Bu dağılma esnasında Hazret-i Hamza -radiyallahu anh-: "Allah'ım! Şu müslümanların bozgunculuklarından dolayı senden özür ve af dilerim!" diyerek çarpışmaya koyulmuştu. Son gayretiyle bir taraftan öte tarafa koşuyor, ortalığı kasıp kavuruyordu. Kimse yanına yaklaşamıyor, onu uzaktan vurup düşürmenin çaresini arıyorlardı.
Kureyş ordusu Mekke'den ayrılmadan önce, Cübeyr bin Mut'im, kölesi Vahşi'yi yanına çağırmış ve: "Orduya katıl, eğer amcam Tuayme bin Adiyy'in öldürülüşüne karşılık Hamza'yı öldürürsen sen azatlısın." demişti. Çünkü Hazret-i Hamza -radiyallahu anh- Bedir savaşında Tuayme'yi öldürmüştü.
Bedir'de babası öldürülen Hind de Vahşi ile sözleşmiş, birçok mükâfatlar vâdetmişti.
Bu sebeple Vahşi fırsat kollayıp duruyordu. Karşısına çıkmaya cesareti yoktu, fakat iyi ok atar, attığını boş düşürmezdi.
Bir kayanın arkasına gizlenen Vahşi, fırsatını bulduğu bir anda harbesini fırlattı ve iki uyluğu üstünden vurarak Hazret-i Hamza -radiyallahu anh-i şehit etti. Bununla da yetinmeyip karnını yardı, ciğerlerini çıkarıp Hind'e götürdü. Hind hırsından ciğerleri ağzına alarak çiğnedi. Uhud günü Hazret-i Hamza -radiyallahu anh-in cesedini ele geçirebilirse ciğerini yemeyi adamıştı. Daha sonra da burnunu ve kulaklarını keserek bilezik yaptı. Vahşi'yi de mükâfatlandırarak kölelikten kurtardı.
Hazret-i Hamza -radiyallahu anh- o gün oruçlu idi, orucunu açmadan şehit düştü. Resulullah Aleyhisselâm tarafından şehitlerin ulusu mânâsında "Seyyidüş-şühedâ" adı ile anılmıştır.
Vahşi ise daha sonraki yıllarda müslüman olmuş, Hazret-i Ebu Bekir -radiyallahu anh-in hilâfeti zamanında peygamberlik iddiâsı ile ortaya çıkan Müseylemetül-Kezzab adındaki yalancıyı öldürerek İslâm'a büyük bir hizmette bulunmuştu.
Enes bin Mâlik -radiyallahu anh-in amcası olan Enes bin Nadr -radiyallahu anh- Bedir savaşına katılamadığı için büyük bir üzüntü duyuyordu. Bu üzüntüsünü Resulullah Aleyhisselâm'a arzetmiş, müşriklerle yapılacak ilk savaşta kendini göstereceğini söylemişti.
Uhud günü Hazret-i Ömer -radiyallahu anh-in de aralarında bulunduğu bir grubun Resulullah Aleyhisselâm'ın vefat ettiğini ileri sürüp çaresiz kaldıklarını görünce, onlara Resulullah Aleyhisselâm neyin uğrunda öldüyse aynı şey uğrunda ölmek gerektiğini söyleyerek kendilerini toparlamalarına vesile oldu. Müşriklerle kahramanca çarpışan Enes -radiyallahu anh- Süfyan bin Uveyf tarafından şehit edildi. Müşrikler tarafından burnu, kulakları ve çeşitli organları kesildi, vücudunda seksenden fazla yara vardı, kızkardeşi kendisini güçlükle tanıyabildi.
Resulullah Aleyhisselâm bir mesele ile ilgili olarak onun hakkında:
"Allah'ın kullarından öylesi var ki, şöyle olacak diye yemin etse muhakkak Allah onun yeminini yerine getirir." buyurmuştu. (Buhârî)
Savaşın en şiddetli anında Hazret-i Hamza -radiyallahu anh-in şehit düşmesi, müslümanlar için çok büyük bir kayıp oldu.
Öte taraftan düşmanlar Resulullah Aleyhisselâm'ın karargâhına kadar saldırdılar. Hücumlar arttıkça arttı. Oniki Ashâb'ı ile yapayalnız kalmıştı. Kureyş'in ileri gelenleri Resulullah Aleyhisselâm'ı öldürmek için ittifak etmişlerdi. Hatta Utbe bin Ebî Vakkas'ın attığı taşla alt dudağı yarılmış, bir dişi de kırılmıştı. İbn-i Kamia bir kılıç darbesiyle yere düşürmüş, zırhının iki halkası kırılmış, yüzüne batarak mübarek yanağını yarmıştı. Başındaki miğfer de parçalandı.
Enes -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz o anda hem yaradan akan kanı siliyor hem de şöyle buyuruyordu:
"Peygamberlerinin başını yarıp dişini kıran bir kavim nasıl felâh bulur? Halbuki o kendilerini Allah'a dâvet ediyordu." (Müslim: 1791)
Sa'd bin Ebî Vakkas -radiyallahu anh- der ki:
"Ömrümde, Uhud'da Resulullah'ı yaralayan kardeşim Utbe'yi öldürmek istediğim kadar hiçbir zaman insan öldürme hırsı duymadım."
Utbe'yi Hâtıb bin Ebî Beltea -radiyallahu anh- öldürmüş, başını Resulullah Aleyhisselâm'ın yanına getirmiştir. Resulullah Aleyhisselâm iki defa: "Allah senden râzı olsun!" diyerek ona duâ etmiştir.
Resulullah Aleyhisselâm'ın miğferinin halkalarından ikisi yüzüne battığı zaman Ebu Ubeyde bin Cerrah -radiyallahu anh- o halkaları dişleriyle çıkarmaya çalışmış, hatta kendisini zorlamaktan ön iki dişi kırılmıştı.
Ebu Said-i Hudrî -radiyallahu anh-in babası Mâlik bin Sinan -radiyallahu anh- Resulullah Aleyhisselâm'ın yarasını tertemiz yapıncaya kadar yüzünün kanını emip yuttu. Resulullah Aleyhisselâm: "Tükür onu!" dediyse de o: "Vallahi onu asla tükürmem!" dedi.
Bunun üzerine Resulullah Aleyhisselâm:
"Kim cennet ehlinden birine bakmayı arzularsa buna baksın!" buyurdu. (Beyhakî)