Vatan topraklarında terörle, silahlı eşkiya ile mücadele mütemadiyen devam ediyor, hemen her hafta şehit haberleri geliyor. Bundan daha kötüsü fitne büyüyor; terör örgütü psikolojik, sosyolojik, siyasi zemin buluyor, gayr-i meşru kazancını artırıyor, kendi halkı üzerinde istibdat kurmaya çalışıyor.
Terör baronları; Kandil'de, Avrupa'da kendisini rahat hissettiği için; Amerika'nın, İsrail'in, Avrupa'nın örtülü-açık desteğini arkasında bulduğu için; içeride de "Barış", "Çözüm" adı altında bunlar adam diye muhatap alınmaya çalışıldığı için, saltanatlarından taviz vermeye yanaşmıyor. Defalarca askerî olarak hezimete uğradıkları, bitme noktasına geldikleri halde zafer kazanmış paşa edasıyla ortalıkta arz-ı endam etmeye çalışıyorlar. Akıl verip ahkâm kesiyorlar.
Halbuki bunların zerre kadar "Barış", "Çözüm" istediği yoktur. Bunları yönlendiren, kumanda eden ülkeler de böyledir. İstiyorlar, ne istiyorlar? Bu baronların saltanatlarına devam etmelerini kabul ederseniz, ister, "İşte çözüm" diye halay çeker. İsrail, Amerika da elini oğuşturur, sırtımızı sıvazlar "Aferin" der.
Binaenaleyh öncelikle şu tesbiti yapmamız lâzım: Karşımızda siyasî, idarî, askerî talepleri olan bir terör örgütü var. Yani özet olarak: "Ben bağımsızlık istemiyeceğim ama, yerel yönetimi tamamen bana terket, silahlı militanım bölgenin polisi-askeri olsun." talebi ile karşımıza çıkan bir örgüt var.
Bu taleplere hangi devlet olur verebilir?
Gücü, kuvveti, aklı yerinde hiçbir ülke bu büyük tavizlere "Olur" vermez, veremez. Ancak zorda kalmışsa; "Mondros Mütarekesi" dönemini, o şartları yaşıyorsa, direnme azmi kırılmışsa "Boyun Büker".
O halde askerî alanda mütemadiyen zafer üzerine zafer kazanmış bir ülkenin boyun bükmesini kim bekleyebilir?
Binaenaleyh terör örgütünün talepleri insanî, kültürel değil, siyasî, askerî taleplerdir. Bu gibi talepler silahla alınır-verilir. Terör örgütü de mütemadiyen kan dökerek bunu yapmaya çalışmaktadır. Silahlı tehditle taleplerini dayatmak istemektedir.
Gerilla taktiği ile savaşan, bilimum bütün küresel güçlerin semirtip desteklediği bir terör örgütüne karşı muvaffakiyet kazanmak çok zor olduğu halde Türk ordusu bunları defalarca tepeleyip, bitirme noktasına getirmiştir. Dış destek ve Kuzey Irak'taki elverişli ortam sayesinde tekrar tekrar canlandırılan bu örgüt sanki savaş kazanmış gibi koskoca bir ülkeye siyasî askerî talepler dayatmaya çalışıyor.
Binaenaleyh adına "Silah bırakma" denilen bir sonuç istiyorsak bugünkü ortamda, bugünkü yöntemlerle bu örgüte bunu kabul ettirmek ham hayaldir. 90'lı yıllarda tanklarla, onbinlerce askerle Kuzey Irak'a girdiğimiz gibi Kandil dahil bunların bütün inleri tarumar edilmedikçe, tekrar yeşermemeleri için bu alanda bir tampon bölge oluşturmadan bu terane böyle devam eder gider.
"Yok biz taviz verelim, bu işten kurtulalım!" derseniz yine de kurtulamazsınız. Çünkü özerklik adı altında kin ve nefretle dolu bir örgütü siyasî bir teşkilat haline getirtip, idarî mekanizmaları teslim ederseniz en kısa zamanda çok daha büyük bir tehditle karşınıza çıkar, toprak ister, denize inmek ister, onu ister bunu ister.
Bazıları "Yahu abartma!" diyebilir. "Kin ve nefretle, terörle, dış destekle, halkına zulüm ve baskı ile iktidar olan bir terör örgütü var mı?" diye sorabilir. Unutmayalım ki Osmanlı zamanında Vehhabiler de İngiliz desteğiyle, terörle, kendi halkını katletmekle, gaspetmekle ortaya çıkmıştı.
Şu ortamda terör örgütünün gönüllü olarak silah bırakmasını beklemek boş bir iştir. Zira karşımızda uluslararası imajını parlatmak için mütemadiyen "barış"tan bahsettiği halde eline geçen her fırsatta kan akıtmaktan, devletin askerine, polisine silah çekmekten çekinmeyen bir örgüt ve yine devamlı "demokrasi"den bahsettiği halde kendi halkı üzerinde her türlü antidemokratik baskı ve istibdatı kurmaya çalışan uzantıları var.
Boşa kürek çekmeyelim. Fitne ateşi seyretmekle sönmez, mücadele ile söner. Yapılacak olan bedelini göze alarak terör örgütünü tepeleyip silah bırakmaya mecbur etmek ya da iyice marjinalize etmektir.
Karşı karşıya olduğumuz durumu iyi tahlil etmemiz gerekiyor. İşin bu askerî boyutu ile, "insan hakları" alanında yapılacak iyileştirme konusu tamamen ayrı konulardır. Yapılan iyileştirmeler bir pazarlıkla veriliyormuş gibi davranmak yanlıştır. Hak ve adalet noktasındaki iyileştirmelerin terör örgütünün hanesine yazılmaması için her türlü tedbir alınması lâzımdır.
Yıllar yılı yaşanan hak ve adalet sorununun sebepleri sonuçları uzun uzun tartışılabilir, ancak bu sorunlar bütün Türkiye'ye has sorunlardır. Cumhuriyet devrinde halkın dinini ve dilini dönüştürmeye çalışan devrimci zihniyet sebebiyle yaşanan sıkıntılardır.
Amerikan güdümlü 12 Eylül darbe yıllarında, tek parti döneminde bile akıl edilmeyen yöntemler, yasaklar, zulümler icat edilmesi ise; bir yönüyle dış yönlendirmelerin işaretini verirken, bir yönüyle basit dış yönlendirmelere bile açık, basiretsiz bir devlet yönetiminin nelere mal olduğunu gösteriyor. Binaenaleyh en son akıl alınacak bir ülke varsa Amerika'dır, sonra bütün Batı devletleridir. Günümüze de ışık tutması gereken "Domuzdan post, gâvurdan dost olmaz." atasözümüz boşu boşuna dilimize girmiş değildir.
Diğer bir husus; bu sorunu "Kürt sorunu" diye nitelemek yanlıştır. Çünkü bir zulüm varsa sadece Kürtlere yönelmiş bir zulüm değildir. Üstelik "Kürt sorunu" kelimesi bile kendi kendine sorunlu bir tabirdir. Bu kelimeyi yerleştirmeye çalışanlar maksatlıdır. Bilmeden kullananlar alet olmaktadır. Bu kelimeyi kullandığınız zaman Kürt kökenli her kardeşimize "Sorun" empoze edilmiş olur. Sorunu olmayan bile kökeninden dolayı olayın içine çekilmiş olur. Binaenaleyh bu meseleleri tartışırken, konuşurken tanımlarken kullanılan kelimeler bile çok önemlidir.
Bu sorunun adlandırılmasından tutun, bu sorunun halline yönelik önerilere kadar hemen herkesin kendine göre bir söylemi var. Bu söylem sahiplerinin kimisi gerçekten samimi fikrini konuşuyor, kimisi Amerika güdümlü konuşuyor, kimisi İsrail güdümlü konuşuyor, kimisi Avrupa güdümlü konuşuyor, kimisi PKK güdümlü konuşuyor.
"Kandile operasyon" fikrinin tartışılmasına bile tahammül edemeyen yaşlı-başlı Avrupa muhibbi kalemşörlerin "Türkiye Kandile operasyon yapamaz!" diye telaşlı telaşlı yazı döşenmeleri ne kadar ibretli bir durumdur. Medyamızın köşe başlarını tutmuş bu gibi güdümlü kalemşörlerin yirmi yıldır Türkiye'yi Avrupa-Amerikan zihniyeti doğrultusunda "Siyasi çözüm" adı altında terör örgütü ile pazarlık noktasına çekmeye çalıştıkları ehlince malumdur.
Dikkat ederseniz tıpkı PKK gibi, söylemleri ile eylemleri arasında büyük tenakuzları olan bir Amerika, İsrail, Avrupa var karşımızda. Terör listesine aldıkları bir örgüt her türlü organizeyi, kaçakçılığı, gayr-i meşru çalışmayı, propagandayı, tv yayınını bu ülkelerde elini kolunu sallaya sallaya yapabilmektedir. Kamplarında, akademi adını verdiği yerlerde bu ülkelerin askerî uzmanları tarafından silah ve harp eğitimi verilmektedir. Ve tabi bizim sınır ötesi harekâtlarımızı engellemek için her türlü direnci göstermektedirler.
Terör örgütünün çıkışı, kuruluşu, Ermeni kökleri, Amerikan, İsrail, Avrupa destekleri düşünüldüğünde; silahlı bir tehditle karşımıza çıkan kadim düşmanlarımızla karşı karşıya olduğumuzu, bu geniş perspektifle olaya baktığımızda bu durumun bize karşı açılmış bir haçlı savaşı olduğunu görürüz. Bir savaşta şartlarınızı dikte ettirebilmek için silahlı üstünlük sağlamanız şarttır. Defalarca bitme noktasına gelmiş, çok büyük zayiatlar vermiş bir terör örgütünün harp kazanmış pehlivan edasıyla "Benimle müzakâre etmek zorundasın!" demesi, deliğe tıkılmış liderini muhatap göstermeye çalışması biraz komiktir ama daha komiği bu propagandaya mağlup olup "Çözüm" adı altında bu şartlara teşne olmaktır.
Söylemde dost, gerçekte düşman bu ülkeler yıllardır bizim kuyumuzu kazmaya çalışırken bizim hâlâ bunlardan medet ummamız, bunlardan izin almaya çalışmamız, iyi niyet beklememiz bizim zaafiyetimizdir, başka niçbir şey değildir.
Adamların tıyneti belli, yıllardır icraatı belli. Kıbrıs Savaşı'nda, PKK ile savaşta, Bosna Soykırımı'nda, AB sürecinde defaatle bunların içyüzünü görmüş olmamıza rağmen hâlâ bunlardan iyi niyet beklemek, büyük bir iman zaafiyetinin, büyük bir basiretsizliğin tezahürüdür.
"Düşman Türk Hava Kuvvetleri!
... Yunanistan, İsrail ve ABD'nin ... "Noble Dina" adlı hava, deniz ve denizaltı tatbikatı ... 5 Nisan'a kadar sürecek tatbikatın ilk aşaması Antalya'nın Kaş ilçesi karşısındaki Meis Adası ile Kıbrıs Rum Kesimi arasında gerçekleştirildi. Kıbrıs'ın güneyi ve İsrail'in Hayfa limanında devam edilecek tatbikata ... üç ülkeden toplam 10 adet savaş gemisi ve hava araçları katılıyor.
... Yunan kaynaklar, tatbikatta ... düşman güçlerinin Türk Hava Kuvvetleri'yle aynı özellikleri taşıdığını söyledi. ... planları ise 'Akdeniz'deki doğalgaz ve petrol platformlarına yapılan bir düşman saldırısı karşısında denizaltında, üstünde ve havada nasıl karşılık verileceği' senaryosu üzerine kuruldu. ...
... Türk Silahlı Kuvvetleri, bölgedeki sıcak gelişmeler doğrultusunda ... 'Anadolu Kartalı Tatbikatı'nı Akdeniz'e genişletti. ... Akdeniz ve Orta Anadolu'nun tatbikat bölgesi kapsamına alınması, sıcak gelişmelerin yaşandığı bölgeye verilecek mesaj olarak değerlendirildi..." (01.04.2012, gazetevatan.com)
"Alman denizaltılarına nükleer silah
Alman 'Der Spiegel' dergisinde yer alan haberde, İsrail'in Almanya'dan gönderilen denizaltıları nükleer başlıklarla donattığı iddia edildi. ... Almanya'nın da desteğiyle İsrail'in yüzer bir nükleer cephaneliğe sahip olmayı başardığı değerlendirmesinde bulunan dergi, İsrail'in Almanya'dan ... üç denizaltı daha alacağını belirtti. İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak'ın ... 'Almanlar, İsrail devletinin varlığını önümüzdeki uzun yıllar boyunca güvence altına aldıkları için gurur duyabilirler' dediği aktarıldı...." (03.06.2012, dw.de)
"... İsrail Genelkurmay Başkanı ... Gantz'in '2018 yılında bugün karşımızda olan 3 farklı güçle birden savaşa hazır olacağız' şeklindeki açıklamasını çok ağır bulan ve eleştiren İsrail basını..." (06.06.2012, AA)
Böyle bir düşmanla karşı karşıya iken PKK konusunda bunlardan iyilik bekleyen varsa aklını başına devşirmelidir.
Kimse bize izin verecek değil. Topyekün, büyük bir kararlılıkla bunların tepesine binmeye azmettiğimiz zaman, Allah'ın izniyle kimse de önümüze çıkacak değil.