Mekke-i mükerreme döneminde İnşirâh sûre-i şerif'inden sonra nâzil olmuştur. Dokuz Âyet-i kerime, otuz kelime ve yüz otuz harften müteşekkildir. "Kıyâmet" sûre-i şerif'inden sonra, "Mürselât" sûre-i şerif'inden önce nãzil olmuştur.
Birinci Âyet-i kerime'de geçen ve "Başkalarının arkasından çekiştirmeyi huy edinen kimse" mânâsına gelen "Hümeze" kelimesi bu Sûre-i şerif'e isim olmuştur.
Bu mübârek Sûre-i celîle'de insanları arkadan çekiştiren, kaş-göz işaretiyle alay edip küçük düşürmeye çalışan, koğuculuk yapan kimseler kınanmakta; altın ve gümüş biriktirmeyi, mal ve mülk edinmeyi tek hedef seçip ölümü ve ahireti unutan, dünyada devamlı kalacağını zanneden bir takım kimselerin, Hakk'a yönelmedikleri takdirde acıklı bir azaba uğrayacakları beyan edilmektedir.
Allah-u Teâlâ dargınlığa kırgınlığa sebep olacak sözleri birbirine taşımayı, küçük düşürücü, güldürücü hareketlerle insanların ayıplarını, noksanlarını ortaya koymayı ve rencide etmeyi şiddetle yasaklamaktadır.
"Arkadan çekiştirip yüze karşı eğlenmeyi ve ayıplamayı âdet edinen herkesin vay hâline!" (Hümeze: 1)
"Hümeze" ve "Lümeze"; insanları arkadan çekiştiren, kişilerin şahsiyet ve haysiyetlerini yaralayan kimselere denir.
Bu huyları üzerinde bulunduranlar kendilerini beğendikleri için başkalarını küçümserler, hoşlarına gitmeyecek kötü lâkaplar takarlar, söze yalan katarak ve arada söz taşıyarak insanların arasını açarak koğuculuk yaparlar, herkesin ayıbını, kusurunu ve eksikliklerini araştırırlar, el-kol, kaş-göz işaretleriyle alay edip eğlenceye alırlar, iğneleyici ve taşlayıcı sözler söyleyerek gönül endişesi yaparlar, kişilerin hareketlerini ve sözlerini taklit ederek güldürmeye çalışırlar. Nefsi ve şeytanı tarafından kandırıldığı için alışkanlık hâline getirdikleri bu işin, düşüklüğün ta kendisi olduğunu da bilmezler.
İşte bu gibi gibi kimselerin vay hâline!
"O ki, mal toplamış ve onu tekrar tekrar saymıştır." (Hümeze: 2)
Servet hırsına kapılarak malını yığar ve onu defalarca sayar durur, saydıkça zevk alır, Allah-u Teâlâ'nın o maldaki hakkını vermez, hayra sarfetmez, ölüm ve ahiret hiç aklına gelmez. Zenginliğiyle şımarır. Gün gelip dünyadan ayrılacağını, bilcümle malının bu dünyada kalacağını hiç düşünmez. Malına son derece güvenir, bir takım hülyalara dalar, büyük emeller taşır. O fâni serveti sayesinde büyük bir mevki sahibi olduğunu zanneder, küstahlaştıkça küstahlaşır.
"O, malının kendisini ebedi kılacağını zanneder." (Hümeze: 3)
Gün gelip öleceğini, bu dünyadan ayrılacağını, bütün mal ve mülkünü bırakıp gideceğini, toplayıp yığdığı servetinin kendisine büyük bir vebal olacağını, belki de en sevmediği kimselere kalacağını hiç aklına hayâline getirmez. Hatta ve hatta malının kendisini hayatta bırakacağını sanır. Sanki ebedîlik için söz almış gibi bütün hayalleri hülyaları hep bu noktadadır.