Batı dünyası, kökleri itibariyle hem ırkçı, hem de zalimdir. Üstün ırk teorilerinin filizlenip yeşerdiği Almanya ve onun paralelindeki ülkeler Doğu dünyasına karşı inanılmaz bir kin, intikam ve hırsla doludur. Özellikle İslâm dini'nin Hıristiyanlık karşısındaki göz kamaştırıcı üstünlüğü ve aydınlığı Batı dünyasının hazımsızlığını tetiklemiştir.
Bu yüce dinin insana, hayvana, eşyaya ve yaşanılan cemiyete kattığı değerler halâ ulaşılması zor görülen bir büyük İslâm Medeniyeti'nin inkişaf ve yükselişini sağlamıştır. Bu yükseklik ve yücelik; insanî medeniyet temellerinden yoksun Batılıların kıskançlıklarını artırmış, onları vahşileştirmiş, saldırganlaştırmış, insanî değerlerden uzaklaştırmıştır. İslâm'ın eşsiz rahmet, merhamet, şefkat, sevgi, adalet, hakkaniyet, insana insanca değer, ırz, mal, can, din, dil, kültürel değerlerin korunması ve yaşatılması için herkesi koruyup kollaması Batı Hıristiyan Dünyasını aşağılık kompleksine sokmuş ve neticede İslâm'a, Müslüman'a, ona ait değerlere ve kişiliklere saldırıyı dinin bir emri gibi algılama yanlışlığına düşürmüştür.
Almanya başta olmak üzere, Hollanda, Belçika, Danimarka, Norveç, İsveç, Rusya, Avusturya, Fransa, İtalya, İngiltere, İspanya ve bilumum bütün Frenk diyarları Haçlı kini ile Müslümanlara kin tutmakta, nefret tohumları yaymakta ve bütün insanlığı kucaklayan İslâm dini'nin önünü kesmek, ona inananları katletmek için ne gerekiyorsa yapmaktan geri durmamaktadır.
Son yıllarda Batı dünyasında başta Türkler olmak üzere doğu kökenli milletlerin mensuplarına karşı ırkçılık hastalığı hortlamış ve gizli eller tarafından kullanılan kişiler katliamlara başlamışlardır. Norveç'teki katliamı hatırlamakta yarar vardır.
Almanya, soydaşlarımızın yaşadığı en önemli bir Avrupa ülkesidir. Bu ülke -bizim aklı evveller kabul etmese de- en önemli Türk düşmanı ülkelerin başında gelir. Yıllardır terör örgütü PKK, bilumum Türkiye düşmanı hangi grup varsa hepsi bu ülkede rahatlıkla kabul görmekte, destek bulmakta, bizatihi bu devlet tarafından korunup kollanmaktadır. Yıllardır ülkemizi bölmek için terör estiren, on binlerce vatandaşımızın katline, binlerce güvenlik görevlisinin şehâdetine, yüz milyarlarca dolar zararımıza sebep olan terör örgütü her türlü lojistik, istihbarat, iktisadi desteği bu ülkede rahatlıkla bulmaktadır.
Avrupa günümüzde dünya ırkçılığının merkezidir. Her ülkede bunun gizli açık tezahürlerini görmekteyiz. Geçen yüzyılda yüz milyonlarca insanın öldürülmesinin temelinde bu hastalık yatmaktadır. Hızını alamayan ırkçı Avrupa saldırılarının ve katliamlarının en dehşetlisini Bosna Savaşı'nda, Srebrenitza'da gördük.
Almanlar sevmediklerini, nefret ettiklerini iddia etseler de Adolf Hitler'e içten içe bir hayranlık beslemektedirler. "Üstün ırk teorisinin" menşei bu ülkedir. Hitler, bu zihniyetin ürünü olarak sahneye çıkmış ve koskoca Avrupa'nın felaketine sebep olmuştu. Hitler kabusu hâlâ Almanya üzerinde dolaşmaktadır.
Türkler, Almanya'ya işçi olarak gitmeye başladıklarında bu ülke tarafından davullarla, zurnalarla, çiçeklerle karşılanmışlardı. Zaman geldi, orada önemli işler başarmaya başladılar, iş sahibi oldular, kariyer yaptılar, yükseldiler, işveren konumu kazandılar. Almanya'nın yükselişinin ve dünyada söz sahibi olmasının ikinci mimarı vasfını kazandılar. Bununla iftihar etmesi gerekirken Almanlar, Türklerden nefret etmeye başladılar; "Türken Raus" (Türkler defolun) sloganları ile dışlandılar; evleri, işyerleri kundaklanmaya, yakılmaya, yıkılmaya başlandı. Çocuklar, kadınlar diri diri yakılmakta, öldürülmektedirler.
Almanya Başbakanı Merkel, cinayetlerin utanç verici olduğunu söylüyor. Suçluların yakalanacağını ve gerekli cezalara çarptırılacaklarını ifade ediyor. Hangi suçlu yakalandı da haberimiz olmadı. Veyahut Norveç'te kendi halkına da yönelen ırkçı katliam olmasaydı Almanya'daki cinayetlerin arkasında Alman gizli servisinin olduğu gerçeğini öğrenebilir miydik? Biraz zor.
Almanya'da en çok okunan kitapların başında Günter Wallraff'ın kaleme aldığı "En Alttakiler, Türkler" ile Almanya Merkez Bankası eski Başkanı Thilo Sarrazin'in "Almanya Kendini Yok Ediyor" eserleri satış rekorları kırıyor. Bunun arka planının araştırılması ve üzerinde durulması gerekiyor. Bu kitap haftalarca Almanya'da en çok satılan eserlerin başında yer almıştır.
Nazizm, dünyanın ürktüğü kahrolası bir akımın adıdır ve patenti Almanlara aittir. Bu ırkçı akımın yeni versiyonu Neo-Naziler Almanya derin devletinin el altından destekleyip, gözettiği, yaptığı cinayetleri örtbas ettiği, Almanların kahraman gözüyle baktıkları terör örgütüdür.
"Dönerci cinayetleri" olarak basına yansıyan Türklerin öldürülmesi hadisesi aslında derin bir planın yansımasıdır.
Bu Neo-Nazi terör örgütünün eylem listesi kabarık. Völklingen'de 2006-2011 yılları arasında meydana gelen yabancılara yönelik 10 kundaklama olayında bağlantısı olduğu belirtilmektedir. Çeşitli kundaklama eylemlerinde bu örgütün olacağı gerçeğini polis bir şekilde örtbas etmiştir. Aynı yerde 2007'de Türk ve İtalyanların oturduğu üç bina ateşe verilmiş, 12 kişi yaralanmıştı. "Solingen faciası"hafızalardan silinmedi.
Alman polisi olayın üstüne gitmeye başlayınca Türklerin öldürülmesinde kullanılan silah, silah temin eden bazı kişileri ve örgütün iki elemanını yakalamıştır. Yoğun protestolar nedeniyle işin ucunu takip etmek zorunda kalan Almanya makamları bakalım diğer faili meçhul cinayetleri çözebilecek mi? Bu ırkçı teröristlere göz yuman, destekleyen kişileri teşhir edecek mi? Özellikle Türklere yönelik artacağından şüphe ettiğimiz saldırıların önüne geçebilecek mi? Ne tür önlemler alınacak? Bunu zaman içinde göreceğiz.
Prof. Dr. Faruk Şen'in (Türk-Alman Eğitim ve Bilimsel Araştırmalar Vakfı Başkanı) değerlendirmelerinden bazı satırları birlikte okuyalım: "Almanya'nın altı büyük ayıbı vardır.
1-Bunlardan 'dönerci cinayetleri' diye bahsetmek birinci ayıptır.
2-Kurbanlar için aile başına önerilen '10 bin Avro tazminat' gülünç bir rakamdır.
3-(Alman derin devletinin parçası olduğu anlaşılan) 'Anayasayı koruma örgütü' içindeki Nazilerin ayıklanması gerekir.
4-Göçmenlerin konumunun iyileştirilmesi için yeni düzenlemelerin getirilmesi elzemdir.
5-Sosyal demokrat-Yeşiller döneminde patlak veren bu cinayetler ve ırkçılık üzerinde; Clauda Roth dışında, Alman siyasi sınıfı ve solun gösterdiği kayıtsızlık ibret vericidir.
6-Türk sivil toplum örgütleri ile Türk kökenli Alman politikacıların olan-biten karşısında seslerini yükseltmemesi özür götürmez."
Almanya'daki cinayetler bununla sınırlı kalacak mı? İktisadi krizin her geçen gün Avrupa'yı kasıp kavurduğu bir ortamda bu ve benzeri cinayetler Almanya başta olmak üzere diğer ülkelerde artarak devam edebilir.
"Meğer, dönerci cinayetlerini Neo-Naziler üzerinden Alman istihbaratı yapıyormuş. Cinayetleri işleyenler de ajanmış! Alman istihbaratının muhbirleriymiş. Almanya, şimdi bu örgütlerin istihbarat bağlantıları ile ilgili soruşturma başlatıyor. Peki bu soruşturmanın sonucu da, yakılan evlerle ilgili soruşturmanın sonucu gibi mi olacak? Şimdiden not edeyim, hiçbir şey olmayacak. Alman hükümeti bir süre sonra dosyayı kapatacak, olayları unutturacak.... 2 Şubat 2008'de Ludwigshafen'da bir evin kundaklanması sonucu beş çocuk dokuz kişi hayatını kaybetti. Cenazeler Türkiye'ye getirildi. Saldırıyla ilgili görgü tanıkların ifadeleri sonradan değiştirildi. Ardından Almanya'nın hemen bütün bölgelerinde hatta Avusturya'da evler yanmaya başladı.
... Komisyonlar kuruldu, soruşturmalar yapıldı. Yüzden fazla saldırıyla ilgili hiçbir kanıt bulunamadı! Kameralarla donatılan şehirlerde bir kare görüntü ya da bir görgü tanığı tespit edilemedi. En sonunda Alman Federal Savcılığı soruşturmayı tamamladı. Ne mi oldu? Savcı; 'kanıt bulunamamıştır' dedi ve dosya kapatıldı. ..." (İbrahim Karagül, 15.11.2011)
Dost Almanya zamanı gelince Türkiye'ye kazık atmaktan, Türkleri katletmekten, bu milletin kuyusunu kazmaktan geri durmayacaktır.
Almanya'da ırkçılıkla mücadele eden Anayasayı Koruma Dairesi'nin yabancıları öldürenlere karşı 'hoşgörülü' davrandığı iddiası ortalığı karıştırmış durumda. Dairenin ırkçı katillerin soruşturmasında ihmalleri tartışılıyorken, Alman medyası şu soruları sorarak olayın aydınlatılması tezini işliyor: "Zanlılar yıllarca nasıl saklandılar? Polis ve istihbarat aşırı sağcı tehdidi görmezden mi geldi? Şüphelilerin istihbaratla ilişkisi var mı?"
Biraz daha düşünün, Almanlar, Avrupa, Hıristiyan dünyası bizim dostumuz mu?
Elbette hayır!...