Eski Türkler'de ve Moğollar'da "Uluğ bitikci", Selçuklular'da "tuğrâ'î", Selçuklu resmî inşâ geleneğinin bir devâmı olarak yine Osmanlılar'da "tuğrâ'î" ve "tevkı'î", Memlukler'de ise "kâtibü's-sır" ve "nâzırü'l-inşâ" terimleri altında faaliyet gösterdiğini günümüze ulaşan sınırlı sayıdaki belgeden bildiğimiz "nişâncılık" müessesesi, Osmanlı Devleti'nin kuruluş devri ve beylikler döneminde de önemli bir kurum olarak devlet protokolündeki yerini almıştır.
Osmanlılar'ın ilk dönemlerinde ve beyliklere ait bâzı bölgelerde, daha çok fethedilmiş bir mülkün tamâmının ya da bir kısmının belli kişilere "mülklük" olarak bağışlanması nedeniyle düzenlenen, az sayıdaki "biti", "mülk-nâme", "berat" ve "nişân-ı şerîf" lerden oluşan tuğralı belgelere bakılırsa, bu devirde en azından XIV. yüzyılın son çeyreğine kadar, bir müessese olarak faaliyet göstermesine rağmen "nişâncılık" kurumunun düzenli bir vazife îfâ ettiği söylenemez.
Bu, ilk örneklerine yalnız ikinci Osmanlı sultânı Orhan Beg'in "biti" ya da "mülk-nâme" lerinde rastladığımız dört farklı tuğranın, bu açıdan ilk kez değerlendirileceği aşağıdaki incelememizden sonra daha iyi anlaşılacaktır.
Yukarıda verdiğimiz kısa bilgiden de anlaşılacağı üzre; hâkimiyet sembolü olan "ok" ve bunun üzerine gerilmiş bir "yay"ın, hükümdârın adıyla birlikte çekildiği bir hâkimiyet sembolü olarak kullanılan "tuğra", târihte yalnız Türkler ve Moğollar tarafından Hân'ın açık ve kesin "alâmet" i olarak resmî belgelere atılan ve Osmanlılar aracılığıyla XX. yüzyılın başlarına kadar yürürlükte kalan eski bir inşâ simgesiydi. Kâşgârlı Mahmûd'un "Dîvânu Lugâti't-Türk"teki, "tuğrağ" ya da "tuğrâ" nın "Hâkân'a âit tevkı'î olup, yalnız Oğuzlar'a mahsus olduğu, diğer Türkler'ce bilinmediği" kaydının(1) bir yansıması olarak "tuğra"; Oğuzlar'ın Kayı boyuna mensup olan Osmanlılar tarafından da ilk devirlerden beri kullanılagelmiştir.
İlk Osmanlı sultanlarından günümüze ulaşabilmiş en eski tuğralı belgelerin Orhan Gâzî'ye ait olması; bugüne kadar yüzeysel bir yaklaşım sonucu "tuğra" nın, devletin ilk kurucusu Osman Gâzî tarafından kullanılıp kullanılmadığı konusunda yersiz bir kuşku uyanmasına neden olmuştur. Nitekim buna bağlı olarak günümüz araştırmacılarının hemen hepsi, bu süreçte nişancılık kurumun henüz ortaya çıkmadığı ve Osman Gâzî'nin hiç tuğra kullanmadığı görüşünü ezberci bir tutumla tekrarlayıp durmuşlardır.
Hâlbuki şimdiye dek Osman Gâzî adına düzenlenmiş tuğralı herhangi bir belgeye rastlanmamakla birlikte, İkinci Murad zamânında 1444-1446 yılları arasında düzenlenmiş eski bir "Sultanönü Sancağı" tahrir defterinde yer alan şu kayıtlar, Osman Gâzî'nin de tıpkı oğlu Orhan gibi bir "nişân" ı, yâni "tuğra" sı bulunduğunu şüpheye imkân bırakmayacak bir biçimde ortaya koymaktadır:
"(Karaca-şehir'de) Murâd Baba-oğlı Bayrâmca Şeyh'üñ kızı ve oğlı ve Kalender Seydî bir çiftlük yire 'Osmân Hünkâr ve Murâd Hünkâr -tâbe serâhumâ- nişânıyla vakfdur." (2)
"Çomaklu'da İlyâs Fakîh otuz dönüm yire Orhân ve 'Osmân Hünkâr -tâbe serâhumâ- nişânıyla vakfdur." (3)
"Metâlibde Mahmûd ve Ahmed ve Bâyezîd Seyyid, 'Osmân Beg nişânıyla bir çiftlük yirleriyle ve Çoğaş'da Evrencük bitisiyle…" (4)
Bu kayıtlarda zikredilenler de dâhil olmak üzre, Osman Gâzî dönemine âit tuğralı hiçbir belge günümüze ulaşmadığına göre; bizim bu konuyu aydınlatabilmek için Orhan Gâzî tuğralı belgeler üzerine eğilmemiz gerekecektir.
Orhan Gâzî'nin tuğrasını taşıyan toplam dört belge günümüze ulaşmış olup, bunları düzenlendikleri târihlere göre şöyle sıralamak mümkündür:
1. Gurre'-i Ramazân 700 (Mayıs 1301) târihli Çalıca Mülk-nâmesi: Osman Gâzî'nin sağlığında, Osmanlı Devleti'nin kuruluşundan 1 yıl sonra Şehzâde Orhan tarafından, Sakarya Akyazı taraflarındaki "Çalıca" adlı köyün Şeyh İzze'd-dîn İsma'îl ve babası İbrâhîm Şeyh'e bağışlanması üzerine düzenlenen bu berat şimdi kaybolmakla birlikte, elimizde birkaç fotokopisi vardır.(5) Fiziksel özellikleri ve yazım tekniği açısından XIV. yüzyıl klasik biti örneklerinden birini teşkil eden bu belgenin üzerinde "Orhân bin Sultân" (Sultan oğlu Orhân) şeklinde çekilmiş(6) basit ve ibtidâî bir tuğra yer alır.
2. 15 Rebî'u'l-evvel 724 (12 Mart 1324) târihli Mekece vakfiyesi: Orhan Gâzî'nin harem ağası Tavâşî Şerefüddîn Mukbil'e Mekece'yi vakfetmesi nedeniyle tanzim ettirdiği bu vakfiye Farsça'dır ve Osman Gâzî'nin ölümüne çok yakın bir zamanda düzenlenmiş olması nedeniyle gerek kurucu hükümdârın, gerekse oğlu Orhan'ın, içinde Farsça belge düzenle-yebilecek nişancıların ve haremin de bulunduğu bir sarayları olduğuna ilişkin kesin bir kanıt sunmaktadır.(7) Bu vakfiyenin üzerinde ilkinden farklı olarak "Orhan bin 'Osmân" şeklinde bir tuğra metni vardır.
3. 749 (1348) Rebî'u'l-âhir târihli Pambucak-deresi Mülk-nâmesi: Orhan Gâzî'nin "Ferzend" diye andığı büyük oğluna Pambucak-deresi'ni "mülklüğe" vermesi sebebiyle düzenlenen bu "mülk-nâme"nin üzerinde de, ana hatları itibâriyle bir önceki vakfiyedeki tuğrayı anımastan, ancak kendisine has bâzı özellikleriyle ondan ayrılan "Orhân bin 'Osmân" şeklinde bir tuğra bulunur.(8)
4. 754 (1353) yılı Safer ayında Düzenlenen Akpınar Çiftliği Mülk-nâmesi: İstanbul Üniversitesi ütüphânesi'nde kayıtl bir Münşeât mecmû'asının içinde yer alan bu belgenin üzerine "Sûret-i mülk-nâme ez-Âsitân-ı Orhân Hân bin 'Osmân Hân" başlığı atıldıktan sonra, belgenin aslından Orhan Gâzî'ye ait "Orhân bin 'Osmân Beg" şeklinde bir tuğra sûreti çizilmiştir. Belge, Hamza Fakih adlı birine Taşköprü'deki Akpınar Çiftliği'nin bağışlanması nedeniyle düzenlenmiştir.(9)
Orhan Gâzî'nin tuğraları;
1- "Orhân bin Sultân", Çalıca Mülk-nâmesi, Ramazân 700/Mayıs 1301,
2- "Orhân bin 'Osmân", Mekece Vakfiyesi, Rebî'u'l-evvel 724/Mart 1324,
3- "Orhân bin 'Osmân", 749/ 1348 târihli Pambucak-deresi Mülk-nâmesi,
4- "Orhân bin 'Osmân Beg", 754/1353 târihli Akpınar Çiftliği Mülk-nâmesi'nden ayrıntı.
Karamanoğulları ve diğer beylik mülk-nameleri ile karşılaştırıldığında; üslûp, imlâ ve fiziksel görünüm açısından XIV. asır mülk-nâmeleriyle tıpatıp uyuşan, dolayısıyla sıhhatinde hiçbir şüphe olmayan bu belgeler üzerindeki basit ve eğreti tuğra örnekleri, tevkı'îlerin bu dönemde sâbit herhangi bir kritere bağlı kalmaksızın, gelişigüzel tuğra çektiklerini ve basit kıstaslar çerçevesinde belgeler düzenlediklerini açıkça ortaya koyar.
Yukarıdaki delil ve belgelere dayanarak, Osmanlı Devleti'nde "nişâncılık/tevkı'îlik" kurumun basit bir şekilde de olsa 1301 (700) yılından, yâni devletin kuruluşundan hemen sonra kurulduğunu, Osman Gâzî'nin ve henüz o hayatta iken "Sultân'ın oğlu" vasfıyla şehzâdesi Orhân'ın, resmî yazılı birer belge olan "biti" ler dağıtarak köy, mezraa ve çiftlik bağışında bulunduğunu; bununla birlikte en erken XIV. asrın son çeyreğine dek tuğra çekme ve belge düzenleme işinin, henüz resmî bir protokol ve sâbit bir kriter üzerine oturmamış olduğunu söyleyebiliriz.
"Hüdâvendigâr Livâsı Tahrîr Defterleri"ndeki Orhan Beg ve 'Osmân Beg adına düzenlenmiş vakıf ve belgelere ilişkin atıflardan açıkça anlaşıldığına göre;(10) kurucu hükümdar ve oğlu döneminde dağıtılan tüm biti, vakfiye ve mülknâmeler, ileride Orhan'ın Kirmasti'yi fethinden sonra, bir defter emîni nezâretinde mufassal bir tahrir defteri düzenlenerek resmen kayıt altına alınmıştır.
(1) Kâşgârlı Mahmûd, "Dîvânu Lugâti't-Türk", c. 1, s. 385; metin: Kilisli Rifat, İstanbul, 1333, trc.: B. Atalay, Ankara, 1940.
(2) Krş. "Cüz'-i Evkâf-ı Sultân-öyügi", İBB Atatürk Ktp. M. Cevdet Yzm. nr.: 11/76. II. Murâd devrinde düzenlenmiş olan deftere âit bu parça, Ahmed Refik tarafından TOEM'da yayınlanmıştır. "Fâtih Zamânında Sultân-öyügi", TOEM, XIV/3 (80), s. 129-141, Mayıs/1340. Yukarıdaki kayıt, Ahmed Refik'in yayınladığı metnin 134. sayfasında yer almaktadır.
(3) Krş. Ahmed Refik, "Fâtih Zamânında Sultân-öyügi", s. 134.
(4) Krş. Ahmed Refik, a.g.m., s. 137.
(5) Osmanlı Devleti'nin kuruluş devrinde düzenlenmiş en eski yazılı belge olan bu "mülk-nâme"nin târihî önemine daha önce şu makâlemizde işâret etmiştik: "Osmanlı Devleti'nin Kuruluş Târihine ve Osman Gâzî'nin Sakarya Fetihlerine Işık Tutan En Eski Vesîka: 1301 (H. 700) Târihli 'Çalıca Mülk-nâmesi", Hakikat AİD, XVIII/215 (Ağustos/2011), s. 44-46.
(6) Çalıca Mülk-nâmesi ile ilgili yayınlanan makâlemizde "Orhân bin Sultân" şeklinde düzelttiğimiz tuğranın okunuşuna, tuğra metnini daha önce "Orhan Sultan biti" şeklinde okuyan Arşiv uzmanı Sn. Murat Cebecioğlu, -çoğu İstanbul Üniversitesi'nden olmak üzere- pek çok akademisyenin de belgeyi kendisi gibi okuduğunu söyleyerek itirâz etmiş; ayrıca makâlemizin 3 yerinde bir "berat" olduğunu bizim de açıkça ifâde etmemize rağmen, belgeyi orada "mülk-nâme" diye tanıtmamızın doğru olmadığını, "biti" ya da "berat" şeklinde vasfetmemiz gerektiğini öne sürmüştür. Daha önce ilgili makâlede de belirttiğimiz üzre; Sn. Cebecioğlu ve Sn. Feridun Emecen, "Orhân" la "Sultân" ibâreleri arasındaki "bin" kelimesini, "nun"un "ye"yi anımastır şekilde yazılmasına aldanarak "biti" şeklinde okumakta yanılmışlardır. Yukarıda resimlerini yayınladığımız tuğralar arasında, Mekece Vakfiyesi'ndeki "bin"in yazılışı ile Çalıca Mülk-nâmesi'ndeki "biti" olduğu iddiâ edilen kelimenin yazılış şekli karşılaştırıldığında, ikisinin de "bin" olduğu hemen anlaşılacaktır. Öte yandan üzerindeki tuğranın arasına "biti" kelimesi sıkıştırılmış başka bir mülk-nâme ya da berat örneğine şimdiye dek hiçbir yerde rastlanmamış olması, bizim bu okuyuşumuzun doğruluğunu kuvvetle te'yid eder. Ayrıca yine konu ile ilgili tespitlerimizden esinlenerek, belgenin tarihî önemi üzerinde kısa bir makâle kaleme alan II. Arşiv Daire başkanı Sn. Orhan Sakin de bizim okuyuşumuza eşlik ederek, tuğranın metnini "Orhân bin Sultân" şeklinde vermiştir. (krş. "İlk Tohum Dergisi", sy.: Kasım/Aralık 2011). "Biti" ve "berat"ın "mülk-nâme" olarak adlandırılamayacağı iddiâsına gelince; burada tanıttığımız Akpınar Çiftliği'nin bağışı ile ilgili dördüncü belge "Biti hükmi oldur kim…" ifâdesiyle başladığı hâlde, başına bizzat tasnif eden tarafından "Sûret-i mülk-nâme ez-Âsitân-ı Orhân Hân bin 'Osmân Hân" başlığının atılmış olması, bir "biti" nin Osmanlı münşîsi tarafından pekâlâ "mülk-nâme" olarak da vasıflandırıldığına açık ve kesin bir kanıt teşkil eder.
(7) İBB Atatürk Kitaplığı Yazmalar Kısmı, Muallim Cevdet, Ferman, nr.: 10.
(8) TSMA, E. nr.: 10789.
(9) Krş. "Mecmû'a", İ.Ü. Ktp. TY, nr.: 5738, vr. 82a.
(10) Bu defterlerdeki kayıtların önemli bir kısmı Ö. Lütfi Barkan ve Enver Meriçli tarafından yayınlanmıştır: krş. a.mlf., "Hüdâvendigâr Livâsı Tahrîr Defterleri", muh. yerler, bas.: TTK, Ankara, 1988. Bu defterlerde ayrıntılı olarak aktarılmış olan 'Osmân Gâzî ve oğlu Orhân'a âit her bağıştan sonra: "der-Defter-i Kirmasti", "'an-Defter-i Kirmasti" ifâdeleriyle, Kirmasti'de tutulan bu ilk deftere göndermede bulunulduğu dikkati çeker. Ayrıca bu defterde 'Osmân Gâzî zamânında Orhan tarafından fethedildiğini bildiğimiz yerlerin, 'Osmân Gâzî'nin değil de Orhan Gâzî'nin "nişânıyla" vakfedilmiş olduğunun belirtilmesi, başta Çalıca mülk-nâmesi olmak üzre bu doğrultudaki tüm belgelerin sıhhat ve doğruluğunun apaçık bir kanıtıdır.