"Gömelim gel seni tarihe desem, sığmazsın..."
Çanakkale Deniz Savaşı 18 Mart 1915 günü, zamanın en ileri teknolojisine sahip birleşik küffâr deniz donanmasıyla, Osmanlı kara birlikleri arasında yaşanmış, Allah ve Resul'ünün lütuf desteği, Türk askerinin azim ve dirayeti, komutanların taktik becerisi, topçuların eşsiz başarıları ile şanlı tarihimizde kendisine müstesna bir yer edinmiştir.
Savaşın evveliyatına gidersek, itilaf devletlerinin Çanakkale'yi geçmek istemesinin sebepleri şunlardı:
1- Goeben (Yavuz) ve Breslau (Midilli) adlı Türk gemilerini imha ederek maddi ve manevi değeri büyük olan bir zafer kazanılacaktı.
2- Müttefikler Osmanlı Ordusu'nun bir bölümünü meşgul edip, Rusya'yı Kafkaslar ve Batı'da rahatlatacaklardı.
3- Rusların Kuzey Buz Denizi limanları soğuk kış aylarında ulaşım imkânsız olduğu için, Rusya'ya yapılacak yiyecek ve cephane sevkiyatı Boğazlardan çok daha kolayca gerçekleştirilecekti.
4- Aynı şekilde Rus petrolü de ona büyük ihtiyacı bulunan müttefiklere Boğazlardan aktarılabilecekti.
5- Boğazlarda elde edilecek parlak bir başarı, Balkanların saldırgan devletlerinin ters bir ittifak içine girmesine engel olacaktı.
"Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya..."
Bu amaçla gerçekleştirilecek harekatta şu hedefler gözetilmiştir:
a) Giriş tabyalarını ilk aşamada imha etmek
b) İlk sıra deniz mayınlarını ortadan kaldırmak
c) Merkezi tabyaları imha etmek
d) Kepez önündeki asıl mayın tarlasını temizlemek
e) Çanakkale - Kilitbahir istihkâmlarının işgali
f) Donanmanın Marmara denizine girişi ve İstanbul' un işgali
Bu amaçla oluşturulan ve yenilmez denilen birleşik küffâr donanması; 4'ü Fransız, 12'si İngiliz olmak üzere 16 zırhlı, 4 kruvazör, 14 destroyer, 7 denizaltı, 21 mayın tarama gemisi ve çeşitli destek gemilerinden oluşan 100 parçalık muazzam bir güce sahipti ve döneminin en güçlü donanması olarak gösteriliyordu.
Türk tarafının savunma gücü ise, boğazın her iki kıyısında konuşlandırılmış topçu bataryaları ile, boğaza döşenmiş 11 adet mayın hattı idi. Ayrıca seyyar toplar ve havanlar da kullanılmıştır.
"Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi..."
Birleşik donanma komutanı Amiral De Robeck, saldırıdan önce gemilerini A hattı (Queen Elizabeth, Agamemnon, Lord Nelson ve Inflexible), B hattı (Gaulois, Bouvet, Suffren ve Charlemagne) ve diğer altı gemiden oluşan destek grubu olmak üzere üç ana gruba ayırmıştı. Destek grubu geride bekleyecek ve destroyerler ile mayın tarama gemileri ile de takviye edilecekti. Bu grup sırası gelene kadar yerinden ayrılmayacaktı. Majestic ve Swiftsure adlı diğer iki gemi ise her iki yanda görevlendirilmişlerdi. Yapılan hesaba göre kıyı bataryaları ilk etapta imha edildikten sonra, mayın tarama gemileri destroyerler eşliğinde mayınları temizleyerek boğazı en geç akşam üzeri açacaklar ve donanma ertesi gün Marmara Denizi'ne açılabilecekti.
18 Mart 1915 sabahı saat 10: 30'da A hattını oluşturan gemiler hızla boğaza girmek üzere harekete geçtiler ve boğazın girişine sekiz mil mesafede atış konumuna geçmeye başladılar.
Saat 11: 15'te Üçüncü Tümenin kanat gemilerinden Triumph zırhlısı, Orta Tahkimat kesimine ateş açtı. Birinci tümen gemilerinden Queen Elizabeth Anadolu Hamidiyesi, Agamemnon Rumeli Mecidiyesi, Lord Nelson Namazgâh ve Inflexible da Rumeli Hamidiyesi'ni hedef almışlardı. Müttefik gemilerinin ateşlerine cevap vermeye başlayan Türk topçusunun karşı ateşi menzil dışında kaldığından karadan açılan ateş bir süre sonra kesilmiş ve savaş tek yanlı bir bombardımana dönüşmeye başlamıştı.
Saat 12: 30'da 2. filo (Fransız B hattı) öndeki A hattının iki yanından geçerek ön hattı oluşturdular.
Bu arada gemiler ilerleyerek Çanakkale ve Kilitbahir tabyalarının da menziline girmiş, ateş altında kalmışlardı. Fransız Gaulois, su kesiminin altından isabet alıp hafif yana yatmıştı. Agamemnon ise 12 isabet alıp geri çekildi. Inflexible'ın taretlerinden biri parçalandı, güvertesinde yangınlar başladı. Saat 12: 27'de atış kontrol kulesi parçalanıp ateş yönetimiyle taretlerin bağlantısı kesildi. Queen Elizabeth'in cephane ambarı isabet alarak vinçler tahrip oldu. Fransız Bouvet, Rumeli Mecidiyesi'nin isabetli ateşi ile sancak tarafına yattı. Yine Fransız Suffren zırhlısı 14 dakikada 14 isabet aldı.
Birleşik Donanmanın ağır gemileri ciddi hasarlar görmekte ise de savaş Osmanlı tarafı aleyhine devam etmekteydi. Gemilerin ateş yenileme hızı Osmanlı toplarından bir hayli fazlaydı. Ayrıca her Osmanlı topuna karşı Birleşik Donanma'nın ortalama 3,5 namlusu vardı.
Saat 13: 45 dolaylarına kadar süren çatışmada Osmanlı toplarının bir kısmı yıkıntılar altında kalmış, bir kısmı da aşırı ısınmadan dolayı şişip ateşi kesmişti, Osmanlı tabyaları yok edilemeseler de geçici olarak susturulmuştu.
Ateşin azaldığını gören Amiral de Robeck saat 13: 25'te 3. filonun ve onlara ilaveten koruma hattındaki Majestic ve Swiftsure gemilerinin öne gelerek 2. filo gemileri ile yer değiştirmesi, mayın tarama gemilerinin destroyerlerin korumasında ileri çıkarak mayın hatlarında açılan koridoru derinleştirmeleri emrini verdi. Emri alan 2. tümenin Fransız gemileri, 3. tümene yer açmak üzere Karanlık Liman açıklarında geniş bir çark hareketiyle geri manevraya giriştiler. Ancak Erenköy körfezine giren gemiler Nusret'in mayınlarıyla karşılaştılar. Fransız filosunun komutanı Amiral Guepratte bu anları şu şekilde anlatıyor:
Görevimize başlamamız emri üzerine dört zırhlının arasından sıyrılıp öne geçtik. Bu arada, bu dört zırhlı gemi tabyaları devamlı olarak ateş altında tutuyordu. Amaçları işimizi kolaylaştırmaktı. Bu arada Suffren en baştaki yerini almıştı. Fakat düşman ateşi korkunçtu ve çok isabetli atışlar yapıyorlardı. Kısa bir zaman sonra da Amiral gemisi ağır mermi isabetleri almaya başladı. Bir top yuvası ile savaş kulesi imha edildi ve içindeki mürettebat yanarak kömür oldular. İki güverte arasında da yangın çıktı. Gaulois'e gelince, can alıcı bir yerinden bir düşman mermisi yemiş durumda neredeyse batmak üzereydi. Durumumuzun ciddiyetini açık şekilde gören de Robeck, geri çekilmemizi ve yerimize ihtiyattaki gemilerinden, Irresistible, Albion, Ocean ve Triumph'u göndermeyi teklif etti. Verdiğim geri çekilme emrine sadece Bouvet uymadı, çünkü büyük bir hırsla Namazlık tabyasını ateş altında tutuyordu.. O sırada, kıyı tabyalarının tamamı da Bouvet'i gayet yoğun bir ateş altında tutmaya başlamışlardı. Gemi kaptanına tekrar derhal Boğaz'a çıkıp geriye çekilme işaretini göstermesini ve çılgın Bouvet ile borda bordaya bir uyarı atışı yapılmasını emrettim. Emrim yerine getirildi. Bouvet ile borda bordaya yaklaştık. İkiyüz metreden komutan Rageot (Bouvet'in komutanı) "Selam Amiral" diye bağırdı. Kendisine seslendim; "Yirmi dakikadan beri geri çekil sinyali veriyorum, emre uymuyorsunuz. Ne bekliyordunuz?" Rageot, "Haklısınız Amiral, ama deminden beri şu Namazlık tabyası ile uğraşıyorum. Başka bir şey düşünemez durumdayım. Son mermilerimi de atmama izin veriniz, sonra hemen yanınıza geleceğim." diye cevap verdi. Fakat bu karar onun sonu oldu. Tam kırkbeş saniye sonra gemisiyle beraber sulara gömüldü ve 639 kişi boğularak öldü."
Ayrıca ağır hasarlı olarak geri çekilmekte olan Inflexible saat 16: 11'de Bouvet'nin battığı noktada mayına çarptı ve güçlükle savaş alanını terketti. Bu arada Irresistible da mayın ve top yarası alarak terkedilmişti. Amiral De Robeck ağır hasarlı geminin yedeklenerek çekilmesini istedi ama sular çok sığdı.
Saat 18: 00 sularında Ocean da Seyit Onbaşı'nın isabetli ateşi sonucu dümeni parçalanarak çaresiz kaldı ve terk edildi. Gaulois, Suffren, Agamemnon ağır, Charlemagne ise hafif hasarlıydı.
İlk mayın hatlarını bile temizleyemeden bu duruma düşen Birleşik Donanma büyük bir panik yaşamış ve saat 17: 45'te de Robeck geri çekilme emri vermiştir. Donanma hızla boğazı terkederek Bozcaada'ya doğru çekilmiştir. Terk edilen Irresistible ve Ocean da gece karanlığında sessizce batmıştır.
6 saat 45 dakika süren savaşın sonunda Allah-u Teâlâ'nın lütfu ile büyük bir zafer kazanılmıştır. Küffar donanmasının 3 gemisi batmış, 4 gemisi savaş dışı kalmış, insan kaybı 800'ü bulmuştur. Çanakkale'yi denizden geçemeyeceklerini anlayan küffar devletleri, kara harekâtını devreye sokmuşlardır. Kara harekâtları da ayrı bir kahramanlık silsilesidir.
"Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te'sis-i İlâhi o metin istihkâm..."
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'lerinde şöyle buyuruyor:
"Allah o kâfirleri öfke ve kinleriyle geri çevirdi. Onlar hiç hayra eremediler. Allah savaşta müminlere yetti. Allah kuvvetlidir, Aziz'dir." (Ahzâb: 25)
"Nice az bir topluluk Allah'ın izniyle pek çok topluluğu yenmiştir." (Bakara: 249)
Şehitlerimizi ve gâzilerimizi, fatihalar ile, minnet ve rahmet ile yâd ediyoruz...
Kâfir ordusunun ateş gücüne bir misal: Queen Elizabeth gemisinin düştüğü yerde derin çukurlar açan 380 mm'lik topları ve insan boyunda mermileri.
"Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tufanlar, alevden seller."
"28 Nisan 1915... Zığındere ağzı, aniden, karşı yamaçlardan sahile doğru bazı birliklerin ilerlediklerini gördük. Gördüklerimiz bizim askerimiz miydi, yoksa Türk öncü birlikleri mi? Parıltılar süngülerden geliyordu ve bunlar Türk birlikleriydi. Yüz kişi kadar olan kuvvetli bir Türk müfrezesi dövüşün havasına dalmış olmalı, Queen Elizabeth'in makinalı tüfek menzili içindeki sahil boyunca, bir grup birliğimizi püskürtmekle meşguldüler. Başlarında kılıçlarını çekmiş subaylar koşuyorlar. Queen Elizabeth şarapnel yağdırmaya başladı. Dev gibi mermi Türk hatlarının 40-50 metre sağında patladı ve 10000 misketli şarapnel şimşek gibi çarptı. Duman, toprak ve taş cehenneminin örttüğü arazide her şey sükûnete döndü. Uzun süre arandık, baktık. Türk askerinden canlı kimse kalmamıştı. (Kâfir orduları başkomutanı Ian Hamilton)
"Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin."
Çanakkale boğazında zaten önceden boğazı kesecek şekilde döşenmiş mayın hatları bulunmaktaydı. Ancak Çanakkale Boğazı önündeki düşman zırhlılarının devamlı şekilde hareketlerinin incelenmesiyle yeni bir fikir doğdu. Düşman zırhlıları boğaza grup grup giriyor ve görevini tamamlayan grup ikmal yapmak için geriye dönerken arkadaki grupların yollarını kesmemek için boğazın en geniş yerlerinden biri olan Erenköy Mevkii'nde manevra yapıyordu. İşte bu noktada mayınların boğazı kesecek şekilde değil de kıyıya paralel olarak Erenköy Mevkii'ne dökülmesi kararlaştırıldı. Fakat bu işin sonu her ne kadar büyük bir zaferi getirebilecek olsa da bir o kadar zordu. Nitekim Nusrat'ın komutanı Tophaneli Yüzbaşı Hakkı Bey mayınların döşenmesinden sonra, geminin düşman projektörlerine yakalanıp, görev başarısızlığa uğrayacak korkusuyla kalp krizi geçirerek vefat etmiştir.
Nusrat'ın döşediği mayınlar 18 Mart 1915'te Çanakkale harekatının kaderini değiştirmiş, İngiliz donanmasına ait IRRESISTTBLE ve OCEAN gemileriyle, Fransız donanmasına ait BOUVET zırhlı gemilerinin boğazın karanlık sularına gömülmesini sağlamış ve ona "dünyanın en ünlü mayın gemisi" unvanını kazandırmıştır.
O günkü ingiliz donanma bakanı Churchill "Birinci Büyük Savaşta binlerce savaş gemisi çeşitli denizlerde harekat yapmaktaydı. Fakat bunların hiçbirisi Nusrat'ın döktüğü mayınlar kadar, savaşın devamına ve düşmanın geleceğine etkili olabilecek bir başarı gösterememişlerdir." demek zorunda kalmıştır.
Nusrat Mayın gemisi 1955 yılında "terhis edildikten" sonra, 1962 yılında satılarak şekli değiştirilmiş ve çeşitli deniz nakliyat şirketlerince "kuru yük gemisi" olarak kullanılmıştır. "Ekonomik ömrünü tamamladı" gerekçesiyle terk edilmiş ve 1990 yılı Nisan ayında Mersin Limanında batmıştır. 1999 yılında Gönüllü kişilerce tekrar yüzdürülerek, "müze"olarak kullanılması için düzenlenen kampanyalara kimse ilgi göstermeyince "jilet" yapılmaya mahkûm edilmiştir. Nihayet 2002 yılında Tarsus Belediyesi tarafından Tarsus'a getirilerek müze haline getirilmiştir.
Rumeli Mecidiye Tabyasına bombardıman devam ederken sağ kalanlardan Niğdeli Ali, toprağa gömülmüş Seyit'i kurtarır. Tabyada işe yarar tek top kalmıştır, onun da vinci parçalanmıştır. İşte bu çaresizlik ânında Hazret-i Allah'ın yardımı yetişir, Hayber Kalesi'nin fethinde yaşananların bir benzeri tekrarlanır. Şöyle ki;
Resulullah (s.a.v) Efendimiz'in âzadlılarından Ebu Râfi anlatıyor:
"Hayber'e Ali (radiyallahu anh) ile birlikte gitmiştik. Resulullah Efendimiz bayrağını Ali'ye vermişti. Ali kaleye yaklaştığında kale halkı karşı koydu. O da onlarla savaştı. Yahudilerden biri ani bir hücumla Ali'nin kalkanını düşürdü. Bunun üzerine Ali, kale kapısını söküp kalkan yaptı. Ali fethi müyesser kılıncaya kadar bu şekilde savaştı. Kale alındıktan sonra kapıyı bıraktı. İyi biliyorum, sekiz kişi o kapıyı çevirmeye uğraşmıştık da çevirememiştik."
Yandaki resimde de görüldüğü gibi topun ateşlenmesi için pek çok er ve subay görev alıyordu. Raylarla getirilen top mermisi, vinç ile yukarı çekilir, topun ağzına verilirdi. Ancak Seyit, 276 kg.'lık mermiyi tek başına sırtlamış, beş adet dar basamaktan çıkmış, topun ağzına vermiş, bu işi 3 kez tekrarlamıştır. Son atışında Ocean'ı vurmuş, geminin dümeni bozulmuş, etrafını harmanlamaya başlamıştır.
Bu muhteşem olaydan sonra tabyaya gelen Cevat Paşa, Seyit'e onbaşı rütbesini takar ve bu kahramanlığı ölümsüzleştirmek için Seyit'in mermiyi kaldırırken fotoğrafının çekilmesini emreder. Ancak Seyit, mermiyi yerinden oynatamayacaktır. Bunun üzerine merminin içi boşaltılır ve fotoğraf çekilir. Ayrıca mükâfat olarak 'Doymuyorum!' diyen Seyit Onbaşı'ya iki tayın verilir. Ancak o, üç gün geçtikten sonra Paşa'ya 'Arkadaşlarım tek tayın yerken benim iki tayın yemem doğru değil' diyecek kadar da alçakgönüllüdür.
Savaşın sona ermesi ile 1918'de köyüne dönen Seyit Ali, ormancılık ve kömürcülük işlerine devam etmiş, 1939 yılında verem hastalığı yüzünden vefat etmiştir.