PKK terörü ve "Çözüm" adı altında icra edilen yaklaşımlar sebebiyle son aylarda devamlı bu konulara değinmek zorunda kalıyoruz. Zira hatalı fikirler ve sahte gündemler psikolojik harp taktikleri eşliğinde ortalığı işgal ettiği için yanlış kararlar alınma ihtimali ve tehlikesi bulunuyor.
Bu psikolojik harp taktikleri halkın beynini sulandırabilir ancak karar alma mevkisindekilerin de beynini sulandırırsa tehlike büyüktür.
Bu psikolojik harp güdümlü sahte ve yanlış algıları tekrar özetlemek gerekirse;
1. "Asker de ana evlâdı, PKK'lı da ana evlâdı, sizden de bizden de çocuklar ölmesin. Bu savaş dursun." diye özetlenebilecek, insanların merhamet duygusu istismar edilerek dağdaki eşkiyayı devletin askeri ile müsavi göstermeye çalışmaya matuf yayınlar artık neredeyse genel kabul görmeye, sorumluluk mevkisindekiler tarafından bile dillendirilmeye başlandı.
Bir defa dağa çıkıp eline silah alan kimse bunun sonucunu bilerek dağa çıkıyor. Fırsatını bulduğunda elinden gelen her türlü katliamı yapıyor. Bu insanı masum gibi göstermeye çalışmak, hele ki devletin askeri ile bir tutmaya çalışmak çok büyük bir densizliktir. Diğer taraftan Hazret-i Allah'ın merhamet etmediğine merhamet etmek, asla hoşgörmediğini hoşgörmek son yıllarda ortaya çıkan bir moda oldu.
Tâbi şunu da söylemek lâzım: Dağda terör yapmayı kahramanlık zanneden 13-15 yaşındaki çocuklarla bunları ateşe süren elebaşıları arasında elbette büyük bir fark var. Nitekim dikkat ederseniz dağdaki PKK militanları ile yapılan görüşmelerde hepsinde boş bir davanın peşinde koştukları, bu savaşın sonuç vermeyeceği yönünde alttan alta genel bir görüş olduğu görülüyor. Bu terör militanlarının sonu olmayan bu savaşın anlamsızlığını ifade ediyor olmaları da bizi şu gerçekle yüzyüze bırakıyor:
Bu terör batağına bulaşmış gençleri piyon gibi kullanan, adeta vampirleşmiş, bir milletin başına çöreklenmeye çalışan elebaşıları yok edilmeden, bu terör belasından kurtulmak mümkün değildir. Adamlar adeta karargâh kurmuşlar, ellerinde telsiz Tunceli'ye kadar talimatlar yağdırıp örgütünü yönlendiriyor.
Kandırılarak dağa çıkan, zorla kaçırılan, dağa çıktığı halde bu savaşın anlamsızlığını gören çok militan var ancak onların bir hükmü yok. Zira onları yönlendiren elebaşıları, bu savaşı yürüten karargâhları ne karar verirse onu uyguluyorlar, uygulamak zorunda kalıyorlar. Hem örgüt içi propaganda ile şartlandırıldıkları için hem de ölüm korkusu sebebiyle.
Yani her gün 10-15 terörist öldürmek, bunların amaçlarına ulaşmasını engellemek bir başarıdır. (Eğer ki daha fazlasına cesaretiniz yoksa en azından bu noktadaki cesaretinizin devam etmesi gerekiyor.)
Ancak bu aynı zamanda bizi bu batakta tutmak isteyenlerin oyunlarına razı olmaktır. Bataklığı kurutma irademiz olmadıkça bu oyun aleyhimize bir şekilde devam edecektir. Nitekim böyle böyle "Bak sonu gelmiyor, tavizler verelim, çözelim." şeklinde bir yılgınlık oluşturmaya çalışıyorlar. Birçokları bilerek bilmeyerek bu yılgınlığa çanak tutuyor.
Binaenaleyh, bitirilmesi gereken örgütün karargâhıdır, elebaşılarıdır. Dünyadaki benzer vakalar incelendiğinde de görülecektir ki, elebaşı yakalanmadan, karargâhı yok edilmeden bu tür hareketlerin son bulması mümkün değildir. Gerçekten bu gençleri düşünüyorsanız da, düşünmüyorsanız da bu işin bitmesi için yapılması gereken şey, bunların Kuzey Irak, Kandil, Irak, Suriye, İran, Amerika, İsrail, Avrupa her nerede ise elebaşılarını yakalanmak, yok etmek, karargâhlarını tarumar etmektir.
Yoksa "rahatımız bozulmasın", "Amerika ile dostluk teranemiz devam etsin", "Barzani ile ticaretimiz bal-kaymak olsun", "Üç-beş bizden 20-30 onlardan bu böyle devam etsin", "Bahoz'u, Karayılan'ı istediği gibi at koştursun", "Etliye sütlüye fazla dokunmayalım" ... mantığı ile geleceğiniz yer bellidir.
Her türlü askerî teknolojiyi geliştirmeye çalış, binlerce asker yetiştir, kılıcını hakkıyla kullanma... İşte sonuç...
2. PKK ile yapılacak bir anlaşma ile, verilecek siyasî tavizler ile, federasyon benzeri yapılarla, yerel yönetimleri örgüte devrederek PKK'nın silah bırakacağını, terör sorununun biteceğini zannedenler çoğaldı. Böyle zannedilmesini sağlamaya çalışanlar epeyce yol aldı.
Meselâ bir köşe yazarı şöyle diyor:
"Kendi konumumu açıklamam gerekirse, tekrar olacak ama: ... 3) Önceliğin PKK'nın silahsızlandırılmasında olduğuna; 4) Bunun da PKK'nın rızası olmadan mümkün olmadığına inanıyorum." (Ruşen Çakır, 23.08.2012)
Bu gibi fikirler yaygınlaşmaya başladı.
Halbuki bir defa karşımızda; şeytanı "TeCe" olan; İslâm'ı Kürt halkının özgürleşmesinin önünde bir engel olarak empoze etmeye çalışan; faşizmin, despotluğun daniskasını uygulayan; sol terör örgütlerinin taktikleri ile hareket eden; elemanlarını kin ve nefretle dolu ideolojik birer robot gibi yetiştiren; katliam ile kendi halkını öldürmek ile gayesine ulaşmaya çalışan; uyuşturucu ticareti, kaçakçılık, adam kaçırma her türlü illegal faaliyetlerle beslenen bir terör örgütü var.
Bu örgüt yerinde durduğu müddetçe her türlü siyasî özerklik bu örgütün palazlanmasına ve karşımızdaki yılanın büyümesine sebep olacaktır.
Farz-ı muhal ki federasyon, ya da konfederasyon adı altında bunlara ayrı bir devlet statüsü verdiğinizi düşünün. Terör bitecek, yan yana kuzu kuzu kardeşçe yaşayacak mıyız? Böyle mi zannediyorsunuz? Yahu insan bu kadar ahmak olabilir mi? Bunlar palazlandıkça ideolojik kin ve nefret duygusu yok mu olacak? Bilakis Amerika ile işbirliği yapacak, Avrupa ile işbirliği yapacak, İsrail ile işbirliği yapacak, Türkiye'nin bütün düşmanları ile işbirliği yapacaklar, daha fazla toprak, daha fazla taviz isteyecekler. Ellerine fırsat geçtiğinde kan dökecekler, savaş açacaklar. Bunlara tâbi olmak istemeyen müslüman Kürd'ü öldürecekler, farklı fikirle ortaya çıkan kişileri yok edecekler.
Böyle bir örgütün daha çok palazlanmasına, karşımıza daha büyük bir ejderha-yılan olarak çıkmasına zemin hazırlamak çok büyük bir ihanet olur.
Bu örgütü yok edersiniz, bu kin ve nefret ideolojisini söndürürsünüz, ondan sonra yapılması gereken bir şey varsa yaparsınız. Yoksa yapılacak iş sadece bu devletin temeline dinamit koymaktan başka bir sonuç vermez.
3. PKK'yı barış yapmak isteyen, demokrasi talep eden halkı için talepleri olan bir örgüt gibi göstermeye çalışıyorlar. (Bunun böyle olmadığına dair Haziran 2011 tarihli dergimizde yayınlanan "-PKK, KCK, BDP- Büyük Bir Ateş Yakmaya Hazırlanıyorlar!" başlıklı yazıya müracaat edilebilir.)
Daha önce de değindiğimiz gibi, kendi partisini desteklemeyenleri öldüren, kaçıran; Tunceli'de bile farklı fikirlere tahammül edemeyen despotluğun âlâsını yapan bir örgütü demokrasi isteyen bir örgüt gibi göstermek bu halkın zekâsıyla dalga geçmektir.
Bu nasıl bir halk hareketidir ki elemanlarının yarıdan çoğu dış ülkelerden devşiriliyor. Sormak lâzım; Niye Suriye'de, İran'da terör yapmıyorsunuz da Türkiye'de terör yapıyorsunuz. En büyük zulmü Türkiye'dekiler mi görüyor? Üstelik bu terör yüzünden bölge ekonomisi, refahı, halkın geleceği mahvoluyor. Bu mu halkını düşünmek?
Bölücü zihniyetli gruplarda kendi liderini putlaştırma, kendine has bir kült, bir nevi din icat etme hali genel olarak karşımıza çıkan bir durumdur. Bu gibi gruplar dünyevî saltanatın bir gün kendilerine geçeceği hülyasını mutlaka gerçekleşecek bir hakikat zannederler. Veyahut kendi icraatlarına dair bir yanlış algıyı gerçek kabul edip büyük bir başarı kabul ederler.
PKK'lılarda da buna benzer inanışlar var.
Meselâ onlara sorsanız bir gün Apo serbet bırakılacak, hatta devletlerine başkan veyahut Türkiye'ye cumhurbaşkanı bile olacaktır.
Bunun gibi Türkiye'nin demokratikleşme adı altında attığı adımların kendi silahlı mücadelelerinin bir sonucu olduğuna inanırlar. Bu adımları silahla zorla devlete empoze ettirdiklerini düşünür ve bunun propagandasını yaparlar.
Şimdi de devlet yöneticilerinin bunları muhatap alarak terörü bitereceğini zannetmeleri sebebiyle terör örgütünün kendi taleplerini en üst seviyeden kabul ettirmenin silahlı dayatma ile, terörle olacağı zehabına kapıldığını söylemek yanlış olmaz. Tabi bu yanlış telakkinin bölgede hesabı olan dış güçlerin gündemleri ile çakışması, veyahut bu ülkelerin istihbarat örgütleri tarafından bu tür yanlış telakkilerin örgüte propaganda edildiğini de söyleyebiliriz.
Adamlarla görüşüyorsunuz, kendilerine göre acayip beklentiler oluşturuyorlar, sonra tabi bu beklentilerini karşılayamıyorsunuz. Adam da bu güne kadar silahla dayattım aldım, şimdi de silahla dayatırım alırım diye düşünüyor. "Nasıl olsa koskoca devlet artık bıktı, teslim bayrağını çekti, ne olursa olsun bir anlaşma yapayım diye düşünüyor." Algı bu. Bu algı ne kadar gerçek kestirmek zor, ancak sorumluluk sahibi bazı aklı evvellerin PKK propagandasının, Amerikan-İsrail-Avrupa merkezli psikolojik harp taarruzlarının etkisinde kaldıkları da bir vakıa.
Öyle ya da böyle, bu terör belasının vatanda büyük bir zayiata, büyük karışıklıklara sebep olmasını istemiyorsak; azimli, kararlı hareket gerekiyor. Bazı şeyleri, biraz zayiatı göze alıp kılıcı göstermek gerekiyor. Ve tabi yukarıda da söylediğimiz gibi elebaşılarının Kuzey Irak'ta, Kandil'de, şurda burda karargâh kurup tâ Tunceli'ye, İzmir'e kadar örgütünü yönlendirmelerine artık bir son vermek gerekiyor.
Bunun haricindeki hareketler, ismi ne olursa olsun, ister "Çözüm", ister "Reform" ne olursa olsun boş işlerdir. Boşa kürek çekmektir. Daha kötüsü devletin büyük zararlar görmesine sebep olması muhtemel hareketlerdir.
Şu Amerikan takıntısını bırakalım, aklımızı başımıza alalım. Kimse bizim adımıza bizim işimizi görmez. Görecek de değil.