Kuruluş devrinden kalma resmî vesîka ve belgelerin sayısı neredeyse yok denilecek kadar azdır. Bu dönemin tartışmalı meselelerine ışık tutacak en önemli ipuçları ve kanıtlar, resmî birer vesîka niteliğindeki bu belgelerin içinde yer alır.
İşte kuruluş devri Osmanlı Tarihine ışık tutan bu belgelerden bir tânesi de, Murâd Hüdâvendigâr'ın Gâzî Evrenos Beg'e gönderdiği, Gâzî Sultân'ın siyâsî, dinî ve sosyal hayâta ilişkin bâzı mühim izlenim, tecrübe ve deneyimlerini yansıtan 788/1386 târihli mektubudur.
Feridun Beg'in "Münşe'ât"ındaki mektuplar istisnâ edilirse, Murâd Hüdâvendigâr devrinden kalma vakfiye, mülk-nâme ve benzeri belgelerin çok azının günümüze ulaştığını söylemek mümkündür. Bunlar ya orijinal olan, ya da orijinalinden aynen kopyalanarak çıkarılmış ferman, berat, vakfiye ve mülk-nâme sûretlerinden ibâret olup; imlâ, üslûp ve muhtevâ bakımından o devre âit olduğunda şüpheye imkân bırakmayan ortak ve benzer ifâdeler içermektedir. İşte aşağıda neşredeceğimiz Gâzî Evrenos Beg'e gönderilen mektup sûreti bunlardan sâdece bir tânesidir. Bu belgeler arasında Gâzî Hüdâvendigâr'ın Ahî Mûsâ'ya verdiği orijinal mülk-nâme diğerlerinden daha önemli olup, mevcut belgelerden farklı olarak baş tarafında Sultân'ın "Murâd bin Orhân" yazılı tuğrasını da ihtivâ etmektedir.(1)
Gâzî Hüdâvendigâr'ın Bursa'daki vakıfları adına düzenlenmiş olan vakfiyesi ve bundan başka, çeşitli zamanlarda farklı kimselere verdiği ferman, berat ve mülk-nâme sûretleri, yukarıdaki diğer belgelerle birlikte, yayın hazırlıkları devam etmekte olan "Kaynak ve Belgeler Işığında Osmanlı Devleti'nin Kuruluşu" adlı çalışmamızın son kısmında neşredilecektir.
Osmanlı Devleti'nin kuruluş devri gazâ ve fütûhâtında büyük emeği geçen ve Orhan Gâzî'nin büyük oğlu Gâzî Süleymân Paşa ile birlikte Rumeli'ye geçerek ilk kez buradaki şehir ve beldeleri fetheden dilâverlerden biri olan Evrenos Beg, daha önceleri Osmanlı Beyliği'ne komşu olan Karesi Beyliği emirlerinden biri iken, Orhan Gâzî'nin beyliği döneminde, XIV. yüzyıl başlarında bu beyliği Osmanlı topraklarına katması üzerine, Hacı İlbegi, Gâzî Fâzıl Beg ve Ece Beg gibi komutanlarla birlikte Osmanlılar'ın emrine girmiştir.
Rumeli fâtihi Gâzî Süleymân Paşa'nın babası Sultan Orhân tarafından "za'îmü'l-cüyûş ve'l-'asâkir" sıfatıyla ordu başkumandanlığına getirilmesini müteâkip, onunla birlikte ilk kez Rumeli'ye geçen ve burada geniş çaplı fetih faaliyetlerine girişen Evrenos Gâzî, akıncılarıyla Gelibolu'yu kendisine üs edinerek 1359 (h. 761) yılında geniş çaplı bir akın faaliyeti başlatmış ve Keşan ve Dimetoka'ya kadar uzanan büyük bir alanı Osmanlı topraklarına katmıştır. Süleyman Paşa'nın aynı yıl içinde, bir kazâ sonucu vefât etmesi üzerine Şehzâde Murâd Beg yerine geçince, bu kez onun emrine girmiş ve fetih girişimini daha da hızlandırmıştır. Orhan Gâzî'nin son zamanlarında Hacı İlbeyi ile birlikte Rumeli'nin idâresi onun eline verilmiş, 1361'den 1385'e kadar peşpeşe düzenlediği akınlar neticesinde Keşan, İpsala, Gümülcine, Firecik, İskele, Kavala, Karaferye, Drama, Zihne ve Makedonya'nın önemli bir kısmı onun eliyle Osmanlı hâkimiyetine girmiştir.
1385'te Hacca giden ve Kosova savaşında Paşa Yiğit Bey'le birlikte ordu kumandanlığına tâyin edilen Evrenos Gâzî, Sultân'ın şehâdetinden sonra oğlu Yıldırım Bâyezîd döneminde de fetihlere devâm etmiş; Arnavutluk'ta önemli başarılar kazanmış, Üsküp şehrini almış, Niğbolu zaferinde büyük başarılara imzâ atmış ve Fetret devrine yetişerek, şehzâdeler mücâdelesinde Çelebi Mehmed'in yanında yer almıştır. Yetmiş yılı aşkın bir süre Osmanlı ordusuna hizmet eden Evrenos Gâzî, 1417 yılı sonlarında yüz yaşlarında iken Vardar Yenicesi'nde vefât ederek buradaki türbesine defnedilmiştir.
Gâzî Evrenos Beg fethettiği her beldeyi hayır eserleri ile süslemiş; ileride "Evrenos-oğulları" adıyla anılacak olan oğulları, Osmanlı Devleti'nin bir cihan devletine dönüşmesinde en önemli rollerden birini üstlenmişlerdir.
Osmanlı Devleti'nin beylikten henüz yeni yeni devlete dönüştüğü bir zamâna ait olan Evrenos Beg'in mülknâmesi, kuruluş devri hükümdarlarının üçüncüsü olan Gâzî Murad Hüdâvendigâr'ın; dinî, siyâsî ve ahlâkî tecrübelerini yansıtması bakımından önemli bir târihî belge niteliğindedir. Burada Gâzî Sultân bir uç beyinde bulunması gereken vasıfları, bu konulardaki şahsî deneyimleri doğrultusunda Evrenos Beg'e bildirmekte ve IV. yüzyıl Osmanlı merkezî yönetiminin eyâlet sistemine geçiş sürecinde vâzettiği temel prensipleri bir bakıma özetlemektedir.
Murâd Hüdâvendigâr Hân'ın Evrenos Beg'e gönderdiği mülk-nâmenin günümüze çeşitli nüshaları ulaşmış olmakla birlikte, bunlar arasında kuşkusuz en önemlisi "Muharrerât-ı Nâdire" adlı esere dercedilmiş olan, Evrenos Beg sülâlesinden Yusuf Paşa'da bulunan aslî belgeden kopyalanmış sûretin metnidir. Burada mektubun metninin aslî belgeden yapılan bu istinsâha dayandığı: "İşbu emîr-nâme'-i 'âlî-şân sûreti ehibbâdan birinde muharrer görülüb, mûmâ-ileyh ise emîr-nâme'-i mezkûrı Selânik'de Evrenos Beg sülâlesinden Yûsuf Paşa'da altun hatt ile muharrer Sultân Murâd-ı evvel'iñ göndermiş olduğu nüshadan istinsâh itmiş olduğunı beyân eylemişdir." denilmek sûretiyle açıkça belirtilmiştir.(2)
Sultan I. Ahmed döneminde Evrenos Beg ailesine verilen bir tecdîd beratı, Murâd Hüdâvendigâr Hân'ın verdiği mülk-nâmenin gerçekten de çeşitli dönemlerde hudutları belirlenerek yenilendiğini göstermektedir. Devrin Selânik kadısı Mevlâna Şemsüddîn, Umûr ve bölge ümerâsı tarafından tasdik gören mülk-nâmede, Hacı Evrenos Beg'in üstün vasıfları zikredildikten sonra, mülkâmenin yenilenmesini talep eden Evrenos Beg ailesine belgenin hangi sebeple verildiğine işâret edilerek: "merhûmân ve mağfûrân Sultân Murâd Hân ve Bâyezîd Hüdâvendigâr -tâbe serâhumâ-ya 'arz itmişler, anlar dahı mukarrer ve müsellem dutub hükm-i cihân-metâ' virdükden soñra, Cenâb-ı cennet-mekân-ı firdevs-âşiyân, merhûm-u mağfûr Ebû'l-feth Sultân Muhammed Hân -'aleyhi'r-rahmetü ve'r-rıdvân- dahı mukaddemâ virilen ahkâm-ı şerîfeyi mukarrer dutub temlîk-nâme virmiş." denilmektedir ki;(3) bu Gâzî Hüdâvendigâr'ın Evrenos Gâzî'ye verdiği mülk-nâmenin Sultân Bâyezîd ve Fâtih dönemlerinde de birer tecdid mülk-nâmesi verilerek yenilendiğini gösterir.
Murâd Hüdâvendigâr'ın GâzÎ Evrenos Beg'e verdiği mülk-nâmenin tüm nüshalara dayalı karşılaştırmalı neşrini (edition critqué) "Kaynak ve Belgeler Işığında Osmanlı Devleti'nin Kuruluşu" adlı çalışmamıza bırakarak, burada mülk-nâmenin yalnız aslî nüshadan kaydedilen "Muharrerât-ı Nâdire"deki metnini yayınlamakla iktifâ ediyoruz.
Tevkî'-i refî'-i hümâyûn hükmi oldur ki,
Karındaşum ve emîrüm Gâzî Süleymân ile vilâyet-i Rûm-ili'ye geçüb vilâyetleri feth iden, Cenâb-ı emâret-me'âb-ı eyâlet-intisâb, iftihârü'l-ümerâ'i'l-kirâm, melikü'l-guzât ve'l-mücâhidîn, kâtilü'l-kefereti ve'l-müşrikîn, Gâzî ve Hâcî Evrenos Beg Hazretleri -dâme ikbâlehû- kendi kılıcuñ ile feth eyledigüñ kal'a-yı Gümülcine'den kal'a'-i Siroz ve Manâstır ve Horpeşte'ye varınca bir sancakluk yir i'tibâriyle ol gelên beglere virdüm ve ol vilâyetlere 'âmmesini guzâta-mücâhidîne emîrü'l-mü'minîn nasb eyledüm, buyurdum ki:
Kemâ-kân mutasarrıf olasuñ, ammâ sakıñ saña Rûm-ili vilayetlerini kendü kılıcum ile açdum ve feth eyledüm diyu gurûr gelmesün! Bunı tahkik bil-ki, yir Allâh-u Te'âlâ Hazretleri'nüñdür ve Andan soñra Resûl'üñdür, andan Hakk Te'âlâ emriyle Resûl'inden soñra halîfesinüñdür.
Egerçi sen de bize toğruluk ve eyilük [520] itdüñ, biz de senüñ eyiligüñ mukâbelesinde saña 'inayet idüb bu üç tarîkla ta'zîm ve tekrîm eyledük.
Evvel bu ki; saña 'Emîrü'l-mü'minîn' hitâbıyla hitâb eyledük,
İkinci; hil'at-ı fâhire,
Üçinci; tabl-u 'alem-i Resûl-i Ekrem -sallâ'llâhu te'âlâ- ve tûğ-u fürûğ gönderdüm. Hiç bunlar üzerine ihsân olmaz. Sen-de bu ni'metlere şükr eyle, andan Allâh-u Te'âlâ Hazretleri'nüñ ve Resûl-i Mükerrem'inüñ buyurduàından taşra olma!..
Ve böyle bil ki, bir memlekete beg olmak iki kefelü bir terâzüdür; bir kefesi cennet ve bir kefesi cehennemdür. Ne eyler iseñ eyle, şunlardan ola gör ki, anlaruñ gözleri uyursa kalbleri uyanukdur. Cümlesinüñ başı 'adldür, anı ide gör. Peygamber Hazretleri anuñ her bir gözini altmış yıl èibâdetden saymış. Ve bundan bil-ki ol Rûm-ili vilâyetleri uzak yirlerdür. Anlaruñ tedbîr-ü tedârükleri Osbeles emriyle alına. Seyf ve kalem ehlinden nice kimesnelere muhtâc olursañ, sakınasın, hiç halkı mâl sevmekden özge azdırıcı olmaz. Dünyâ içün dîn emrinden göz yumar, Allâh korkusuñ unudur. Bu husûslara diyen bir kimesneye i'tikâd ve i'timâd itmeyesüñ! Çok olur ba'zı kimesne gündüz sâ'im ve gice kâ'im görinür, ammâ [hadd-i] zâtında puta tapar. Anuñ gibilerinden sakınasuñ! Zinhâr ve zinhâr bir kimesnenüñ zâhir hâline aldanmayasuñ! Nite-kim Hazret-i 'Ömer İbnü'l-Hattâb -radıya'llâhu 'anh- Rebî' bin Ziyâd'uñ zâhir hâline bakub aldandığı gibi. Anlardan hıssa alasuñ! Ve her kaçan bir kimesneyi bir cânibe vekîl idüb göndermek ve kullanmak istedükde, anuñ evvelden bildügüñ hâline i'timâd eyleme; câ'iz ki soñradan bir dürlü dahı ola. [521] Zîrâ ki benî âdem bir hâlden bir hâle intikâl idüb bî-karâr oldığı gibi, hûy ve hasletde dahı ber-karâr degüldür. Elbetde bir hâlden bir hâle intikâl itmekdedür. Pes, vekîl idüb işe kullandığuñ kimesnenüñ ahvâline muttasıl göz ve kulak tuta-gör; şimdiki ahvâli eski hâline uyar mı? Aña göre sözine 'amel eyle, kimesneye garaz eylemesün!
Ve bunı da bil ki, kaçan bir memlekete koydığuñ vekîlüñ eyü kimseler olsa, re'âyânuñ-da hâli eyü olur. Ve begler ve vekîller re'âyaya çerâğ gibidür. Her kimüñ çerâğı diklenür, 'âlem yamân olur. Ve her birini ısmarla, eli altında olan müsülmânları karındaşları gibi bilüb ve sâ'ir re'âyâyı-dahı rıfk ile tutsunlar. Zulm ve te'addî üzerine olmasunlar. Kıyâmet güninde gökden kar gibi kütüb-i 'amel yağduğı güni añsunlar ve halkuñ fukârasını gözlesün, anlara kifâyet mikdârı zahîrelerüñ tedârük eylesünler. Fukarâ Allahü Te'âlâ Hazretleri'nüñ sevgilüleridür. Fukarâ belâsına sabr idüb ve elinde dünyâsı çok olanlar dünyâsına nazar itmezler, kendü hâllerine şâkirlerdür, şükr iderler.
Husûsen ve 'umûmen Rûm-ili vilâyetine Şeyhü'l-İslâm ta'yîn olınan mefharü'l-fuzelâ' Elvân Fakîh -zîde 'ilme ve dekâveh-e ri'âyet eyle ve gözle. 'Ulemâ'-i 'izâm ki, verese'-i Seyyidü'l-enâmdur, kemâl-i lutf ve şefkat ile mer'î ve hemî tutub, îfâ'-i dîn-i mübin ve icrâ'-i Şer'-i metîn anlarıñ vücûd-ı şerîf ve enfâs-ı latîfleri berekâtndan bilüb, "lehûmü'l-'ilmetü'l-mesmûmetü" muktezâsınca, hâtır-ı 'âtırı rencide itmekden be-gâyet hazer idesüñ.
Ve tâ'ife'-i sipâhiyyeye vazîfe ve ihsân idesüñ, ebvâbuñ küşâde kılub ifrâd ve tefridden ihtirâz idüb ve sipâhî kimesneden, menâsıb [522] ve zâtlarından mukâbelede bir habbe aldırmayasın ve ne almağa cevâz gösteresüñ. Ve 'asker emrinde ikdâm eyle ve ihtimâm it, yigidüñ bahâduruñ sakla ve kılıcuñ keskin tut ve atuñ yügrük besle, himmetüñ mebzûl eyle! Dâ'imâ mürüvvet ve ihsân itmekden hâlî olma! Ve kılıcuñ ile feth olan vilâyetüñ mahsûli harca ile vefâ itmez diyu bî-huzûr olma. Zarûret vâkı' oldukda bu cânibe i'lâm eyle, bizde olandan dirîğ olınmaz. Mümkin oldığı mikdâr gönderilür.
Dahî ikdâm eyle, ola ki Selânîk kal'asını feth idesüñ. Memâlik-i küffârı ola ki dâ'imâ ihrâk idesüñ.
Ve bu cânibe gelesün, mektûblarında ba'zen kurrâ vakf itmek murâd idinüb ve evlâdına senden-soñra ri'âyet olınmak içün hükm-i şerîfüm istemişsün. İmdi, feth itdügüñ vilâyetden ne kadar vakf iderseñ Vallâhü'l-'azîm ve Bi'llâhi'l-Kerîm makbûlümdür. Ve dahî evlâdına ri'âyet husûsı bâşum üzredür. Bundan soñra Devlet-i 'Osmânî'ye benüm evlâdumdan her kime müyesser olur ise saña ve senüñ evlâdına ri'âyet olmayınca la'netu'llahi ve'l-melâ'iketi ve'n-nâsi 'aleyhim ecma'în üzerine olsun! Yârın kıyâmet güninde dîvân-ı mahşerde da'vâcı olub husûmet iderem. Ve bu husûsda hâtırına şübhe getürmeyesüñ. Hemân Allâh Te'âlâ Hazretleri uğurın açık ve kılıcuñ keskin idüb, a'dâ'-i dîn üzerine dâ'imâ gâlib ve muzaffer eyleye, âmîn!..
Ve dâ'imâ huzûr-ı kalb ile uğur açıklığına 'avn-i İlâhî ve mu'cizât-ı Hazret-i Risâlet-penâhî pâyende ile, hâzır ve gâ'ib erenlerüñ zâhir ve bâtın himmetleri ve benüm hayr du'âm-birle kendüne bedraka ve vefâ-dâr mülâhaza eyleyüb: "Ud'û Rabbeküm tazarru'an" ve: hafiyyetine kelimât-ı tayyibâtını, döşüñe hamâ'il salub: [523] "Hasbiya'llâhu ve ni'me'l-Vekîl" virdini ve: "Ni'me'l-Mevlâ ve ni'me'n-nasîr" zikrini tekrâr kılmadan hâlî olmayub devâm-ı devletüm bakâsına du'â itmege sa'y-u cemîli huzûra getürüb, hidemât-ı lâzımeye kıyâm gösteresüñ!..
Tahrîren fî evâ'il-i şehr-i Şevvâlü'l-mükerrem, sene semâniyye ve semânîn ve seb'a- mî'e."(4)
(1) Bu mülk-nâme için, bk. TSMA, Sinan Paşa, nr.: 155.
(2) Krş. "Muharrerât-ı Nâdire", Atatürk Ünv. Ktp., Seyfeddin Özege Bağış Kitaplığı, nr.: 9775, s. 523.
(3) Krş. TKGM, Kuyûd-ı Kadîme Arşivi, "Vakf-ı Cedîd Tasnifi Kataloğu", nr.: 195.
(4) "Muharrerât-ı Nâdire", gös. yer, s. 519-523.