ederlerdi. Yaz ve kış aylarında yapılan ticarî seyahatlere alışmışlar ve âdeta gelenek hâline getirmişlerdi.
Allah-u Teâlâ onlara verdiği nimetleri hatırlatarak şöyle buyurmaktadır:
"Öyleyse bu beytin (Kâbe'nin) Rabb'ine kulluk etsinler." (Kureyş: 3)
Diğer nimetlerinden dolayı ibadet etmiyorlarsa da, hiç olmazsa bu kolaylık, güvenlik ve refah nimetinden dolayı yalnızca Beyt'in sahibi'ne, eşi ve benzeri olmayan Allah'a ibadet etsinler.
"O ki, kendilerini açken doyurmuş, korku içindeyken her türlü korkudan emin kılmıştır." (Kureyş: 4)
Hem onları doyurdu, hem de düşmanlarının korkusunu gönüllerinden kaldırarak emniyetler içinde yaşattı.
Allah-u Teâlâ Mekke sâkinlerine bütün bu nimetlerin yanında bir de son peygamber "Muhammed Aleyhisselâm"ı bu belde halkından seçip göndermiş, "Kitab-ı kerim"ini de bu beldede indirmiştir.
Onların çoğu câhil oldukları için, bu nimetin kadrini anlayamadılar. Korkunun nereden, emniyetin nereden geleceğini bilemediler. Çünkü imandan mahrum idiler. Bununla beraber Allah-u Teâlâ'nın hidayetine tâbi olur olmaz, çok kısa bir zamanda yeryüzünün doğusunu ve batısını hakimiyetleri altına aldılar.